Goethe’nin İnfazı ve Ölüm Cezası Üzerine

“Just est ars boni et aequi: hukuk, adil ve hakkaniyetli olanı bilme sanatıdır.” (Roma Hukuku)

Bilenler bilir, Hafız-ı Şirazi’ye olan ilgim dolayısıyla büyük bir Hafız hayranı olan Goethe’yi okumayı da çok severim. Bu nedenle her zaman gittiğim kitabevinde gezinirken Glass’ın yazdığı ve Regaip Minareci tarafından dilimize kazandırılan Goethe’nin İnfazı adlı eser hemen dikkatimi çekti. Kitaba göz attığımda heyecanlandım çünkü hem arşivlerden Goethe’nin hayatı inceleniyordu hem de kitap konusu itibariyle, aynı dönemlerde ünlenen Beccaria gibi üstatların da fikirlerine atıflar yaparak ölüm cezasını işliyordu. Dolayısıyla da iyi bir esere benziyordu ki okuduktan sonra edebi haz veren, keyifle okunacak ve fikir dünyamıza katkı sunan bir eser olduğu kanaatine vardım. Bu nedenle de hem bu yazıyı yazmaya karar verdim hem de kitabı özellikle hukukçu arkadaşlarıma önerdim.

Burada yeri gelmişken geçtiğimiz günlerde ofisteki stajyer meslektaşlarımın okumalarını istediğim 5 kitabı da paylaşmış olayım. Bu eserleri daha evvel sosyal medya hesaplarımda paylaştığımda pek çok geri dönüş aldım. Bazı geri dönüşler ise ilave eserlerdi. Elbette pek pek çok eser eklenebilir ancak bu eserler benim birkaç kez okuyup her okuyuşumda keyif aldığım ve müstefit olduğum eserlerdir:

Suçlar ve Cezalar, Beccaria
Adalet, Sandel
Özel Hukuk Tarihi, R. C. Van Caenegem
Osmanlı Devletinde Kadı, İlber Ortaylı
Kötülüğün Sıradanlığı, Hannah Arendt

Hukukçular için bu eserlerin yanı sıra, Savunma Saldırıyor, Bir Ceza Avukatı’nın Anıları, Bozkır’dan Dünyaya, Hukuk (Bastiat) gibi eserler de ikinci bir 5 kitap arasında düşünülebilir ve bu ikinci listeyi yapacak olsaydım eğer Goethe’nin İnfazı adlı eseri de eklerdim diye düşünüyorum.

Öyleyse esere ve eser üzerine aldığım notlara bir göz atalım:

Eser bir anatomi dersi ile başlıyor ve idam edilen bir mahkûmun bedeni derste incelenirken ölüm cezasının ne kadar ürkütücü ve rahatsız edici olabileceğini gözler önüne seriyor. Sonrasında ise iki ayrı isim üzerinden örgüsünü oluşturuyor. Bu örgüde, Weimar Dükü’nün gizli danışmanı ve maliye bakanı Goethe’nin yaşadıkları ile aynı zamanda bir çiftlikte “besleme” olarak bulunan Johanna Katharina Höhn’ün yaşadıkları anlatılıyor.

Olaylar şöyle gelişiyor:

Genç Johanna, çiftliğin sahibinin kocasının metresidir. Sonrasında hamile kalır, hamile kaldığını fark etmez, çocuğu bir samanlıkta doğurduğu sırada acılar içinde kıvranırken göbek bağını kesmeye çalışır. Bu sırada elindeki bıçak kayar ve çocuğun boynuna saplanır. Artık Johanna için dönemin Weimar’ının acı yüzü daha fazla kendini gösterecektir. Hapiste geçen yargılamalar, işkenceler derken o dönem çokça yaşandığı üzere evlilik dışı çocuğu “bile isteye öldürdüğü” şeklinde bir beyanda bulunur ve işkencelerin kesilmesi için suçu kabul eder Johanna. Sonrasında avukatı gelir, genç Johanna ile görüşür ve savunmasını kurgular. Ancak suçu ikrar etmiş olan Johanna bir çuvala konup yanına kedi, yılan, tavuk gibi hayvanlarla birlikte elleri bağlı vaziyette suya atılacaktır. Yine de ikrar bir indirim nedenidir ve cezası “başı kesilerek öldürülmesi” şeklinde hafifletilir(!). Ancak dönemin Weimar Dükü ölüm cezasından rahatsızdır. Bu nedenle cezayı affederek değiştirip değiştirmeyeceği merak konusudur. Danışmanlarını ve bakanlarını toplar ve hepsinden görüş bildirip oy kullanmasını ister.

Goethe ise Dük’ün en yakınlarından biridir. Aslında idam cezasına karşıdır ve Dük ondan herkesi ikna edici bir metin beklemektedir. O dönem ölüm cezası oldukça tartışılan bir cezadır, İtalya’daki Beccaria’nın fikirleri duyulmaya başlamışsa da pek çok ünlü hukukçu buna karşı çıkmaktadır. Goethe de bakanların ve gizli danışmanların fikrini herkes gibi bilmekte, kabinede ağırlığı olan bazı isimlerin ölüm cezasından yana olduğunu ve bu infazın gerçekleşmemesi halinde Dükün zor durumda kalacağını kestirebilmektedir. Bir yandan dönemin yolsuzluğa bulaşmış maliyesini düzeltmeye çabalarken bir yandan acil bir şekilde ilgili görüş yazısını hazırlamak zorundadır.

Oldukça akıcı ve edebi ustalıkla kaleme alınmış eserde israf, saltanatın gücü, yolsuzluklar, yasak aşklar, şehvetin kışkırtıcılığı, hukuk usulünün ve adaletin önemi gibi pek çok konuya değinilmiştir. Ayrıca ölüm cezası üzerine pek çok tez ve anti tez de kitapta tartışılmıştır.

Bu noktada, bu yazıda kitapta geçen ve ayrıca Beccaria’nın, Kant’ın ve modern bazı hukukçuların ölüm cezası üzerine fikirlerini derlemeyi istiyorum. Açıkçası bu kısmı ele alırken, kendi fikrim olmasa dahi ölüm cezasını savunan görüşlere yer vermenin, bazı hukukçular açısından oldukça olumsuz görüleceğini biliyorum. Maalesef, ülkemizde pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da tabular vardır ve asla değiştirilemez, tartışılamaz, düşünülemez. Ölüm cezasını savunmak bir hukukçunun “kötü bir hukukçu” olduğunu göstermektedir çünkü hukuk öğrencileri, mesleğe yeni başlamış “fenomen hukukçular” böyle söylemektedirler. Oysa Kant, Bodin, J. J. Rousseau gibi pek çok düşünür ve yeni dönemde de pek çok hukukçu ölüm cezasını tartışmakta ve hatta savunmaktadır.

Bana gelince, halihazırda ölüm cezasını tartışmayı ve her daim yeni araştırmalar yapılması gerektiğini, uzun hapis cezalarının da ölüm cezası kadar acımasız, masraflı ve hatta bazı durumlarda daha da rahatsız edici olabileceğini, ceza ve infaz sistemimizin caydırıcılık açısından pek işe yaramadığını, cezaevinden çıkanların sonrasında ne kadar suç işlediğini ve bu oranlara ilişkin verilerin bulunmadığını bu konularda çalışmalar yapılması gerektiğini, alternatif ceza sistemleri geliştirmemiz gerektiğini, mahkumlara rehabilitasyon ve psikolojik destek hususunu önemle gündeme almamız gerektiğini savunmakla birlikte, halihazırda gerek teorik gerek pratik pek çok nedenden ötürü ölüm cezasının geri getirilmesini istemiyorum ve kişisel olarak ölüm cezasına karşıyım.

Ölüm Cezası Üzerine Fikirlere Özet Bir Bakış

2007 yılında The Times NY’un yaptığı bir haberde geçen şu ifadelerle konuya başlamak ve ardından kitapta geçen ve Beccaria’nın Suçlar ve Cezalar kitabında geçen bazı pasajlara yer vererek yazıyı toparlamak  istiyorum.

Söz konusu makalede* pek çok araştırmacı yıllarca süren araştırmaları sonucunda şu düşünceleri savunuyor:

Louisiana Eyalet Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nde görev yapmakta olan Prof. Dr. H. Naci Mocan, yaptığı araştırmada ölüm cezasının her infazında 5 kişinin hayatının kurtulduğunu ortaya çıkarıyor ve şöyle diyor: “Kişisel olarak ölüm cezasına karşıyım ama yaptığım araştırma caydırıcı olduğunu gösteriyor.”

 Pennsylvania Üniversitesi’nde hukuk Profesörü Justin Wolfers ise “caydırıcılık konusunda mevcut kanıtların şaşırtıcı derecede kırılgan olduğu” yönünde bir beyanda bulunuyor ve genel kanının aksini savunuyor.

1992 yılında Nobel Ekonomi ödülü alan Gary Becker ise “İdam cezasının caydırıcı olduğuna ve en kötü türden suçlar için kullanılmaya değer olduğuna beni ikna etmek için sadece niceliksel değil, diğer çeşitli türlerdeki kanıtlar etkili oldu” şeklinde düşüncelerini belirtiyor.

Konuya ilişkin araştırma yapıldığında daha pek çok akademisyenin ölüm cezasına ilişkin farklı düşünceleri olduğu görülebilir. Diğer yandan Kant’ın ölüm cezası hakkındaki düşünceleri ise şu şekildedir:

Fakat, kamu adaletinin kendisine bir ilke ve standart olarak seçeceği cezalandırma biçimi ve ölçüsü nedir? İşte bu tam olarak eşitlik ilkesidir, bu ilke vasıtasıyla adalet terazisinin ibresi ne bu tarafa ne de diğer tarafa eğilir. Bir kimsenin diğer bir kimseye yönelik işlediği haksız bir kötülüğü, aslında kendisine karşı işlemiş olması gerektiği kabul edilebilir. Dolayısıyla şöyle söylenebilir: Eğer başkasına iftira atarsan, kendine iftira atmış olursun; başkasından bir şey çalarsan, kendinden çalmış olursun; başkasına vurursan kendine vurmuş olursun; başkasını öldürürsen kendini öldürmüş olursun. İşte bu misilleme/kısas (retaliation- lex talionis) hakkıdır.” **(Kant)

Ölüm cezası üzerine Beccaria’nın Suçlar ve Cezalar adlı eserindeki görüşlerinden bazı pasajlar ise şöyledir:***

“En son verilen ölüm cezası, topluma zarar vermeye eğilimli insanları asla caydırmamıştır.” s. 137

“İnsanın ruhu/zekası üzerinde en büyük etkiyi yapan şey cezanın ağırlığı değil süresidir.” s. 137

 “Bir caninin öldürülmesinin dehşet verici ama geçici görünüşünden çok özgürlükten yoksun bir insanın uzun ve acılı durumunun örnek olması suçlara karşı çok güçlü bir dizgindir.” s.138

 “Gerçekten suçu işlemekle elde edebileceği yarar ile kendi özgürlüğünü bütünüyle ve sonsuza dek yitirme tehlikesi arasında, bunları düşünerek bir seçimde bulunmayan hiçbir insan yoktur.” s.139

 “Ölüm cezası, insanlara verdiği canavarlık örneği nedeniyle de yararlı olmamaktadır.” s. 142

Beccaria, ölüm cezasının insanlığa fayda getirmediğini, caydırıcılığının sanıldığı kadar yüksek olmadığını belirtiyor ve aslında “öldürmenin kötü bir eylem” olduğunu vurguluyordu. Sonraları, ölüm cezasının geri alınamaz ve hatalı kararlarda oldukça kötü sonuçlar doğuran bir ceza olduğu fikri ile bedensel cezaların insan hakları boyutu tartışıldı ve ölüm cezası pek çok ülkede kaldırıldı.

Kitapta geçen ve ölüm cezasına ilişkin önemli olduğunu düşündüğüm bazı bölümleri de siz, kıymetli okuyuculara aktararak yazıya son vermek istiyorum:

“Bir başkasının elinden gelen her ölüm korkunçtur.”

 “Çok fazla ölüm cezası veriliyor. Bu insanlar anatomi dışında hiçbir işe yaramıyorlar. Savurganlık bu.”

 “Bu kadınlar kafalarını baltanın altına uzatmak yerine neden başka işler yapmasınlar? Kadınlar erkeklerden daha ağır işlerde çalışabiliyor. Ben bütün katilleri, fahişeleri ve diğer darağacı kuşlarını ölmekten kurtarıp zorunlu işçilik yapacakları müebbet hapis cezasına mahkûm edeceğim. Ne dersin?”

 “Halkın çoğunluğu, hangi hükümet üyesinin hangi görüşü benimsediğini bilirdi; muhafazakâr yaşlılar ölüm cezasının korunmasını, infazın herkesin gözleri önünde yapılmasını istiyordu.”

 “İnsanların büyük çoğunluğu için yaşam her şeyden üstündür ve ölüm onlara en büyük kötülüktür.”

Av. Haldun Barış

  • Liptak, Adam, “Does Death Penalty Save Lives? A New Debate”, NY Times, https://www.nytimes.com/2007/11/18/us/18deter.html (Erişim Tarihi 13.12.2023) Ayrıca bknz: https://reflector.uindy.edu/2018/04/11/death-penalty-is-still-needed-despite-its-inhumanity/

**Aktaş, Sururi, Cezalandırmanın Amacı Üzerine, EÜHFD, C. XIII, S. 1–2 (2009), (https://hukukdergi.ebyu.edu.tr/wp-content/uploads/2015/10/2009-XIII_1-1.pdf) (Erişim Tarihi: 13.12.2023)

***Beccaria, Cesare, Suçlar ve Cezalar Hakkında, İmge Kitabevi, Çeviren: Sami Selçuk.

Not: Geçtiğimiz günlerde bir mail aldım, araştırdığı bir konuyla alakalı yazımı okuyan bir meslektaşımdan. Bu vesile ile sabırla yazılarımı okuyup bana geri dönüşlerde bulunan kıymetli okuyuculara ve meslektaşlarıma teşekkürü bir borç bilirim. Bu vesile ile bu yazıyı yazarken ve eseri okurken dinlediğim Balmorhea’nin The Winter adlı eserini de buraya kadar okuma sabrını gösteren okuyucularıma hediye etmiş olmayı istiyorum. Saygılarımla,

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et