CHP Neden İktidar Olmaz, Olamaz? Faruk Özger

İktidarın değişimi için muhalefetin değişimi esastır. Türkiye’de iktidar değişimi için zaman zaman toplumsal talepler olsa da bu gerçekleşmiyor. Bunun en büyük sebebi Cumhuriyet Halk Partisi’nin varlığıdır. Şu ana kadar CHP’ye hiç oy vermemiş birisi olarak aşağıdaki nedenlerden dolayı CHP’nin kendisini lağvetmesinin hem CHP’ye, hem ülkeye hem de ülke siyasetine faydası olacağı kanaatindeyim:

Cumhuriyetin kurucusu olma iddiasındaki CHP Mustafa Kemal’in sadece müspet değil menfi uygulamalarının da mirasçısıdır. Bu miras, bu yük bir partinin kaldırabileceği bir yük değildir. Kuruluş döneminde yapılan bütün hataların mirasçısı olan bir partinin iktidara gelme olasılığı sıfıra yakındır.

Tek parti ve sonrası dönemlerde de ilk dönem hatalarının devamı niteliğinde olan travmatik olaylar toplum hafızasında yer edinmiştir. CHP’nin klasik tavrı bütün bu “hataları”n her koşulda eleştirisine kapalı olduğunu göstermektedir.

Türkiye’de yapılan veya başarısız kalan bütün askerî darbelerde toplum tarafından CHP’nin bir rolünün olduğu düşünülmektedir. Ve bu düşünceyi destekleyen somut deliller nedeniyle CHP’nin iktidar gücünü yeri geldiğinde illegal biçimde de olsa elinde tuttuğu ve bir şekilde muktedir olduğu görülmüştür. Tarihin herhangi bir evresinde darbenin doğrudan veya dolaylı bir aparatı/destekleyicisi olarak görülen bir partinin nihayetinde legal siyaset ile bir başarı elde etmesi imkânsıza yakındır.

CHP’nin mal varlığıyla ilgili tartışmalar süregelmektedir. CHP’nin tek parti dönemi boyunca belediyelerden, özel idareden, KİT’lerden, köy bütçelerinden çeşitli şekillerde edindiği ve sonrasında bir kısmı hazineye devredilen mal varlığı tartışma konusudur. Bunun yanında Mustafa Kemal’in maddi mirasının bir bölümünün CHP’ye bırakılmış olması da toplumun çoğunluğu tarafından ülke kaynaklarının CHP’ye aktarılması olarak okunmaktadır.

CHP’nin ülkede oluşturmak istediği insan tipolojisi de toplumun çoğunluğunun benimsediği bir tipoloji olmamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren CHP’nin oluşturmak istediği “makbul elit vatandaş” kavramı toplumda kabul görmemiştir. Bu üstenci bakış büyük bir coğrafyada parti ile toplum arasında bir bariyer oluşturmuştur.

Cumhuriyetin ilanından önceki dönemde Kürt edebiyatı ile ilgili çok sayıda neşriyat olduğu, eğitim dili Kürtçe olan medreselerde yazılı Kürt edebiyatının eğitim müfredatında var olduğu, “Kürt” ve “Kürdistan” gibi kavramların resmen kullanıldığı görülmektedir. Mustafa Kemal’in cumhuriyetin kuruluş aşamasında ve sonrasında özellikle “Kürtler ve din” konularında keskin iki farklı eksende siyaset yürüttüğü bilinmektedir. Osmanlı bakiyesi olan yeni devletin inşası sürecinde laiklik ve ulus-üniter devlet kavramları merkeze oturtulmuş, bunlara engel teşkil ettiği düşünülen Kürtçe dilinin ve bu dilin yaşamını sürdürdüğü toplumsal bütün faaliyetlerin resmî olarak men edilmesi ve bu şekilde Kürtçe dilinin varlığının son bulması ve İslam dininin sembolik bir kimlik veya ritüelden öteye geçmemesi için birçok tedbir alınmıştır.  CHP tek parti iktidarı boyunca ve sonrasında yasaklamaların da ötesine geçen bu sıkıyönetim tedbirleri toplumun ekserisi ile CHP arasına kolay kolay aşılamayacak engeller inşa etmiştir. Devlet ideolojisi haline gelen Kemalizmin bir sonucu olarak çoğu zaman yasaklamanın ötesine geçen dil ve din ile ilgili bu uygulamalar bu ideolojinin etkisinin bir nebze zayıflaması ile ancak yakın zamanda kaldırılabilmiştir.

CHP’nin yönetimine talip olan kişiler genelde iktidar olmak istememiş veya istemediğine dair topluma çok güçlü mesajlar vermiştir. CHP’yi yönetmenin sağladığı nimetler ve Mustafa Kemal istismarının oluşturduğu konfor alanı CHP yöneticilerinin ülkeyi yönetme zahmetine girmemelerine neden olmuştur. Her ne kadar iktidara talip olunmasa da “herhangi bir şekilde” muktedir olmak nihai hedef olmuştur. Bunun en somut örneği 28 Şubat 1997 öncesi ve sonrasında “Atatürk ilke ve inkılapları, özelde ise laiklik” bahanesi ile CHP’nin de içinde olduğu gayri nizami bir oluşum tarafından legal siyaset araçlarının terki ile otoriter, baskıcı ve ahlâk dışı bir ortamın oluşturulmasıdır.

Tarihsel bağlamda ele aldığım bu hususlar dışında CHP’nin sıklıkla dile getirdiği “şeffaf, hesap verebilir, liyakat ve ehliyeti düstur edinmiş” bir gelecek yönetim vaadi inandırıcı değildir. Vaat edilen husus ve nitelikler şu ana kadarki CHP belediyelerinde kendilerine yer bulamamıştır. Belediyelerde genelde sadece sınırlı sayıda mezhep ve etnisiteden insan istihdama dahil edilmiş, liyakat ve ehliyet sahibi olma vasfı aranmamıştır. Ayrıca bu belediyelerin şehri imar etme ve onu bir gelecek vizyonu ışığında geliştirme yerine tali hizmetler ile vakit öldürdükleri görülmektedir.

Çok genel olarak ifade ettiğim bu hususlar neticesinde CHP’nin ülkeyi yönetme istek, kapasite ve kabiliyetinin olmadığı, CHP’nin başına kim gelirse gelsin sahip olunan konfor alanının terk edilemeyeceği açıktır. Anayasanın ruhuna işlenmiş Kemalizm ideolojisinin terki ve CHP’nin kendi kendini lağvetmesi ile sağlıklı bir demokrasinin inşasına başlanabilir.

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et