Dindar Anayasa

Daha 7-8 yıl öncesine kadar ülke olarak laiklikle yatıp laiklikle kalkıyorduk. Mecliste laik Cumhuriyeti korumak için başörtülü milletvekili “hanıma haddinin bildirilmesinden”, Genel Kurmay başkanın “sözde değil özde laik Cumhurbaşkanı” istemesinden, elden giden laikliği korumak için Ordunun göreve çağrılmasından veya “laikliğe karşı eylemlerin odağı” haline gelen partinin kapatılmasının istenmesine kadar laiklik yıllarca değişmeyen gündemimiz olmuştu.

Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın “laiklik anayasada olmamalı, anayasa dindar olmalıdır” sözleri uzun zamandır unuttuğumuz tartışmayı yeniden gündeme getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan, Başbakan Davutoğlu’ndan laiklik yanlısı açıklamalar geldi. AKP’nin böyle bir önerisinin ve niyetinin olmadığı söylendi. Ancak tartışma kolay yatışacak gibi görünmüyor.

Seküler ve muhafazakar kesimin fanatikleri yılların ezberini sergileyebilme coşkusuyla sahne aldılar. Ancak her iki kesimde de  üst ve temsil kabiliyeti olan siyasi aktörlerin meseleye daha soğukkanlı yaklaştığını söyleyebiliriz. Türkiye hem siyasi hem sosyolojik olarak büyük bir değişim geçirdi. Eski tip laiklik tartışmalarının hem toplumda hem siyasette bir karşılığı kalmadı.

İlk olarak, laikliği militan bir çağdaşlığın ve zorla “sekülerleştirmenin” temel aparatı olarak gören sol-Kemalist siyasi aktörler laikliği artık sırf militan bir çağdaşlık ve din karşıtı kavrayışla tartışamıyor. Örneğin, CHP Genle Başkanı Kılıçdaroğlu attığı bir tweette laikliğin din özgürlüğüyle ilişkisini de vurgulamak durumunda kalıyor.

Diğer taraftan, zamanında laiklik üzerinden dini kimlikleri ve dini pratikleri sebebiyle saldırı ve baskıya uğramış ve bir tür laiklik alerjisi gelişmiş dindar-muhafazakâr kesim siyasi aktörleri de meseleyi laiklik karşıtlığı üzerinden tartışmadı. Örneğin Erdoğan, laikliği Mısır’a önerdiğini hatırlattı ve laikliği “devletin tüm inanç gruplarına karşı eşit mesafede olması” şeklinde tanımladı.

Tam gelen açıklamalarla AKP’nin laikliği anayasadan çıkarmak gibi bir girişimi olmayacak ve tartışma uzamadan bitecek derken, Abdulkadir Selvi’nin yazdığı kulis bilgileri yetişti. Buna göre, anayasa üzerine çalışan AKP ekibinde başlangıç kısmında yapılacak “İslam dini ve Allah inancı vurgusuyla” ve tarihi dini figürlere referansla “dindar bir anayasa” yapılması önerileri tartışılmaktaymış.

İlk olarak, anayasada bir başlangıç kısmı bulunması şart değil. Hatta olmaması çok daha iyi olur. Zira anayasa tarihimizin de gösterdiği üzere bir anayasanın başlangıç kısmı ne kadar kapsamlı ve geniş olursa, o anayasa bir o kadar ideolojik bir anayasa olur.

82 Anayasası’nı yapanlar tek tek maddelere yansıtamadıkları ve yediremedikleri katı ve otoriter ideolojik görüşlerini başlangıç kısmında ifade etmişlerdir. Hem maddelerin hem de bir bütün olarak anayasanın nasıl bir ideolojiye göre ele alınması gerektiğini kapsamlı ve ayrıntılı şekilde buyurarak gelecek nesilleri ve tartışmaları bloke etmişlerdir.

Yeni bir anayasa ihtiyacını ortaya çıkaran temel sebeplerden birisi 82 Anayasası’nın aşırı ideolojik niteliğidir. Anayasa ile çeşitli görüşler, inançlar, ideolojiler ve hayat anlayışları arasında taraf tutan ve ayrımcılık yapan bir devlet dizayn edilmiştir.

“Dindar bir anayasa” yapmaya çalışmak ülkedeki çatışma ve gerilimlerin kaynağı olan bu tarafgirliği ortadan kaldırmak yerine, yeni anayasada yeni bir ideolojik içerik ile yeni bir tarafgirlik yaratmak anlamına gelir.

Üstelik bu ülkedeki temel siyasi cepheleşmenin ve çatışmanın seküler-cumhuriyetçilik ile dindar-muhafazakarlık arasında olageldiğini hatırlarsak, “dindar bir anayasanın” toplumdaki keskin ideolojik çatışmayı iyi yönetmek bir yana onu derinleştirip kalıcı hale getirebileceğini öngörebiliriz.

Yeni Yüzyıl Gazetesi, 29.04.2016

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et