Açıkçası, suçu tecavüze uğrayan “kadına” atmak ona çok yakışıyor. Allah bilir, “Kuyruk sallamasa olmazdı” dememek için de kendini zor tutmuştur.
Benim yadırgadığım şey, Başbakan Erdoğan’ın, Ayşe Bahçekapılı ve Ayşe Böhürler’le İdris Naim Şahin arasındaki tartışmada, Şahin’in yanında saf tutması oldu.
1990’lar gibi Türkiye siyasi tarihinin en karanlık dönemlerinden birinin en korkunç suçlarına karışmış bir kişiye arka çıkmak, aynı dönemin mağduru olmuş bir başbakanın işi midir?
Devlet olmak böyle bir şey midir?
En değişimciler bile, devraldıkları devletin tüm pisliklerine de sahip çıkma noktasına mı gelirler kendileri “devlet” olunca?
“Zamanlama manidar”
Haberi okumuşsunuzdur, söz konusu tartışma AK Parti’nin Merkez Karar Yönetim Kurulu toplantısında yaşanmış.
Bahçekapılı ve Böhürler ile İçişleri Bakanı Şahin arasındaki gerginlik üzerine Başbakan Erdoğan devreye girmiş. “Konunun 15 yıl sonra gündeme taşınmasının “manidar” olduğunu söyledikten sonra şöyle devam etmiş: “Son günlerde birbirleriyle ilişkili olaylar var. Bu işlerin bir arka planı var. Buradaki olay bizi yıpratmakla ilgili. Ciddi bir organizasyon var. AK Parti’yi yıpratmaya dönük tezgâhlara karşı uyanık olalım. Toplumla karşı karşıya getirilmeye dönük kumpaslar kuruluyor; provokasyonlar yapılıyor.”
Ahh, ne kadar tipik ve ne kadar yanlış bir savunma!
Herhangi bir eleştiri karşısında alınabilecek en yanlış tutum budur işte… Olayın özünü es geçip; zamanlamasını ya da kimin tarafından dile getirildiğini ya da amacının ne olduğunu ya da bu eleştirinin kimin işine geldiğini gündeme getirmek…
“Bu işlerin bir arka planı var” diyor Erdoğan. Her işin bir arka planı vardır.
“Bu olayı gündeme getirenler bizi yıpratmak istiyor” diyor. İktidarı yıpratmak isteyenler ve o yüzden de bazı meseleleri gündeme getirenler olması kadar doğal bir şey yoktur. Bu hep böyle olur ve olacaktır.
Peki bütün bunların, sizin işkenceci bir polise arka çıkmanız, terfi ettirmeniz olgusuyla alakası nedir? Bu olguyu ortadan kaldırır mı, zayıflatır mı, mazur gösterir mi?
Yani bu bir cevap mıdır size yöneltilen eleştiriye?
Tezgâhı etkisiz kılmak
Oysa herkes gibi Erdoğan da bilir ki, eğer bir tezgâh varsa, bu tezgâhı boşa çıkarmanın tek yolu, öyle konunun kenarından dolanmak değil; doğrudan doğruya konuyla ilgili doğru tutum almaktır. Eğer siz işkenceci polise arka çıkmazsanız, sizi yıpratmak isteyenlerin, kumpas kuranların, provokasyon tezgâhlayanların da eli boş kalır. Buna karşılık siz, çok basitçe, doğru olanı yapmak yerine, eskisi gibi “işkenceye sıfır tolerans” çizgisine dönüp yapılan hatayı düzeltmek yerine Sedat Selim Ay’ı savunmaya devam ettikçe, her türlü tezgâh ve kumpas için uygun zemin yaratmış olursunuz.
Dolayısıyla Başbakan, Merkez Karar Yönetim Kurulu’ndaki arkadaşlarını tezgâh ve provokasyonlara karşı uyarıp ve hatta azarlayacağına, asıl kendi tutumunun partinin yıpranmasına yol açtığının farkına varsa iyi olur.
“İşkenceye sıfır tolerans” noktasından “eleştiriye sıfır tolerans” noktasına kaymak bir siyasi lider için hiç de hayra alamet değildir, söylemiş olalım…