Son zamanlarda sürekli olarak ekonomi ile yatıp kalktığımız ve buradaki gelişmelerden çoğu kez olumsuz olarak etkilendiğimiz için, insan bu gelişmelerin üzerine düşünmeden edemiyor. Neden böyle veya problemler nasıl çözülebilir sorularının yanıtlarında bir çıkış arıyor. Tünelin sonunda ışığı göreceğini düşünerek ilerlendiğinde ve “doğru” adımlar atıldığında problemlerin çözülebileceğine umut bağlanılabilir. Belki de çoğu insan böyle yapmayı tercih ediyordur. Olumlu bir atmosferin de en azından makro ekonomi için faydalı olduğu söylenmez mi? Ben de umutlu olmak istiyorum ve herkes için daha iyi koşulları arzuluyorum ama elimde her şeyin ekonomik cevabını da taşımıyorum. Bireysel becerinin ötesinde olmalı böyle bir yeti. Ekonomik toplamda zaten ekonominin içindeki herkesin eylemlerinin ve düşüncelerinin sonuçları değil mi bir yanıyla? Bir yandan da zaten kimseye akıl verme noktasında bir ekonomik durumda da değilim ancak, siyasetin hem bilimi hem felsefesinin söyledikleri üzerinden kendi içimde akıl yürütebilecek noktadayım. Bu da benim için çeşitli fikirleri dile getirmek için şimdilik yeterli oluyor.
Bu yazının merkezinde olan Tayyip Erdoğan iddialı bir siyasetçi. Başkanlığının öncesinde başbakanlığında dahi siyasetin içinde söylemlerinin dozu ve içeriği ile siyasal sistemin ve yaşamın problemlerine büyük yanıtlar getirme iddiasındaydı. Belediye başkanlığını da daha büyük siyasi roller için yaptığını bugün geçmişe dönük okumalarımızda rahatlıkla görüyoruz. Fakat iddialı bir siyasetçi olması Tayyip Erdoğan’ın her zaman doğruları bilebileceği anlamına gelmez. Pek çok zaman, istemeden bile, hatalarınız yüzünden veya bilgi eksikliklerinizle yanlışlar yapabilirsiniz. Erdoğan pek bu yanlışlıklarını kabul etme noktasında kendisini tanımlamıyor. Bunun yanında kendi yanlışlarından kaynaklanan problemleri ise belirli karşıtlıklar üzerinden tanımlıyor. Deyim yerindeyse bir takım “düşmanlar” yaratma ve tanımlama noktasında kendisini siyaset içerisinde ifade ediyor. Bir ekonomide ideolojilerin doğasından kaynaklanan karşıtlıklar vardır ve bu karşıtlıklar son derece sert noktalara da gelebilirler ancak, bu tip bir siyaset içerisinde düşmanlıklar yaratmak bir yandan düşünüldüğünde ne kadar rasyonel? Evet, önünüze gelmesini istemediğiniz “düşmanlıklar” ile mücadele etmeniz gerektiğinin farkında olabiliyorum ama, kişinin gereksiz yere en azından taktiksel bile olsa irrasyonel düşmanlıklar tanımlamasının gereksizliğini de belirtmeden geçmememiz gerekiyor.
Erdoğan doğal olarak ticaret ortakları olması gereken, özellikle uluslararası kesimler olarak batı dünyası ile ilişkilerinin özelinde ve çeşitli Ortadoğu ülkeleri ile yaşadığı problemler karşısında haklı bile olsa taktiksel olarak almaması gereken pozisyonları alıyor. Reel politikin – sevmesek bile – gerektirdiklerinin yanında duygusal pozisyonlar alarak veya zihninde yer etmiş İslami ekonomi çıkarları gereğince yaptıkları ile bir bakıma kendisini ve ülkesini problemlere itebiliyor. Devam ederken şunu burada belirtmemiz lazım. Elbette bir ülkenin ekonomik problemlerinin toplam içeriği ve sebepleri tek kişinin keyfî tavırları yüzünden gerçekleşmeyebilir. Bir bakıma pek çok paydaşın bunda etkisi vardır. Etkilerinin olması da doğaldır. Eğer bu kesimler özellikle serbest piyasa ekonomisinin aktörleri ise bunlarla kavga etmenin ve onları dışlarcasına siyasal üslupları ortaya koymanın yanlışlıkları herkese maliyetler ödetir. Erdoğan bunun farkına varabilecek kapasitede bir siyasetçi ancak yeri geldiğinde pragmatik seçimleri ile karşısına almaması gereken ekonomik aktörleri karşısına alıyor ve oluşan zarar da özellikle vergi verenlerin sırtına biniyor.
Bu noktada Tayyip Erdoğan piyasa ekonomisi aktörlerine karşıtlık üzerinden ekonomi politikalarını tanımlıyorsa bir soru sormak zorundayım: Bu karşıt olduğu veya daha sert anlatımıyla düşmanlaştırdığı ekonomik özne ve aktörler kimler? Tek tek bunu bulabilecek midir Erdoğan? Birkaç aktörü işaret edince veya toptan tehditler ortaya koyunca kendisine göre karşısında olanları bulmuş oluyor mu? Bunun böyle olmadığını en iyi şekilde kendisinin bilmesi gerekir. Danışmanları da eğer azıcık bile ekonomik fikirlerden haberdarlarsa bu özne ve kesimlerin işaret edilerek bulunamayacağını başkanlarına söylemeleri lazım. Bir iddiaya göre ise Erdoğan danışmanlarını bile dinlemiyor. Sadece kendi zihninde oluşturduğu doğrularla hareket ediyor. Umarız durum böyle değildir. Yoksa bu durumun yaratacağı maliyetler daha önce dediğim gibi herkesin – özellikle vergi verenlerin – üzerine yıkılır. Hemen bu noktada şunu da belirtmek lazım. Bu yazının konusu değil ama bu durum “tek adamlık” noktasında tam manasıyla bulunmuyor. Evet Erdoğan’ın böyle eğilimleri var ama bizim kendi tarihimizde tek parti döneminde gördüğümüz yanıyla bir “tek adamlık” değil. Bir kesim bunun üzerinden muhalefet etmeyi çok sevdiği için bu noktayı belirtmeden geçemedim ama başka yazılarda bu konunun üzerine gidebilirim.
Önümüzdeki seçimlerde herkesin daha doğru pozisyonlar alabilmesi için Erdoğan’ın aynı zamanda zihnindeki ekonomi politikasını daha şeffaf bir şekilde seçmenlerle paylaşmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Tabiî bunu bir saflık olarak görenler olacaktır. Hiçbir siyasetçi başkalarının eline böyle bir koz vermez veya ahlakî grilik modası içerisinde kendisi için pragmatik olanı uygular denecektir. Bunu kabul ederim ama en azından bireysel olarak bu soruyu sormadan edemiyorum. Bir yandan piyasa ekonomisini yeri geldiği zaman olumlu yanlarıyla görmeye meyilli bir Erdoğan yeri geldiğinde ise liberalizmi karşısında görebiliyor. Erdoğan ciddi bir kafa karışıklığı yaşıyor olabilir mi veya bu konuda belirli ve tutarlı bir bilgi birikiminden uzak olabilir mi? Yanıtını Erdoğan’ı daha yakından tanıyanlar verebilirler. Benim tahminlerim onu uzaktan izlemekle sınırlı kalmak zorunda.
Erdoğan İslami siyasal ve kültürel altyapısını ekonomi üzerinde de tamamıyla uygulamak noktasında diğer ekonomik pozisyonlarda almadığı kadar açık bir tavır alıyor, bir yandan da. Belki gelecek tepkilerden, belki tam zamanının olmadığını düşünmesinden, ‘ben tamamıyla bir İslami ekonomi istiyorum’ diyemiyor. Fakat sıklıkla İslami ekonomik söylemlere yer veriyor. Kim faiz konusunda Erdoğan’ın İslami bir perspektifte hareket etmeyip kendisini ifade etmediğini söyleyebilir? İslami siyasetin ise tam, bütün ve tutarlı bir ekonomi politikasının olup olmadığı tartışmalı ve belirsiz bir konu. Onu sosyalizme de yakınlaştıranlar var piyasa ekonomisine de. Belki bu kafa karışıklığı ve belirsizlikler de Erdoğan’ın ekonomik davranışlarını sıkıntılı hale getiriyordur.
Pek çok niteliksiz siyasetçinin yanlışı olan devletin yarattığı ekonomik problemleri yine devletle çözmeye çabalamayı da maalesef Erdoğan zaman zaman uyguluyor veya uygulamaya çalışıyor. Devletin gücünün olumlu olarak kontrol etmeye ve şekillendirmeye yetemeyeceği piyasa ekonomisinin kendiliğinden doğan desantralize haline Erdoğan’ın neler yapmaya çalışacağını yakın gelecekte, belki de seçimlere kadar görebiliriz. Piyasa ekonomisini engellerle ve yaratılan düşmanlıklarla engellemeye çalışmanın maliyetini seçim günü ciddi bedellerle ödeyebilir, Erdoğan. Ancak şimdiden de seçim sonuçlarının olası sonuçları üzerinde spekülatif yorumlar yapmaktan uzak durmak da önemli.
Makro ekonomik göstergeler ve vatandaşların mikro ekonomisi daha da problemli noktalara gelir mi? Bunun olmasını isteyenler var. Erdoğan gitsin de, gerekirse büyük bedeller öderiz diyenlerin siyasetlerine ve düşüncelerine katılmadığımı söylemek istiyorum. Aklın yolunun bir olduğunu düşünmüyorum ama ekonomik rasyonaliteye daha çok itibar eden bir Erdoğan’ın meselelerin toparlanmasına yardımcı olmasından da rahatsızlık duymam. Belki bir toparlanma ona yeni bir seçim daha kazandırabilir. Reel koşullar içinde AKP’den iyisinin CHP olmadığı bir yerde kabul edilmek durumunda kalınan bir sonuçtur veya sonuç olmalıdır. Keşke ülkemizde desteklenen liberal bir siyasal parti ve düşünce geleneği olsa. Liberalizmin de elbette elinde sihirli bir değnek yok ama modern zamanlardaki geçmişi bize siyasal – ekonomik sorunların üstesinden gelmenin belki de en iyi yolu olduğunu gösteriyor. Erdoğan’ın da liberalizm ile en azından barışık olması herkes için iyi sonuçlar verebilir. Böyle olmasını umarım.