Gemi limandan ayrıldı

PKK’nın silahlı mücadeleden vazgeçmesiyle birlikte, Kürt hareketinin öne sürdüğü haklı talepler için onlarla omuz omuza mücadele vermek Türkiyeli demokratlar için sadece demokratik bir görev değil, aynı zamanda ahlaki bir sorumluluktur.

Bu açıdan bakıldığında, BDP’nin 1 Eylül Barış Günü’nde Diyarbakır’da istediği kadar kitle toplayamamış olmasını sevinçle karşılamak hiç de yakışık almıyor doğrusu.

Çözüm sürecinden yana olan herkes, silahların bırakılmasının demokratik mücadelenin tatil edilmesi anlamı taşımadığını içine sindirse iyi olur. BDP ya da başka Kürt partileri-sivil toplum kuruluşları bugün de, bundan sonra da demokratik hak talepleriyle gösteriler yapacaklardır ve yapmalıdırlar da… İktidarın hâlâ ana dilde eğitime karşı olduğunu söylediği bir ülkede, mevcut demokrasi düzeyimizin daha çok miting, yürüyüş, gösteri kaldıracağı besbelli değil mi?

Yeter ki, geçen gün uzun uzun yazdığım gibi bu gösteriler halkın gönüllü katılımıyla olsun; zora, zorbalığa dayanmasın…

Bardağın dolu tarafı

Son aylarda çözüm sürecinin gidişatıyla ilgili oldukça karamsar bir hava esiyor Türkiye’de. Çoğumuz sürecin ilk günlerindeki iyimserliği korumakta zorlanıyoruz. Bölgeden gelen haberler çoğu zaman iç karartıyor. PKK’nın bölge halkı üzerinde baskı kurma teşebbüslerini, silahlı PKK militanlarının düzenledikleri gövde gösterilerini, vergi adı altında haraç toplama faaliyetlerini adı konmamış bir “özerk yönetim” oluşturma çalışması olarak algılamamak imkânsız. Böyle bir emrivaki elbette sadece Batı’da değil, bölgede de endişe yaratıyor.

Bütün bunlar bardağın boş tarafı…

Aslında biz daha en baştan beri, 30 yıldır şiddet dilinden başka bir dil konuşmayan bir örgütün siyasetin dilini konuşmaya başlamakta zorlanacağını, sancılı bir transformasyon dönemi geçirmesi gerektiğini biliyorduk.

Ne var ki bu karamsar hava bardağın dolu tarafını unutmamıza da yol açmamalı…
Bardağın dolu tarafının en veciz ifadesini dün Oral Çalışlar’ın yazısına başlık olarak seçtiği cümlede bulabiliriz: “Gemi limandan ayrıldı.”

Bölgedeki dostlarından birinin Oral’a söylediği bu üç kelime, çok önemli bir gerçeği ifade ediyor.

Ölüm artık uzakta kaldı

Gemi limandan ayrıldı bir kere… Bölge halkı “ölümden” uzaklaştı, her gün sevdiği birinin ölüm haberinin gelmesi dehşeti içinde yaşadığı günler artık geride kalan bir kâbus…

Dağda dönmeyi bekleyen gençler, önlerinde uzanan gelecekle ilgili hayaller, planlar yaptılar bu aylar boyunca. Anneler dağdaki oğulları için çevrelerinden kız bakınmaya, kızlar gönül düşürdükleri delikanlıların dağdan dönüş yolunu beklemeye başladı. Esnafın yüzü güldü, iş adamları bölgedeki ekonomik kıpırdanmadan umutlandı, iş planlarını revize etti, belki yeni yatırımlar planladı. Bölgeye tayini çıkan öğretmenin, memurun yüreğini basan korkular yok oldu. İnsanlar çocuklarını askere göndermekten korkmaz oldu.

Milyonlar barış haline alıştı…

Hal böyleyken, Cemil Bayık’ın ya da bir başkasının kafasının tası attı diye, haydi sil baştan yapılabilir mi? Koca bir bölge halkı, hayallerini, umutlarını bir yana bırakıp yeniden ölmeye ve öldürmeye yönlendirilebilir mi?

Hal böyleyken, iktidar yeniden “Ben vazgeçtim, eski devlet politikalarına dönüyorum. Kürtler’i de, haklarını da tanımıyorum, Mehmetçik’i de yeniden ölmeye ve öldürmeye yolluyorum” diyebilir mi?

30 yıllık ölüm döneminden sonra, yaşamak, yeniden “kazanılmış bir hak” haline gelmişken, bu hakkı insanların elinden almak kolay iş mi?

Bu gemi mutlaka ileriye doğru yol almak zorunda.

O yüzden de hepimize düşen, bu yolculuğun mümkün olduğu kadar kolay geçmesi için elimizden ne geldiğine bakmak… Elbette eleştirmek ve uyarmak ama her Allah’ın günü baykuş gibi karamsar kehanetlerde bulunmak değil…

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et