Galeyana gelenin hiç mi suçu yok

Sivas Davası’nın zaman aşımına uğramasına haklı olarak öfkelendik, hayal kırıklığına uğradık ve o günleri yeniden hatırlayıp uzun uzun tartışmaya başladık.
Tartışmaların odak noktası bu olaydaki derin devlet parmağı oldu ki, bu da normal. Zira işin can alıcı noktası burası ve dava boyunca hiç girilmeyen bölge de burası…

Ne var ki, derin devlet provokasyonunun deşifre edilmesi, o gün o otelin önünde “Yak yak” diye tempo tutan kalabalığın aklanmasını gerektirmiyordu.

Ama bakıyorum da bugünlerde esen hava insana “Saldırganların hiç mi suçu yok” dedirtecek cinsten. “Sivas halkı adına” konuşan herkes “bu olayda yanıp tutuşanlar kadar Sivas halkının da mağdur olduğunu; olayı Sünni Müslümanlar’ın Aleviler’e saldırısı diye okumanın büyük haksızlık olduğunu” söyleyip duruyor. Ve ben de onları dinledikçe şaşıp duruyorum.

Öyle değildi de neydi Allah aşkına?

Otelin önünde ölüm çığlıkları atan binlerce kişi kollarından tutup sürüklenerek mi getirildiler oraya? Kurtulmak isteyenleri tekrar ateşin içine iteleyin diye de talimat mı verilmişti?

Provokasyonu tezgâhlayanlar, bu provokasyona uygun zemin olduğunu bilmeselerdi yaparlar mıydı? Halk provoke olmaya bu kadar teşne olmasaydı, yaşanabilir miydi böyle bir olay?

Önce “ağır tahrik” bahanesi

Çok iyi hatırlıyorum; olayın hemen ertesinde de buna benzer bir “aklama” kampanyası açılmıştı. O zaman da o gözü dönmüş kitleyi temize çıkarmak için ağır tahrik bahanesine sarılmıştı birçok insan. 36 insanı diri diri yakanlar bir yana bırakılıp Aziz Nesin suçlanmıştı, sözleriyle kitleleri tahrik etti diye…

Şimdi de “Derin devlet oyuna getirdi” diye aklanmaya çalışılıyor aynı kalabalık.

Kısacası, ne yapıp ediliyor, gerçek tabloyla yani azgın bir Sünni kalabalığın Aleviler’i ateşe verdiği gerçeğiyle yüzleşmekten kaçınılıyor.

O zaman da yazmıştım, şimdi de aynı şeyi söylüyorum:

Eğer bireyden bahsediyorsak, o bireyin özgürlüğü, dokunulmaz hakları varsa, sorumluluğu da vardır. Sorumluluğu yoksa birey de yoktur.

Kışkırtmalar karşısında kendi aklını kullanmak, duygularına hakim olmak, galeyana kapılmamak, provokasyona gelmemek bireyin sorumluluğu altındadır. Birey, kendi eylemlerinden sorumlu olan kişidir. Üstelik sadece eylemlerinden değil, eylemsizliklerinden de sorumlu olan kişidir.

Tıpkı, Hitler Almanya’sında Yahudiler, komünistler, Çingeneler katar katar ölüm kamplarına götürülürken o trenleri hiçbir şey yapmadan izleyen sıradan Almanlar gibi… Tıpkı 1915’te, mahallesindeki Ermeniler’in birer birer toplanıp ölüme gönderilişini izleyen Kürtler ve Türkler gibi…

Varlık vergisini çıkaranlar kadar, bu kanunu fırsat bilip azınlık mallarını yağma edenler de sorumludur o mezalimden.

Avrupa’daki kundaklama olaylarından, neofaşist çeteler kadar, o çetelerin faaliyetlerine sempatiyle bakan “sıradan ırkçılar” da sorumludur.

Sırbistan’daki Müslüman katliamı sadece Miloseviç’in değil, onu seyreden bütün Sırplar’ın eseridir.
Nasıl tarihteki zaferler, başarılar, altın sayfalar bazı kahramanların işi değilse, tarihin utanç sayfaları, zulümler, katliamlar da sadece birkaç “kötü adamın” işi değildir. Tarihi toplumlar yapar. Demokrasi de özgürlükler de o toplumları oluşturan bireyler kendi sorumluluklarını taşıma bilincine sahip oldukları ölçüde ilerler.

Bakın, şimdi kalkmış Ogün Samast da mağduru oynuyor. “Beni yönlendirenler, cahilliğimi kullananlar, hata ve kusur işlememe neden olanlar nerede”, “Elim kirli ama gönlüm temiz” gibi laflarla o da “kullanılmış zavallı” kategorisine girmeye çalışıyor.

Bu gidişle yarın onu da kurban ilan ederiz, olur biter…

 

Bugün, 19.03.2012

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et