Bu Komünistlerde İş Yok

Yıldız Teknik Üniversitesinde bir grup öğrenci, YÖK’ün aldığı başörtüsü yasağını hafifletici kararları protesto için gösteri yaptılar. Bu öğrenciler Atatürkçü Düşünce Derneği’ne, ya da Çağdaş Yaşamı Destekleme derneğine mensup öğrenciler değildiler. Bunlar Türkiye Komünist Partisi (TKP) mensubu öğrencilermiş.

Televizyonda yapılan bir tartışma programında da başörtüsüne ve her türlü demokratik gelişmeye karşı devletin resmi ideolojisine en fazla sahip çıkan konuşmacı da TKP genel başkanı Erkan Baş’tı.

TKP Liderinin Sorun Çözme Yöntemi
Komünistlerin de artık korkmadan konuşmaya başladığı yıllarda, bir televizyon programında o zamanki TKP lideri de konuşmacı olarak katılıyordu. Doğrusu ne söyleyeceğini merak ediyordum. Bunca yıl yasaklı bir ideolojinin sözcüsünün söyleyecek bir şeyleri olacağını zannediyordum.

TKP liderinin söyledikleri bizim çokça işittiğimiz, tek parti rejimi savunucularının, resmi ideoloji savunucularının söylediklerin farklı şeyler değildi…

Hulki Cevizoğlu’nun, işsizliği nasıl kaldıracaksınız sorusuna TKP lideri şu cevabı verdi: “İşsizliği yasaklayacağız.”

Bu cevaba oturuma katılanlardan hiç kimse gülmedi. Besim Tibuk bile gülmedi. Hiç kimse gülmeyince, acaba yanlış mı anladım diye tereddüt ettim. Konuşmacı sözünü bir daha tekrarladı. Evet, bizim TKP liderimiz işsizliği, yasaklayarak önleyecekti. Yani bir kanun çıkaracaklar, “işsizlik yasaktır” diyecekler, Türkiye’nin işsizlik sorunu çözülecek.

Bizim TKP liderine başörtüsü sorunu hakkında görüşü de soruldu. Adam aslında başörtüsünün yasaklanmasından yana, bunu açıkça söylemenin ayıp bir şey olduğunun da farkında… Hulki Cevizoğlu’nun ısrarı üzerine, ıkına sıkına, başörtüsüne müsaade edeceğiz dedi. Arkasından ısrarla “ama”sını ekledi: “Ama, bizim yönetimimizde insanları öyle bilinçlendireceğiz ki, din sorunu ortadan kalkacak, kimse başını örtmek istemeyecek.”

Adam Sovyet komünizminin başına gelenlerden bile zerrece ders almamış, tam bir yerli komünist… İlginç olan, özgürlük ve demokrasiyi savunduğunu zannettiğimiz Ufuk Uras’ın da o zaman bu fikirlere aynen katılmasıydı.  Ona göre de başörtüsü siyasal bir simge imiş, kamusal alanda kullanılamazmış, bu sebeple üniversitede kullanılması doğru olmazmış.

Türban Düğünlerde Bile Yasak Olmalı

“Ülkemizde bol miktarda Marksist var. …  Marksistler, insan haklarının pervasızca çiğnendiği, çevrenin vicdansızca kirletildiği, fikir özgürlüğünün katresinin bile bulunmadığı ceberut komünist yönetim tarzını bir ömür boyu savundular. Bu rejimi Türkiye’ye getirmek istediler. Bu uğurda mücadele verdiler, hapislerde yattılar. Ne mutlu ki; başaramadılar.” (Ege Cansen, Hürriyet, 22.11.1997).

TKP’li gençlerin üniversitede türban yasağını savunmalarında şaşacak bir şey yoktur. Çocuklar, vaktiyle,  Sadun Aren’den öğrendiklerini tekrarlıyorlar:

“ ‘Türban şeriatın öncüsü, şeriatın bayrağı, onun için her hal ve kârda karşı çıkacaksın, geçit vermeyeceksin. Türbanı hakikaten inancıyla, politik anlamını bilmeden takmış olanlara da ‘’Kusura bakma bunu çıkaracaksın, çünkü Türkiye’nin laik olması, senin türban özgürlüğün yüzünden sekteye uğratılamaz’ diyeceğiz. Bu konu kişisel özgürlük meselesi olarak alınırsa işin içinden çıkılamaz, herkesin bir fantezisi olabilir. Cumhurbaşkanı özü itibariyle doğru olanı yaptı, türbana prestij vermemek lazım gelir. Bence önemli düğünlerde bile yasak olması lazım, başbakanın gelini filan olmaz mesela, orası da kamusal alan oluyor. Ordumuz şeriat karşısındaki tutumu itibariyle iyi bir çizgide, bu konudaki en büyük sigorta hala Türk Silahlı Kuvvetleri.

AKP kabul edilemez bir oluşumdur, başka konularda istediği kadar başarılı olsun, eğer başa şeriatçılığı getirecekse, ki bundan şüphe yok, mutlaka devrilmesi lazım. Muhafazakârlık düpedüz geriliktir, işi evirmeye çevirmeye gerek yok. Hem muhafazakâr, hem demokrat olunmaz. …”

(Yener Susoy’un Sadun Aren ile röportajı, Hürriyet, 19.01.2004)

Komünistlerimiz önüne geleni faşistlikle suçlarlar, ama bizim komünistlere bakarak komünistle faşisti birbirinden ayırt edemezsiniz.

Darbe Sever Komünistler

Sinema ve tiyatro oyuncusu Tuncel Kurtiz, kendisinin komünist olduğunu ve komünizmin insanlık tarihinin gelişmesinin en uç noktası olduğunu söylüyor.

Kurtiz tipik bir Türk komünisti, Haydarpaşa Lisesi mezunu, hukuk fakültesine devam etmiş, şiirler yazmış, Kafka hayranı, tiyatroda ve sinemada başarı kazanmış, mücadelelerle dolu bir hayat geçirmiş bir entelektüel… Ama Kurtiz, nedense, kendini hep Yılmaz Güney’le anlatmaya, onunla tarif etmeye çalışıyor.

Tuncel Kurtiz  tek parti rejimimizin hayranı, babasının nasıl bir idealist olduğunu anlatıyor, babasının tek parti rejimine yaptığı hizmetleri anlatarak övünüyor. Babası Robert Kolej’de ve İzmir Amerikan Koleji’nde okumuş; kaymakamlık, valilik, yapmış, çok partili dönemi hazmedememiş bir yüksek bürokrat…

Türk komünistleri yeni yeni kendilerini ifade edebiliyorlar, yıllarca susturuldular, ülkeye hakim resmi ideoloji herkes gibi onları da konuşturmuyordu, ama nedense konuştukları zaman da hep tek parti rejimini övüyorlar ve resmi ideolojiyi yüceltiyorlar.

Kurtiz’in durumu “Şelale” filmindeki oynadığı karakterle örtüşüyor adeta. Filmde gizli komünist olan berber Selim, 27 Mayıs darbesi olunca bayram ediyor, sokağa çıkıp oynamaya başlıyor. Biz komünizm hakkında bildiklerimizle, 27 Mayıs darbesinin komünizmle ilgisini anlamakta zorlanıyoruz. 27 Mayıs darbesi bildirisinde en net vurgulanan ifade, NATO’ya ve CENTO’ya bağlılıktı…

Bakmayın siz, bazı solcularımızın 12 Eylül karşıtı gibi konuşmalarına. Devrimci bir işçi kuruluşumuzun 12 Mart müdahalesi sonrası yayınladığı bildiri darbeler konusundaki gerçek düşüncelerini açık ediyor: “11 yıl önce devrimci Türk ordusu kardeşi kardeşe düşüren sermaye sınıfının iktidarına dur, demişti. Bugün de devrimci Türk ordusu, Anayasa’ya ters düşen tutum ve davranışları ile meşruiyetini yitiren işbirlikçi sermaye sınıfının Amerikan emperyalizminin vesayeti altındaki siyasi iktidarına ve onun parlamentosuna dur, demiştir. Sermaye sınıfının iflası belgelenmiştir… Gün çalışan işçi sınıfınındır.

1997’de Sincan’da tanklar yürüdüğünde, Doğu Perincek de,  “Devrimci Cumhuriyet güçleri, 1920’ler ve 1930’lardan sonra ilk kez tanka kumanda şansını ele geçirmişlerdir” diyerek bayram etmişti.

Marks’a Ayıp Olmuyor mu?

Bizim bildiğimiz komünistler emekçiden yana, insanlar arasında eşitliği, dünya nimetlerinin eşit dağıtılmasını isteyen, insanın insanı sömürmesine karşı olan hümanist insanlardır.

Bizim ülkemizde gördüğümüz komünistler ise kitaplardan öğrendiğimiz komünistlere hiç benzememektedirler. Bizim komünistler totaliter tek parti rejiminin ve resmi ideolojinin savunucusudurlar, devletçi ve militaristtirler, halka ve emekçilerle yabancıdırlar.

Komünizmin gereği kurulu düzene karşı olmaktır. Bizim komünistler ise kurulu düzenin gönüllü savunucusudurlar. Kurulu düzene karşı halkın gösterdiği demokratik tepkiyi karşı devrim olarak kabul ederler.

Bilmiyorum komünizm ve solculuk yoksa bu mu? Onca kitaplar boşuna mı yazıldı? Marks, Engels insanlara bunları mı öğrettiler? İdris Küçükömer’ler, Niyazi Berkes’ler boşuna mı kafalarını yordular.

Acaba Türkiye devleti bunların nesinden korkuyordu da bunca zaman bunları yasakladı?

Yerli komünistlerimizin Marks’ın anlatmak istediği komünistlerle bir ilişkisi yok, aynen  Şükrü Karatepe’nin tarif ettiği solcu tipine uyuyorlar: “Solun geleneği yok. Bir anlamda devletin kucağında beslenmiş, büyümüş. Sol dediğimiz kesim resmi çevrelerden yani bürokrasiden gelenler, babası, dedesi rejime çok yakın olduğu için iltifat görmüş, elinden tutulmuş, o makama getirilmiş insanlar ya da insanların çocuklarıdır. Biraz daha sivil bir kesimden gelenler ise yine devlet imkanlarını kullanarak maddi refah kazanmış ailelerin çocuklarıdır…” (Yeni Şafak, 16.03.1998)

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et