Darbecileri nasıl yargılamalı

Ergenekon örgütü ve benzeri darbeci girişimler hakkında epey bir süredir yürütülmekte olan soruşturma ve kovuşturmalarda “hukuk devleti” ilkelerine uyulmadığı yolunda şimdiye kadar bir hayli eleştiri ve uyarı yapıldı. İktidar partisinin sırf muhalif sesleri susturmak için “hiçbir ciddi dayanağı bulunmayan” bu kovuşturmaları başlattığı yolundaki gayrı ciddi iddiaları bir yana bırakırsak, bu uyarılarda haklılık payı olduğu açık.
Başlangıçta en çok Ergenekon şüphelilerinin ev ve işyerlerine yapılan ani baskın ve aramaların ve bu süreçte yapılan telefon dinlemelerinin hukuksuzluğundan yakınılıyordu. O vakitler bu konuda şöyle yazmıştım: “Gerçi bu soruşturma çerçevesinde yapılan dinlemelerin mahkeme kararına dayandığı açıklanmıştır, ama yine de bu işin ölçüsünün kaçtığı anlaşılmaktadır. Öyle görünüyor ki, mahkemelerimiz bu türden kararları genellikle kolayca almaktadırlar. /Bu (konuda) hassasiyet gösterilmeyince de ‘istisna’ genelleşmekte, neredeyse ‘kural’ halini almaktadır.” (Star, 14 Kasım 2009)

Şimdilerde ise eleştiri konusu yapılan başlıca iki husus var. Birincisi sanıkların tutukluluk sürelerinin çok uzun olmasıdır. Özellikle sivil kanattan olan sanıkların bazılarının -başta iki gazetecinin- gereksiz yere halâ içerde tutuldukları bizzat mağdurlar tarafından haklı olarak şikâyet konusu yapılıyor, medya da doğal olarak bu konuda onlara arka çıkıyor.

Bu feryada gerçekten kulak vermeliyiz. Bu sadece, mahkemelerin sanık hakları konusundaki alışıldık duyarsızlığından mı yoksa başka bir özel nedenden mi kaynaklanmaktadır?… Olağan bir yargı sürecinde söz konusu olamayacak olan böyle bir durumun Ergenekon kovuşturmaları sürecinde neden gerçekleştiğinin hakikaten makul bir açıklamasının yapılması lâzım.

İkinci şikâyet konusu ise şu: İddia edilen darbe girişimlerine yardım ettikleri ileri sürülen bir kısım sivil uzun süredir tutuklu bulunuyorken, bu girişimlerin asıl failleri olmakla suçlanan üst rütbeli askerlerin çoğunluğu ve bazı “itibarlı siviller” serbestçe “dışarıda” dolaşmaktadır. Şüphesiz bu da haklı bir şikâyettir. Hatta, insanlarda “demek ki hukuk generallere ve kimi ‘devletlu’ sivillere işlemiyor ama sade vatandaşlara işliyor” izlenimi yarattığı için, bu durum kamu vicdanını daha fazla yaralıyor.

Mamafih, bu ikinci konuda kusurun tamamının yargıya ait olduğu söylenemez. Evet, mahkemelerin sık sık birbirleriyle çelişen kararlar verdikleri doğrudur. Ama galiba asıl sorun başka yerde: Hepimizin izleyip gördüğümüz gibi, söz konusu zevatın halen “dışarıda”, üstelik askerlerin çoğunun “görevi başında” olması, ilgili savcılıklar ve mahkemelerin bütün çabalarına rağmen gerçekleşen bir durumdur. Burada sorun, Türkiye Cumhuriyeti’nin kendi ordusuna söz geçirememesi, Cumhuriyetin hukukunun askerlere işlememesindir.

Bu münasebetsiz durumun ortaya çıkmasında elbette hükümetin de kusuru var. İki bakımdan: Birincisi, mahkeme kararlarının gereğini yerine getirmesini Genelkurmaya buyurma iradesinden hükümetin maalesef yoksun olduğu anlaşılmıştır. İkincisi, eğer iddia doğruysa, son YAŞ toplantısı sırasında olduğu gibi, zaman zaman yargı kararlarının hükümetle Genelkurmay arasında pazarlık konusu yapılabilmesidir.

Son bir nokta da şu: Demokrasiye ve toplumsal barışa kast eden komplolara demokratik bir rejimin kayıtsız kalması elbette düşünülemez. Ancak, daha önce de yazmış olduğum gibi: “Meşru amacınızı meşru yollardan giderek gerçekleştirmelisiniz. Aksi halde, hem amacınıza zarar vermiş olursunuz, hem de sizin o ‘kötü’lerden bir farkınız kalmaz. / Esasen hürriyet de, başka birçok toplumsal-siyasal ideal gibi, usulle kaimdir.” (Star, 5 Temmuz 2008).

Star, 14.08.2010

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et