Enver Alper Güvel* – ‘Demokratik siyaset’i savunmak

Son günlerde AK Parti hükümetini eleştirmek amacıyla gündeme getirilen ve gelişigüzel kullanılan kavramlardan biri de ‘Parti Devleti’.

Bu kavram üzerinden, AK Parti’nin ‘devlet’i ele geçirdiği; devlet kurumlarını, bütçesini ve personelini, iktidarın sağladığı görünür ve görünmez avantajları parti amaçları ve partililerin çıkarları için kullandığı kastedilmeye; ses kaydı kolajlarıyla şaibeler oluşturulmaya, seçmen tercihleri manipüle edilmeye, AK Parti’ye olan seçmen desteği törpülenmeye çalışılıyor.

Tam bu noktada bir tespit yapmak gerekir: ‘Parti Devleti’nin zıttı nedir? Zira her kavram zıttıyla kaimdir. Parti devleti kavramının açıklanabilmesi için de öncelikle zıttının ortaya konması gerekir. İlk bakışta, ‘Parti Devleti’nin zıttı ‘Devlet Partisi’dir gibi bir algı oluşabilir. Ancak, bu bir algı yanılması ve mantık oyunudur. Zira ‘Parti Devleti’ ile ‘Devlet Partisi’ kavramları arasındaki zıtlık, sadece kelimelerin yer değiştirmesinden ibaret simetrik bir zıtlık değildir. Bu iki kavram arasında, son derece önemli ekonomi-politik ve felsefi farklılıklar mevcuttur.

Parti Devleti, liberal Anglo-Saxon geleneği; Devlet Partisi ise totaliter Kıta Avrupası geleneği içinde düşünülebilecek kavramlardır. Şöyle ki; Kıta Avrupası geleneğinde iktidara gelen siyasal partilerden bağımsız yani ‘otonom’ bir ‘devlet’ ve bu devletin de iktidara gelen fanilerce dokunulamaz, kutsal, gizemli ve derin metafizik ilkeleri ve yargıları vardır. ‘Devlet Partisi’, iktidara gelen siyasal partinin bu kutsal otonom ‘devlet’in derin ilkelerine ve yargılarına tabi olmak zorunda olduğu anlamına gelir. Buna tabi olmayan siyasal parti, yabancı ve korunulası bir organizmadır; ‘devlete sızma suçu’ işlemektedir; dolayısıyla da meşru değildir. Meşru olmayan bu organizmanın iktidara gelmesini ve iktidarda kalmasını önlemek için de her yol da mubahtır. Bu noktada; kendi çıkarını kutsal ‘devlet’le ve resmi ideolojiyle özdeşleştirmiş olan bürokratik oligarşi ve müttefikleri kendilerinde, demokratik iktidara karşı ‘kutsal devlet’i koruma ve kollama hakkı görmektedir.

PARTİ DEVLETİ

Türkiye’deki totaliter odakların ‘Parti Devleti’ jargonu üzerinden vurgulamaya çalıştıkları da AK Parti’nin oligarşik bürokrasiye müdahale ederek ‘devlete sızma suçu’ işlediği; dolayısıyla da meşruiyetini kaybettiği; iktidardan indirilmesi için de her yolun, her tür yalan, iftira, kumpas ve tuzağın ‘caiz’ olduğudur. Yaşanan süreç, bürokratik oligarşinin kimler elinde olduğunun sonucu değiştirmediğini, ‘bürokratik statü’nün herkesi kendine göre formatladığını, kadim ittifakın sürdüğünü açıkça ortaya koymuştur.

2002’ye kadar faaliyet dışı kazançları (yani kâr’a karşı faiz gelirleri) %90’ları bulan bu eğreti burjuva odakları ile işbirlikçileri olan faiz lobisinin ve bu odaklarla işbirliği içinde oldukları artık tescil edilmiş olan oligarşik devlet elitleri ile devlet partisinin; bu büyük demokratik mücadelenin, açılım ve özgürleşme sürecinin, Türkiye’nin İsrail’e, Suriye’ye ve Ortadoğu despotlarına rağmen demokratik ve liberal bir bir ‘bölgesel güç’ haline gelme stratejisinin bloke edilmesi için bütün güçleriyle mücadele ettikleri açıktır.

Bu tür gayrimeşrulaştırma operasyonlarını, ‘devlet partisi’ olmayan ve milli iradenin-çoğunluğun desteğiyle iktidara gelen tüm açılımcı siyasal partilere (Demokrat Parti’ye, ANAP’a, Refah Partisi’ne) yapmaya çalışmışlardır. Demokratik süreçlerle önünü alamadıkları gelişmelere karşı da militer aktörleri devreye sokmak için tüm güçleriyle çabaladılar; yabancı işbirlikçilerinin desteğiyle bunda başarılı da olabildikleri malumdur. AK Parti, Cumhuriyet tarihinde ‘eğreti burjuva-devlet elitleri oligarşisi-devlet partisi ittifakına’ en büyük darbeyi vurmuş siyasal partidir. Bu anlamda, 17 Aralık operasyonunu ve sonrasındaki süreci, halka rağmenci meş’um ittifakın iktidarı ele geçirme kalkışması olarak nitelemek, bilimsel bir tespit olacaktır.

PARTİ HÜKÜMETİ

Seçilmiş hükümete karşı antidemokratik operasyon yürütmeye çabalayan bu meşum ittifakın aktörleri tarafından türetilen ‘Parti Devleti’ kavramı ise bunun zıttına, ‘devlet’in otonom olmadığını, iktidara gelen siyasal partinin devlet kurumlarının işleyiş mekanizmasına kendi programının gerekleri doğrultusunda yön verme yetki ve meşruiyetine sahip olduğu anlamını içerir. Bu noktada; kavramı daha anlaşılır hale getirmek için bir hususu daha vurgulamak gerekir: Anglo-Saxon geleneğinde, ‘devlet-state’ yerine ‘hükümet-government’ kavramı kullanılır. Dolayısıyla, ‘Parti Devleti’ kavramının doğru şekli ‘Parti Hükümeti’dir.

‘Devlet’ yerine ‘Hükümet’ kavramının ikamesiyle birlikte, karanlık ittifakların ‘Parti Devleti’ kavramı üzerinden giriştiği dezenformasyonlara ve iktidardaki siyasal partinin devlete sızdığı iddialarına dayanan algı bozma operasyonunun bütün mantıksal ve düşünsel temelleri, paradigması çökecektir. Hükümete, demokratik seçimle görev verilmiş siyasal parti yön vermeyecek de kim yön verecektir? Elbette ki her siyasal partinin, demokratik yollarla iktidara geldikten sonra kendi programını uygulama yetkisi ve hatta sorumluluğu vardır.

Demokratik yollarla iktidara gelmiş olan, aldığı her karar ve yaptığı her işten dolayı çoğunluğa fiilen hesap verme sorumluluğu altında bulunan, demokratik yollarla da değiştirilmesi son derece kolay olan bir hükümetin, anayasa ve yasalardan aldığı yetkileri kullanarak ekonomide kaynak dağılımını etkilemeye yönelik politikalar belirleme ve kamu sektöründe personel istihdam etmesi; kendi kamu yararı ve sosyal fayda mülahazaları uyarınca gerektiğinde yerli ya da yabancı özel kuruluşlarla ve sivil toplum örgütleriyle işbirliği içine girmesi kadar doğal ne olabilir. Demokratik yollarla tevcih edilmiş bu yetki ve sorumluluğun gereklerinin yerine getirilmesine yönelik antidemokratik tepkilerin hiçbir meşruiyeti yoktur ve olamaz.

EĞRETİ BURJUVAZİ

Burada iktidardaki siyasal partinin hükümet süreçlerine ve bürokrasiye yön vermesi artık devlete sızma değil, son derece yasal ve meşru bir işlemdir. Parti Hükümeti’nin alternatifi ise Türkiye’nin, AK Parti önderliğinde yıllardır kurutulmaya çabaladığı ‘devlet partisi, oligarşik devlet elitleri, eğreti burjuvazi’ bileşimidir. Bu ittifaka karşı AK Parti hükümetinin en büyük dayanağı seçmen desteği ve milli iradedir. Bu nedenle, söz konusu ittifak bir yandan kontrolündeki tüm medya kuruluşları aracılığıyla milli iradeyi aşağılamaya çalışmakta diğer yandan da AK Parti’nin seçmen desteğini baltalamak için her tür dezenformasyona girişmektedir. Bu süreçte bürokrasinin oligarklaşmasını önleyecek, hükümet karşıtı ittifaklara girişmek yerine bütünüyle hükümete tabi bir teknik araca dönüştürülmesini sağlayacak yöntemlerden biri de bürokratların olabildiğince hükümetle gelmesi ve hükümetle gitmesi; yani hükümet bürokrasisi’ uygulamasının ve atamaya karşı sözleşme sisteminin olabildiğince hayata geçirilmesidir.

Böylece ‘kendi özel ekonomik ya da ideolojik çıkarını, gizli gündemini kutsal devlet modeliyle’ perdelemeye çalışan; gizli gündemini işletebilmek için hükümete karşı her tür ekonomik ve politik odakla, hatta organize suç şebekeleriyle ittifaka dahi açık olan ‘devlet bürokrasisi’ modelinin tasfiye edilmesi, bürokrasinin de milli iradeye hesap vermesi yönünde önemli bir adım atılmış olacak; bürokrasinin tekelinde tutmak istediği ‘kamusal erk’ milli iradeye hesap verebilir hale getirilecektir.

* Prof. Dr., Liberal ADANA Başkanı

Yeni Şafak, 20.02.2014

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et