Çözüm mü, tasfiye mi?

Kürt sorunu bu defa çözülebilecek mi? Uzun zamandır bu meselenin siyasal bir zeminde çözülebileceği, çözülmesi gerektiği görüşünde olanlar yeni sürece de heyecanla ve umutla bakıyorlar.

 Neden olmasın ki? Kamuoyunda, PKK’yı besleyen Kürt sorununun silahlı yöntemlerle bitirilemeyeceği yönünde bir kanaat yerleşmiş durumda. Artık silahların susmasını, kanın durmasını isteyen büyük bir kitle var. Bunun için de görüşmeler yapılması ve siyasal bir anlaşmaya varılması fikri eskilerde olduğu kadar tepki yaratmıyor. ‘Gerekirse Öcalan’la bile görüşülür’ bir fikir değil, artık sıradan bir pratik.

Ancak bir sorun var: Yeni Şafak’tan Yasin Aktay’ın işaret ettiği gibi kamuoyu aşırı uyarılmış milliyetçi bir duygusallıkla da yüklü. Hükümetin de son yıllarda, ‘biz olsak asardık’, ‘Kürt sorunu bitmiştir’ söylemiyle kışkırttığı bir duygu bu. PKK’lı militanlarla poz verdikleri için bazı BDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağını söyleyen hükümet şimdi PKK’nın lideriyle ‘çözüm’ konuştuğunda uyarılan ve kabartılan duygular hemen ortadan kalkmıyor. Bu belki ‘öteki taraf’ın taleplerini frenleyici bir işlev görüyor, ama aynı biçimde hükümetin de elini bağlıyor. Hatta görüşmeler ilerlediğinde ve bir sonuca yaklaşıldığında hükümeti ‘geri adım’ bile atmaya zorlayabilir.

Dolayısıyla hükümetin bir yandan sert milliyetçi bir söylemle Türk kamuoyunun gazını alıp, aynı anda da Kürt sorununu çözücü girişimler yapabileceği teorisi süreci tıkar, çünkü hükümet kendi oluşturduğu kamuoyunun tutsağı haline gelir, manevra kabiliyetini kaybeder. Vurgunun PKK’nın silah bırakmasına yapılması, sürece Türk kamuoyunun desteğini almak bakımından anlamlı. Basına yansıyan ‘strateji’ye ve bunu tamamlayan Başbakan’ın açıklamalarına göre hedef, PKK’nın silah bırakmasını sağlamak; önce ateşkes, sonra Irak Kürdistan’ına çekilme ve ardından silahsızlanma. Bu yaklaşımda ‘Kürt sorunu’na ilişkin siyasal bir çözüm modeli yok, bırakın Öcalan’ın durumu ve af gibi daha pratik konuları. Başbakan’ın kendi iktidarları döneminde bu iki konuda bir değişiklik olmayacağını kesin bir dille ifade etmesi de kafaları karıştırdı.

PKK’nın silah bırakması için masaya sürülen bir teklif yok mu? PKK’nın silah bırakmaya ikna olmasını ne sağlayacak? Onların silahlarını isterken biz onlara ne vereceğiz? Yoksa kırk yıllık örgüt şimdi durduk yere ‘teslim’ mi olacak? Gerçekçi olalım, dünyanın hiçbir yerinde silahlı bir örgüt durduk yere silah bırakmaz; ya yenmeniz gerek onu, ya da bir anlaşmaya varmanız. Şimdi anlaşma sürecindeyiz.

Ancak bu sürecin de adını ve amacını Kürt sorununu çözmek yerine ‘PKK’ya silah bıraktırmak’ olarak koyduğunuzda bu defa da ‘öte taraf’ın ikna edilmesi zorlaşacak. Eğer mesele daha genel bir ‘çözüm modeli’ çerçevesine oturtulmazsa hükümetin hedefinin sadece PKK’yı tasfiye etmek olduğuna ilişkin zaten var olan algı  güçlenecektir. 2009 açılım sürecinde de bu endişe Kürt siyasal hareketinde hükümetin niyetine ilişkin ciddi bir ‘güven bunalımı’na neden olmuştu.

Hükümetin asıl hedefi Kürt sorununu çözmek mi? Yoksa, seçim yılı olan 2014 öncesi PKK’yı ‘eylemsizleştirmek’ mi? Bu sorulara verilen cevaplar Kürt siyasal hareketini tatmin etmeden ve onlarda güven duygusu oluşmadan sürecin ilerleyebileceğini sanmıyorum. 2011 seçimlerinin ardından ateşkesi bitiren PKK hükümetin seçim öncesi kendilerini oyaladıklarını, hatta aldattıklarını iddia etmişti, hatırlayalım… Yeni süreçte de ‘kendi talepleri’nin kısmen de olsa karşılandığını görmeden Türkiye dışına çekilmelerini ve silah bırakmalarını beklemek fazla iyimserlik olur. Çözüm için anlaşabilirsiniz, ama tasfiyeye razı olmazlar. Hükümetin hedefi ne? PKK ve Öcalan neyin peşinde? Orta bir yerde buluşabilirler mi? Ben henüz emin değilim.

Zaman, 15.01.2013

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et