“İyiliği emredip kötülükten sakındırma” ödevini doğru dürüst yapamayan bir sürü “muhterem”dense, bunu acıtıcı bir dille yapan bir Ahmet Altan bin kez tercihe şayandır!
Özgürlük ödülü verilecek olsaydı tartışmasız adayım Ahmet Altan olurdu.
Altan, haki renkli zor günlerde canını ortaya koyup militarizme karşı abidevi bir direniş sergilemiş namuslu bir entelektüel. Onun başyazarı olduğu Taraf ise, kimsenin yayınlamaya cesaret edemediği darbe planlarına dair haberleriyle, bu girişimlerin boşa çıkarılmasında belki de en büyük katkıyı yapan gazete.
Biz bugün Dağlıca’da, Aktütün’de ne olduğunu biliyorsak, askere gönderdiğimiz çocukların nasıl bu kadar kolay “şehit” olduğunu öğrendiysek, eline pimi çekilmiş bomba verilen çocukların haberini yazmaya cesaret eden bu yürekli insanlar vesilesiyledir.
Eğer onlar ortalama “makul” insanlar olsalardı, eğer Ahmet Altan biraz “akıllı” olsaydı, hiç kuşkum yok ki bugün derin canavar tarihinde ilk kez savunmada olmayacaktı.
Başbakan Erdoğan’ın, hakaret iddiasıyla ona 50.000 TL’lik tazminat davası açtığını duyduğumda ilk aklıma gelen bunlar oldu. Bu dava benim içimi acıttı.
***
Bu ülkenin ezilenlerinin ve yoksul çocuklarının kanından iktidar devşiren meymenetsiz darbecilere karşı mücadele veren bir insana dava açılmaz demiyorum. Herhangi bir demokraside kesinlikle ifade hürriyeti içinde görülecek bir ifadenin dava konusu yapılmasına itiraz ediyorum.
Erdoğan’a yönelik yazı sert ve üslubu rahatsız edici olsa da ifade özgürlüğü kapsamındadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında somutlaşan ve bu yüzden de er veya geç bu davayı oradan döndürecek olan yerleşik içtihada katılıyorum: İfade özgürlüğü, “sarsan, şoke eden” fikirleri de kapsar; siyasi konularda ifade özgürlüğü ve dolayısıyla siyasetçiye yönelik eleştirinin sınırı daha geniştir; ve demokrasilerde bir başbakan, en sert eleştirilere bile tahammül etmek zorundadır.
***
Ama benim için meselenin fazla değinilmeyen diğer iki boyutu da çok önemli.
Birincisi, Orhan Kemal Cengiz’in de dediği gibi Altan kelle koltuğunda özgürlük ve adalet için savaşan simge bir isim. Ve bu yönüyle sadece bizim için değil, özgürlüğün düşmanları için de simge bir isim.
Hakkında düzinelerce dava var ve derin yargı epeydir ona diş biliyor. Böyle bir ortamda ona dava açmanın sonuçlarını kestirmek güç mü?
İkincisi, doğrudan Erdoğan, dolaylı olarak da biz vatandaşlarla ilgili.
Bir lideri büyük yapan, onun çevresinde, gerektiğinde ona en sert biçimde muhalefet edecek insanların olmasıdır. Bugün Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde, gerektiğinde kitabın ortasından konuşabilecek ve ona “yanlış yapıyorsunuz” diyebilecek kaç isim var bilmiyorum.
Altan, pek çok “dindar” isimden farklı olarak, yazdıklarını İslami referanslarla temellendirmiyor olabilir; ama düşünün, o isimlerin kaçı “Ey Kavmim” gibi doğrudan kutsal kitapların diliyle konuşacak bir yazı kaleme alabilecek kalbe sahip?
Bu sesi korumak Erdoğan’ın da faydasına.
Çünkü bu ses, hükümetin çevresinde kümelenmiş çok sayıdaki muhteris muhafazakarınki gibi ikbal hesaplarının süzgecinden geçmiş, “terbiye edilmiş” bir ses değil. Belki Yunus okuyup, “bu akl-u fikr ile Mevla bulunmaz” diyen bir delinin sesi.
Erdoğan bu yanlış davadan döner mi bilmiyorum; birileri bunu ona söyler mi bilmiyorum.
Ama bildiğim bir şey var ki, “iyiliği emredip kötülükten sakındırma” ödevini doğru dürüst yapamayan bir sürü “muhterem”dense, bunu acıtıcı bir dille yapan bir Ahmet Altan bin kez tercihe şayandır!
28.01.2011