Türkiye’de son on yılda değişmeyen bir tek CHP kalmıştı. Şimdi o da değişiyor. Mesele, değişimin sadece liderlik düzeyinde mi kalacağı, yoksa CHP tabanını, siyasetini, söylemini de kapsayacağı mı meselesi.
Eğer Baykal’a karşı düzenlenen ‘operasyon’ CHP’yi yeniden dizayn ederek AK Parti’ye karşı gerçek bir iktidar alternatifi oluşturmayı hedefliyorsa Kemal Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçilmesinden daha ileri giden değişiklikler de sürpriz olmaz.
Baykal’ı tasfiye edenler herhalde CHP’nin başına Baykal gibi Ergenekon avukatlığı yapan, orduyu ve yargıyı yedeğine alarak AK Parti’yi herhangi bir anti-demokratik yöntemle devirmeye çalışan, her demokratik açılıma karşı çıkan bir başka ekip getirmek istemezler. Çünkü bu siyaset tarzının son sekiz yılda bir işe yaramadığı, aksine CHP’yi iktidara talip olamayan müzmin bir muhalefet partisi haline getirdiğini görüyorlardır.
Dolayısıyla AK Parti’yi demokratik yollarla, siyaseti kullanarak, kitlelerin sandıkta desteğini alarak yenmeyi deneyecek bir CHP ve muhalefet doğabilir. Öyleyse, siyasetin hakikaten normalleştiği ve yenileştiği bir dönem başlayacak demektir. Bu iyimser beklentiyi doğrulayacak bir gelişme henüz yok. Ama soru şu: CHP’yi değiştirmeyeceklerse Baykal’ı neden değiştirdiler? ‘Eski CHP’ için Baykal’dan daha iyisi bulunamaz çünkü.
‘Yeni CHP’de siyaset dili, anlayışı ve programı itibarıyla köklü bir değişim söz konusu olabilir. Baykal’ın tasfiyesi kendi programsızlıklarını, fikirsizliklerini ve tabansızlıklarını devletin kurumlarıyla doldurma stratejisinin miadının dolduğu tespitine dayanıyor. Yani Baykal’ı gönderenler, artık ‘siyaset’e dönmeye karar vermiş olabilir.
Çünkü, askerle muhalefet etmeye kalktılar, geri tepti. Ergenekon tarzı provokasyonlar ve hazırlıklar ellerinde patladı. Yargıyı işe kattılar, olmadı; iç ve dış dengeler arasında AK Parti’yi ‘kapatamadılar’. Ekonomik krize umut bağladılar, ‘teğet geçti’. Bir ara da işi Süleyman Demirel’e havale ettiler ‘merkez sağ’ı toplayıp AK Parti’yi bitirmesi için, o da beceremedi.
Geriye, ilk başta denenmesi gereken yol kaldı: Demokratik mücadele. AK Parti’ye karşı ‘daha çok demokrasi, daha hızlı AB üyeliği, daha yüksek büyüme, daha adil gelir dağılımı, Kürt sorununa hemen çözüm, başörtüsü zulmüne son’ diyebilen, statükoya sarılmak yerine değişimin aktörlüğünü AK Parti’den daha iyi yapabileceğini iddia eden, yani ilk kez ‘pozitif siyaset’i deneyen bir CHP. Neden olmasın? Deniz bitti.
Peki, Kılıçdaroğlu CHP’yi dönüştürmek niyetinde mi? Niyetli olsa bile buna gücü yeter mi?
CHP’nin problemi sadece lideri, yani Deniz Baykal değildi; aşılması gereken engellerden birisi CHP’nin bizzat kendi tabanı. ‘Rejim elden gidiyor’, ‘Türkiye satılıyor’ söylemiyle sürekli korkutulan, korkularla psikolojisi bozulan ve yönetilen kökten laikçi, yer yer zenefobik düzey ulusalcı bir taban bu. Derin bir güvensizlik ve varlık endişesi taşıyan CHP tabanının zihniyet dünyası kolayca dönüştürülemez. Baykal’ın da oluşumuna ciddi katkı verdiği bu taban CHP’yi rehin aldı. CHP, eğer hakiki bir değişim niyetindeyse tabanının önemli bir kısmını gözden çıkarmaya hazır olmalı…
Sorun sadece taban da değil; CHP’nin siyaseten durduğu yer. Devletçi, elitist ve statükocu siyaset anlayışıyla CHP bırakın ‘sol’ bir parti olmayı, demokratik rekabete uygun bir ‘parti’ bile değildir. Türkiye’nin ‘katı ideoloji’ye sahip olan neredeyse tek partisidir CHP. Adı Kemalizm olan bu ideoloji ile CHP devlet seçkinlerini ve resmi ideolojiyi temsil etmekten öteye bir işlev görmüyor bugün. Dönüşümün yolu Kemalizm’le ve onun otoriter ruhuyla hesaplaşmaktan geçiyor. Aksi halde CHP devlet seçkinlerinin çıkarlarını, taleplerini ve önceliklerini temsil eden bir parti olmaya devam eder. Böyle bir partinin ise demokratik süreçlerle iktidar olamayacağını Baykal’a operasyon yapanlar bile anlamış durumda.
Zaman, 21.05.2010