Şu anda 12 Eylül’ün yargılanmasına ilişkin olarak ortaya çıkan büyük coşkunun pek de bir şey göstermediğini, özellikle toplum olarak topyekûn bir anti darbe bilincine sahip olduğumuz anlamı taşımadığını yazmıştım dün.
12 Eylül davasında müdahil olmak için sıraya girenlerden, mahkeme önünde gösteri yapanlardan büyük çoğunluğunun aynı zamanda Ergenekon muhipliği yaptığı düşünülürse hemen anlaşılır ne demek istediğim.
Ama yine de bu davayı çok önemsiyorum. En çok da bu davanın genç subaylar üzerinde yapacağı etkiyi…
Bu dava onlara, orduda aldıkları terbiyenin aksine, hiçbir zaman, hiçbir koşulda “ülke kurtarmak” gibi bir misyonları olmadığını; eğer kendilerine böyle bir misyon atfedip de harekete geçerlerse, bu suçun asla peşlerini bırakmayacağını; orgeneral de olsalar, emekli de olsalar, 90 yaşına da gelseler sonunda adaletin yakalarına yapışacağını ve işledikleri suçun cezasını er geç çekeceklerini öğretiyor.
Darbeci yaftasıyla yaşamak
Sadece bu da değil… Mahkeme salonu önünde bir zamanların kadir-i mutlak lideri Evren için söylenen aşağılayıcı şarkıları, sloganları dinliyor onlar da.
İşkenceden geçmiş, yakınlarını kaybetmiş, hayatı kaymış mağdurların Evren ve arkadaşlarından bahsederken seslerine yansıyan nefret ve tiksintiyi duyuyor.
Ve o öfkeli kalabalıkları gördükçe darbeci subayların omuzlarda taşındığı günlerin artık geride kaldığını anlıyor.
Darbeciliğin -üstlerinin onlara telkin ettiği gibi- onları halk nezdinde kahraman yapmayacağını; tam tersine“halk düşmanı” haline getireceğini; eğer böyle bir hata yaparlarsa ömürleri boyunca kin ve nefretle kuşatılmış halde yaşayacaklarını; toplum tarafından aforoz edileceklerini; göğüslerine asılacak “darbeci”yaftasıyla ilelebet lanetli bir insan olarak yaşayacaklarını; çocuklarının onlardan utanacağını görüyor acı acı.
Bundan daha büyük bir caydırıcılık olur mu? Yarın öbür gün bir komutanlarının yasa dışı bir emriyle karşılaştıklarında Evren’in düştüğü bu durumu hatırlamayacaklar mı?
Rütbeleri sökülürse
Evet, herkes gibi ben de isterdim Evren’in ve Şahinkaya’nın o salona gelip sanık sandalyesine oturmasını. İddianameyi dinlemek zorunda kalmasını; kendilerine yöneltilen bütün suçlamaların orada yüzlerine karşı okunmasını…
Ben de isterdim, çok yaşamış olmak gibi bir şansın çifte şansa dönüşmemesini ve onları hapis yatmaktan kurtarmamasını.
Yüreğimi serinleten tek şey var; bütün bu cezalardan daha ağır bir cezanın onları bekliyor oluşu: Rütbelerinin sökülmesi!
Eğer Türk ordusunu biraz tanıyorsam, bence darbe sanıklarına verilebilecek en ağır ceza rütbelerini sökmektir. Hapis yatmaktan da, sabıkalı olmaktan da, kamu haklarından men edilmekten de daha ağır…
Öyle ya… Bir onlar bir ömür boyu o rütbelerle var oldular. Apoletlerindeki yıldızların onlara verdiği gücü kendi iktidarları için kullandılar. O iktidarı ebediyen kaybedişlerinin rütbe sökmekten daha sembolik bir ifadesi olabilir mi?
Ama rütbe sökme ritüelini sabırsızlıkla beklemem, sadece sanıklara verilebilecek en ağır ceza oluşu yüzünden değil. Asıl, TSK için taşıdığı anlam dolayısıyla önemli buluyorum rütbelerinin sökülmesini.
Çünkü bu ritüelle Türk Silahlı Kuvvetleri, darbecileri artık silah arkadaşı olarak görmediğini, kendinden saymadığını beyan etmiş, kurum olarak kendini darbecilerden ayırmış olacak.
Bu ritüelle ordumuz İttihat Terakki’den bu yana hücrelerine işlemiş olan cuntacılık geleneğini karşısına almış olacak. Ordu bu ritüelle, onun onurunu kirletenlerden verdiği payeyi geri almış olacak.
Bu sembolik ceza, halkın “beni koru” diye ellerine verdiği silahları halka doğrultanların; sadece halka değil ordunun misyonuna da ihanet içinde olduklarının kabulü anlamını taşıyacak.
Bugun, 07.04.2012