Bireyi topluma mahkûm etmek
Bütün siyasal kavramlardan daha önce bireyin yaşamı ve özgürlüğü gelir. Bu bir mutlaktır ve tüm değişimlerden muaftır. Birey doğması ile birlikte bu haklara sahip olur ve bireyler arasındaki ilişkiler sonucu diğer tarafa zarar vermediği müddetçe bu haklarına sonuna kadar sahip olur. Birey için bireyin yaşamının ötesinde bireyin kendisini feda edeceği bir kavramın doğruluğu kabul edilemez. Bireyin başka bir birey için kollektivist kavramlar doğrultusunda yaşamaya zorlanması da aynı noktadadır. Birey tüm kollektivist kavramlardan daha üstündür. Siyasalı oluşturan ahlâkî kavramlar bireyin birey olarak kalması dahilinde kullanıldığında haklılaştırılabilir. Ortak değerlerin içerikleri bireyin haksızca kısıtlanmamasını barındırdığı müddetçe kabul edilebilirdir. Diğerleri ile olan ilişkisinde birey toplum tarafından kullanılmadığı müddetçe özgürlüğünü kullanabilir ve yaşayabilir. Bireyin negatif özgürlükleri adeta yaşayan haldedir. Birey için zihinlerde yerini alırlar.
Birey ne kadar özgür olmak isterse istesin ve bu özgürlüğünün yaşam hakkından geldiğini söylesin, bireyi topluma mahkûm etmek isteyenler hep olmuştur. Tüm yıkıcılığı ve yok ediciliği ile kollektivist kavramları kullananlar kendilerine hedef olarak seçtikleri bireye ve kendini feda etme ahlâkından uzak bireyciliğe saldırganlıkta bulunmuşlardır. Topluluktan tutun sınıfsallığa kadar her kavram bireyin üzerine bir yük olarak yüklenmiş, bireyin bu yük altında ezilmesi istenmiştir. Toplumun kontrolcülüğü, kısıtlayıcılığı birey üzerinde defalarca kullanılmıştır. Birey “toplumun” benimsediği doğruları benimsemeye zorlanmıştır. Bireyin yaşamı ve özgürlüğünü içeren kıvılcımlar defalarca toplulukçuluk ve toplumsallıkla söndürülmeye çalışılmıştır. Üstelik bunlar toplumsal “haklar” dahilinde de yapılmıştır. Konu yer yer “insan” haklarına bile gelmiştir. Bireyin haklarından öte bir “insan hakkı” profili de çizilmiştir. Bireyin yaşama hakkı ve negatif özgürlükleri ile tanımlanan hakların ötesindeki haklar bireyin yaşamını kontrol etme mekanizmalarına döndürülmüştür.
Toplumun yüklediği görevler
Özgür bir yaşamda ve ülkede toplum bireye görevler yükleyemez. Bireyler toplumun onların üzerine yükleyebileceği tüm yüklerden bağımsız olarak yaşayabilirler ve kendi yaşamlarından bu yükleri dışlayabilirler. Birey kendisi için bir yaşam seçer, yaşar ve toplumun onun önüne getireceklerinden bağımsız olur. Özellikle kollektivist devletçi siyasal yapılarda bu durum engellenmiştir. Birey kendi içinde bir amaç ve sonuç değil, kollektif çıkarların üzerinde hâkim kılındığı bir nesnedir. Bu durum özgürlükler açısından bakıldığında elbette kabul edilemez. Toplumun istediğini topluma vermek gibi bir yükümlülüğü yoktur bireyin. Onun eylemleri ve düşünceleri kendi içinde bir sonuçtur. Birey bunları yaşar ve kendi yaşamını değerlendirerek geliştirir. Üstelik yaşamını geliştirmek zorunda da olamayabilir. Bu tamamen bir tercihtir.
Bireyin onun üzerine yükler yükleyen devleti reddetme hakkı vardır. Bireyin kendi seçtiği adalet sistemi içinde yaşamaya hakkı vardır. Bireyin istediği bilgileri öğrenme, istemediğini dışlama hakkı vardır. Zihnini istediği gibi şekillendirme veya şekillendirmeme hakkı vardır. Bunların tümü totaliter kollektivist ülkelerde ve devletlerde bireyden alınmıştır. Toplum bireyin üzerine çıkarılmıştır ve toplumun doğruları bireye dayatılmıştır. Birey kendi zihnini oluşturabilmek için bile neredeyse devletten ve toplumdan izin alacak hale gelmiştir. Toplum kendini devasa bir güç olarak konumlandırdıkça bireyden taleplerini çoğaltır ve birey bu talepleri yerine getirmeyi reddettikçe haklarından da yoksun kalır.
Komüniteryen ahlâktan bireyciliğe
Birey bireysellik açısından dünyayı değerlendirenler için en değerli varlıktır. Kimseye yaşamı için borçlu değildir ve sahip olduğu yaşamını bir daha kazanmaya ihtiyaç duymaz. Kendi değerlerini belirleyebilir ve değerlerini yaşamakta serbesttir. Kendini kendi ile tanımlar ve diğer bireyler ile olan ilişkilerini oluşturarak siyasalı toplumsal ilişkiler ağından bireyler arası ilişkilere doğru getirebilir. Bu çoğu siyasal sistem içinde adeta yasaklanmıştır. Bireysellik ahlâkı dışlandıkça ve eleştirildikçe birey bireyler arası ilişkiler ağından uzaklaştırılmıştır. Birey bireyler arası ilişkileri siyasalın ilişkilerinin merkezine yönelttikçe toplumun onu baskılayan yönünden uzaklaşır ve kendisini serbestleştirir. Komüniteryenizmin kısıtlayıcılıklarından kurtulmuş birey kendini gerçekleştirme noktasında olumlu adımlar atmış demektir.
Bireyin yaşamı ve özgürlüğünün önündeki engelleri aşmaktaki gücü birey bireyselleştikçe artar ve birey toplumun üzerine görevler yüklediği nesne olmaktan uzaklaşır. Buradaki mücadele çetindir. Totaliter fikirler siyasalda boşluk bırakmadan bireyin üzerine gelmeye devam etmektedir. Toplumsal ahlâk yüceltilmekte, yaşamın pırıltısı olan bireysel yaşam ve özgürlük eleştirilmektedir. Unutulmamalıdır ki bireyin bireyselliği yitirildikçe yaşamın pırıltısı da kaybolur. Yaşam ve özgürlük en önemli siyasal kavramlar ve değerlerse bunlara doğru giden yolun bireysellikten geçtiği açıktır.
25 Aralık 2018