Dön diyecek yüzünüz olsun

Savaşı şehirlere, mahallelere taşımanın sivil halkın hayatını kabusa çevireceği açıktı. PKK bunu tercih etti ve şu an bunu yaşıyoruz.

Bu zamanda “Hendek savaşları” yapmayı Kürt halkının onaylayıp onaylamayacağını sorma gereği duymadılar bile. Onların o yüce, sorgulanmaz ve “bedel ödemiş” olmaktan kaynaklanan haklılıkları ve büyük stratejileri karşısında “ama bu yanlış” demenin ve ikna için mantıklı argüman getirmenin ne anlamı olabilirdi ki?

Eline silah verilmiş çocuk savaşçıların ve polislerin ölüm haberleri geliyor her gün. Onlar adına ama onlara sormadan “özyönetim” ilan edilip harabeye çevirdikleri mahallelerden insanlar eşyalarını denk edip göç etmeye çalışıyor.

Halkta bir meşruiyeti yok bu savaşın. PKK da bunun farkında olduğu için “hendeği pasifleştirenleri” ve göç eden halkı suçluyor.

Doksanların devletini geri getirmek

PKK, doksanların devletini geri getirmek için utanç verici bir uğraş veriyor.

Savaşı ailelerin yaşama alanlarına çekmek, devletin toplu cinayetler işlemesinin kapısını açabilirdi, ama olmadı. Bugünkü devlet bu tuzağa düşmedi.

Ama doksanları hatırlatan bir şeyler oldu sahiden. Geçmişte köyleri yakıldığı için gelip Sur’a yerleşmiş olan yoksul aileler yeniden yollara düştü. Bu kez devletin değil, PKK’nın zulmünden dolayı.

Kendisini Kandil’de değil de Olimpos’ta sananlar açısından yanlış yapmak mümkün değil. Hesap vermek de gerekmiyor. İleride bir gün üç beş cümlelik bir özeleştiri müsameresine bakar bugünün muhasebesi. 2012’de, “devrimci halk savaşı”na karar verdiklerinde ölen binlerce gencin hesabını verdiler mi ki, yarın da hendek saçmalığına kurban ettikleri insanların hesabını versinler?

Onları bir yana bırakalım. Her fırsatta devlete karşı kitabın ortasından konuşan ve Erdoğan’a “seni başkan yaptırmayacağız” diyen HDP, bugün PKK’ya dönüp “sana hendek kazdırmayacağız, sana Kürt şehirlerini harabeye çevirtmeyeceğiz, sana insan öldürtmeyeceğiz” diyebiliyor mu? Yoksa sade suya tirit beyanlarla mı yetiniyor?

Hendekler kazılırken “yaşamı savunma”nın tam zamanıydı, ama bunu yapma iradesi gösteremeyen HDP de hendeğe düştü. Kendi muhasebesini yapıp sahiden yaşamdan yana tavır almayı başaramayınca, hendek savaşını empoze edenleri değil, dehşet içinde çocuğunu alıp oradan göç eden aileleri suçladı.

“Bırakıp gitmeyeceksin. Terk etmeyeceksin. Bir gün geri dönmek istersen yüz bulamayabilirsin” diyebildi Pervin Buldan.

İktidarı ifade özgürlüğü üzerinden eleştiren “radikal demokrasi” iddiasındaki bir parti HDP. İçinde, Demirtaş’ın suçlamasına konu olan farklı fikirler de var. Ama biri çıkıp Buldan’a, “Bırakıp gidecek hale getirmeyeceksin. Hendek kazanı kınamak yerine bunalıp gideni suçlamayacaksın. Bir gün geri dönmesini isteyecek yüz bulamayabilirsin” diyemiyor.

Anlıyorsunuz ki radikal demokrasinin de sınırı var.

“Halka rağmen” ama “halk için” değil

Bugün bu çatışma ve ölümleri izah edecek bir siyasi ortam yok bu ülkede. Tuhaf bir uyumsuzluk var ortada; hendeklerle gündelik hayat arasında bariz bir çelişki var.

Anayasayı birlikte yapmanın önünde engel kalmamışken, kalan hakların iadesi için siyaset kanalları açıkken ve Kürt illeri doksan senedir ilk defa iktisadi gelişme yoluna girmişken yaşanıyor bu yıkım…

Kandil’dekilerin keyfi bir yanlışı mı şu an yaşadığımız, yoksa PKK başkası adına mı bu savaşı veriyor?

Yıllar önce Abdullah Öcalan’ın “Ben olmasam bu örgüt Yedi Kocalı Hürmüz’e döner” dediği rivayetini duymuştum. Bu rivayet doğruysa, belki şu an tam da bu yaşadığımız.

Öyle veya böyle.

Açık olan şu ki, adına özyönetim ilan edilenlerin savaşı değil bu.

Yeni Yüzyıl, 17.12.2015

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et