“AKP’den daha iyisi CHP değildir” fikrimi koruyarak, CHP üzerine önemli bulduğum noktalar hakkında birkaç düşünce ortaya koymak istiyorum. CHP’nin özgürlükçü bir parti olmasının çok zor olduğunu aklımda tutarak, CHP’nin attığı bazı adımların önemli olduğunu söylemek istiyorum.
CHP Türkiye siyasetinde önemli bir aktör olmaya devam edeceğinden CHP’nin hakkında yapılacak doğru eleştirilere de çokça ihtiyacı var. Kendi içinde böyle bir siyaseti devam ettirmeye çalıştığını zaman zaman göstermeye çabalıyor. Tabii ki burada samimiyet ve gerçekçilik farkları kendini gösteriyor. CHP gerçekten böyle bir samimiyeti taşıyor mu? Hatta yapısı gereği böyle bir samimiyeti gösterebilir mi? Bunun imkânsız olduğunu söyleyenlerin fikirlerini de ciddi şekilde akılda tutmakta fayda var.
CHP, AKP ile girdiği rekabette en azından oy sayısı itibarıyla uzun zamandır ciddi şekilde geride kalıyor. Hatta bazılarına göre bir noktada çakılı kalmış halde. Bir yandan da, bunun üzerine koymasının çok zor olduğunu söyleyenler de mevcut. Bugüne kadar haklı çıktılar ama bakalım yeni seçim sonrasında durum bize neleri gösterecek?
CHP kendine göre pragmatik bir yol seçerek, içinde takılıp kaldığı durumdan çıkmaya çabalamanın demokratik yollarına biraz da olsa değer veriyormuş izlenimi yaratmaya çalışıyor son zamanlarda. Bunun arkasında yatanlara bakmadan önce, en azından, sürece destek vermek amacıyla AKP’ye söylenen “yetmez ama evet” siyasetini CHP’ye de uygulamak doğrudur diye düşünüyorum. Kısaca aslında bunların neler olduğundan bahsetmek gerekiyor. Bir yanıyla da, “yetmez ama evet” siyasetinde CHP’ye karşı ılımlı bir şüpheciliği her zaman korumakta fayda var. Bu partinin bugüne kadarki pek çok siyaseti bu tip bir şüphecilik ile yaklaşmaya mecbur bırakıyor.
Burada “yetmez ama evet”i hak eden temel politikalara değinmek istiyorum. Bu maddelere geçmeden önce CHP’nin hâlâ “liberal” bir açılım yapmadığını da belirtmem gerekiyor. Belki de reel siyasette işine yaramayacağından bu noktayı sürekli es geçiyor. Umarım bir zaman aklına “liberal” fikirler gelir de, Türkiye için liberalizm üzerinden çok daha sağlıklı politikalar üretmeye başlar.
Öncelikli olarak beş tane temel başlık üzerinden CHP siyasetine bakmak istiyorum: Kürtler, klasik muhafazakârlar / islamcı muhafazakârlar, milliyetçi-ülkücü siyaset, eski AKP’liler, batı dünyası ile pragmatik temelde geliştirilmek istenen dünyaya daha açık ekonomi.
Sert ulusalcılığı içerisinde CHP, Kürt politikalarında koyu bir devletçi tavır alarak kendisini Güneydoğu Anadolu’dan ciddi şekilde uzak tutuyordu. Hatta buradaki Kürt milliyetçiliği üzerinden siyaset yapanlara siyaset kapısını kapamayı ve onları yok sayarak sert politikalar üzerinden siyasetini devam ettirmeyi tercih ediyordu. AKP ile başlayan açılım sürecinden sonra CHP de artık Kürt milliyetçiliği ile en azından ilişki-iletişim kurabilir bir noktada siyaset yapıyormuş izlenimi vermeye çabalıyor. Hatta AKP tarafından gelen HDP ile neden iletişiminizi devam ettiriyorsunuz söylemlerine kulak asmadan, o siyasetten kazanabilecekleri doğrultusunda hareket etmeye çalışıyor. Hatta bazen “hiç hareket etmeden” en azından negatif bir siyaset izlemiyor.
Muhafazakârlıkla olan ilişkisini de ikiye ayırmak gerekiyor. Klasik muhafazakârlar ve İslamcı muhafazakârlar. Klasik muhafazakârlığın üzerine sert Atatürkçü devrimcilik siyaseti ile gitmemeye özen gösteriyorlar. Sürekli ilerleme, gelişim ve değişim üzerinden karşılarına çıkmıyorlar. Diyalog kurabilir noktada olduklarını göstermeye çabalıyorlar. Bir yandan da özlerini korurken karşılıklı fayda-çıkar temelinde diyaloglarının sürebileceği ve AKP karşıtlığı noktasında ittifak içinde olabilecekleri izlenimini vermeye çabalıyorlar. Burada bir samimiyet aramamak gerekir. Günümüzdeki durumu birbirine uzak iki siyasetin seçimde fayda elde etmek için giriştiği bir ilişki olarak görmek daha doğru. Seçim sonrası siyaset içinde bu iki kesim tekrar birbirlerine karşı sert politikalara dönebilir.
İslamcı muhafazakârlar ile olan ilişkilerde ise CHP bir kabul üzerinden gidiyor. Artık sizi yok sayamayız diyorlar, İslamcı muhafazakârlığa. Doğrudan bir ittifakta olduklarını da gösteriyorlar. Kendi dünyanız içinde size devletin laikçi dayatmalarını şimdilik unutuyoruz diyorlar. Dinî inançlara saygı söylemi ile İslamcı muhafazakârların en azından kendilerinin karşısına doğrudan geçmelerini engellemeye çabalıyor. Buradaki en büyük sorun ulusalcı-laikçi-Atatürkçü kesim ile parti içinde yaşayacağı “gerilimler”. Seçimden sonra neler olacağını gözlemleyeceğiz. Hatta bugün bile bazı kökten CHP’lilerin burada nasıl pozisyon aldığını görebiliyoruz.
CHP kendi milliyetçi siyasetinde kendisini tek aktör olarak görme eğilimindeydi. Türk milliyetçiliği kendi içinde Atatürkçü milliyetçilik ile ifade edilirken, “MHP-Ülkücü” temelli milliyetçiliğe siyasal alanı kaptırmamak istiyordu. Geldiği noktada belirli bir oy oranı kaldığı için özellikle MHP’den kopan ülkücü milliyetçileri kendi liderliğinde bir ittifakta yanlarına çekebildiler. Özellikle “vatan” söylemi üzerinden de kendisini ülkücü milliyetçiliğe cazip gösterme çabalarına girişti. Burada ülkücü-MHP’li kesimin bunu uzun vadede ne kadar kabul edeceği tartışmalı ancak AKP karşıtlığı bu noktada iki siyaseti birarada tutmaya devam ediyor.
Kritik maddelerden biri de eski AKP’liler. Bu noktada CHP önüne gelen fırsatı tepmemeye çabalıyor. Çünkü AKP’de kendisine iktidardan pay alamayanlar bir çeşit muhalifliğe doğru evrildiler ve mecburen CHP çatısı altında ittifak siyaseti yapmak zorunda kaldılar. CHP’de “herkesi yakala” yöntemiyle bu kesimle de “ilişkisini-iletişimini” devam ettiriyor. Bir yanıyla da bu siyasetin içinin pek dolu olmadığını söylemeliyiz. AKP’den istediklerini alamayanlar nasıl CHP ittifakı kurdularsa, CHP’den de istediklerini alamadıklarında başka ittifak arayışlarına girebilirler.
Kılıçdaroğlu bir sosyalist olduğunu gösteriyor ancak ortodoks sosyalizm ile gidebileceği reel bir noktanın olmayacağını düşünmüş olabileceğinden özellikle Batı dünyasında daha çok sosyal demokrat – modern Amerikan liberali – diyebileceğimiz kesimlerle barışık olduğunu gösterip, kendisini “dünyaya daha açık” “ekonomik !noktada anlatıyor. Uluslararası ittifaklardan fayda getirebilmek için bu maddenin altını ciddi şekilde çiziyor. Günüm!üzün ekonomik problemlerine karşı bu yöntem doğal olarak ilgi çekiyor.
CHP kendi temel değerlerinin ötesine geçebilir mi? Ciddi bir soru bu. “Yapısal” olarak içeriği buna izin vermese bile, pragmatik olarak kendisini “farklı” bir konuma getirmeye çabalıyor. Ben bu ittifak siyasetinin temelinde, CHP’yi farklılaştırma açılarından yetersiz görüyorum ve kökten CHP’liliğin hakim siyaset olduğunu düşünüyorum. Fakat bunlar eğer özgürlükçü bir siyaset için bir birim bile kazanç olacaksa-oluyorsa, burada AKP için söylediğimi CHP için de söylüyorum: Yetmez ama evet!