Demokratik açılım tartışmalarının en yararlı tarafı, herkesin Kürt sorunuyla ilgili görüş, düşünce ve duygularını ifade etmeye başlamasıdır. İnsanlar konuştukça, sorunun değişik boyutlarını öğreniyor, daha çok konuşmaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzun farkına varıyoruz.
Bu tartışmalar sırasında insanlar sadece konuya dair bilgilerini ve düşüncelerini ifade etmiyorlar. Aynı zamanda sahip oldukları kişilik yapılarını da teşhir ediyorlar. ‘Arkadaşını söyle, kim olduğunu söyleyeyim’ atasözünü ‘Kürtlerle ilgili görüşünü söyle, kim olduğunu söyleyeyim’ şeklinde bugünlerde şahit olduğumuz bazı kişilik tiplerini, tutum ve davranışları analiz etmek için uyarlayabiliriz.
Kürt sorunu, artık demokrasi ve sivilleşmenin ölçüsü olmayı aşmıştır. Kürt sorunu artık kişilik tipinin belirlenmesinde de önemli bir ölçü haline gelmiş bulunmaktadır. Çünkü insanlar, Kürt sorununa dair görüşlerini açıklarken artık baskı altına aldıkları kişisel özelliklerini de yansıtmaya başlamışlardır. Kürt sorunu, statükonun maskesini yırttığı gibi, kişilik vitrin ve maskeli kişiliklerin ötesinde gerçek kişilere ulaşmamızı sağlamaktadır.
Gerçek kişilere ulaştıkça etrafımızda ruhsal, düşünsel, zihinsel ve duygusal açılardan sağlığını kaybetmiş ne kadar tehlikeli insanın var olduğunu keşfediyoruz. Ruhsal ve duygusal kişilikleri bozulmuş tipleri, hayatımızın her alanında görmek mümkündür. Bu ulusal bir gazetede yazan bir köşe yazarı olabilir, televizyonda program yapan biri olabilir, bu siyaset yapan eski bir militer olabilir.
Duygusal ve düşünsel patolojilerini yansıtan bu klinik vakaların birinci özelliği, bunların hiçbir şekilde birey olarak nitelenmeyi hak etmemeleridir. Bu patolojik tipler, kendi bireyselliklerini hiçbir şekilde geliştirip farklılaştırma yeteneğine sahip olmadıkları gibi, diğer insanların bireyselliklerinin de farkında değillerdirler. Kendi farklılığının ve diğer insanlarının farklılığının farkında olmak, bireyselliğin olmazsa olmaz koşuludur.
Bu patolojik tipler, birey olarak özgün, özgür ve olgun insanlar olmayı başaramamış hep çocuk olarak kalmış, kişiliklerinin ilkel materyallerini geliştirememişlerdir. Onlar ilk önce kendi bireyselliklerini iğfal ve iğdiş etmişlerdir. Kendi bireyselliklerini iğfal eden bu ilkel çocuğumsu tipler, başkalarının bireyselliğini iğfal ve iğdiş etme arzusuyla yanıp tutuşmaktadırlar.
Bireyselliklerini kendi elleriyle iğfal edenlerin kişilikleri çok boyutlu bir zenginliğe sahip değildir. Örneğin bu kişilikler, hiçbir şekilde ince bir mizah yeteneğine sahip değildirler. Yaptıkları sadece kendi ve diğer insanların bireyselliklerini iğfal etme arzularını ortaya koymaktır. Patolojik vakaların, kişiliklerinin bu ilkelliğini mizah ve akıl olarak yüceltmeleri ise işin en acı yönüdür. Bunlar kendilerinin farkında olmadıkları gibi, dış dünyanın da farkında değildirler. Onlar kendilerini dünyaya kapattıkları gibi, kendi içlerinde sadece kendilerinin ilkel bir çocuk olarak yaşadıkları bir dünya yaratmışlardır. Bu tipler, Washington’da yıllarca yaşasalar bile büyüme ve olgunlaşma yeteneği hiç gösterememişlerdir.
Büyümeyen ve olgunlaşmayan patolojik tip, aslında insana yabancıdır. İnsanlarla beraber olmak onun için en ağır yüktür. Hayatlarının her anında diğer insanlarla beraber olmayı kendileri için işkence olarak hissedeler. Kendilerini işkenceden kurtarmak için bu tipler, hep insanlardan kaçıp dağlara kaçmayı arzu ederler. Ancak bunu hiçbir zaman açık yüreklilikle ifade etme cesaretine sahip değildirler.Bunu ifade etmek yerine farklı yaşam tarzlarına mensup insanları hiç beğenmezler ve onları aşağılarlar. Aslında sorun, farklı olan ötekiler değildir. Esas sorun kişinin bizzat kendisidir, çünkü patolojik tipler, esas olarak kendilerini ötekileştirmektedirler.
Kendi kişiliklerini iğfal etmelerinden dolayı, karşı cins hakkında hep ilkel tutumlar içindedirler. Onlar, bir başörtülü ya da Kürt kadınını, dağa kaldırıp kendilerine seks kölesi yapmayı bilinçaltlarında isterler. Kendileriyle insani ilişki içerisinde olmayan patolojik tiplerin, diğer insanlarla da sağlıklı ilişki geliştirmeleri mümkün değildir. Irkçı ve şovenist karakter özelliklerini bu tiplerin göstermesi bir tesadüf değildir, çünkü bunlar kişiliklerini hep çocuk kalmaya mahkum etmelerinden dolayı ırkçılık ve cinsiyet ayırımcılığı gibi her türlü çocukluk hastalığını kendi ruhsal, duygusal ve düşünsel dünyalarında taşımaya devam etmektedirler.
Şehri basmayı, oradan bir Kürt kızını dağa kaldırmayı ve onu kendisine seks kölesi yapmayı ifade ettiğinde, bu tip, kendisini erkek bir dağ eşkıyası portresi olarak sunduğunu, yüksek zeka ürünü bir mizah ürünü ortaya koyduğunu sanma zavallılığı içindedir. Aslında yapılan, ilkel bir çocuksuluğun ve iğfal edilmiş bir kişiliğin, ırkçılığın ve cinsiyet ayırımcılığının tiksindirici bir soytarılıkla tezahüründen başka bir şey değildir.Bilinçaltının ilkel bölgelerinde yaşayan çocuksu kişilikler, soytarı olabilirler, ancak eşkıya olamazlar, çünkü bilinçaltları buna bile izin vermeyecek kadar kendilerine kapalıdır.
Irkçılık ve cinsiyetçilik gibi insan karşıtlığını içeren ilkel hastalıklar, kişiliğe bulaştığında bunları tedavi etmek çok zordur. Hep farklı olanı köleleştirmek ve kullanmak arzusu, bunların zihinsel ve duygusal dünyalarını beslemektedir. Tek Parti döneminin sözde Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, bu topraklarda yaşayan farklı etnik kökenlere mensup olanların sadece köle olma hakları olduğunu söylemiştir. Tek Parti zihniyetinin günümüzdeki organizasyonu olan Ergenekon örgütünün üyesi bir kişi, yazdığı kitaplarla, ülkenin önemli siyasetçilerinin ve eşlerinin Yahudi olduğunu ve bunların sinsi Yahudi oyunlarının bir parçası olduğunu banal bir dille ifade ederek açıkça ırkçılığını ortaya koymuştu. Bir Kürt kızını dağa kaldırıp onu kendisine seks kölesi yapma arzusunu ifade eden son günlerin patolojik vakası ise, aslında içindeki ırkçılığı ve şovenizmi ifade etmektedir. Farklı olanın hak ve hürriyetlerine saygı gösterme şeklinde bir erdem ve bireysellik, bu patolojik ırkçı tiplere çok yabancıdır. Onlar, farklı olanın kendisine ait hak ve özgürlükleri olduğunu tanımak yerine onun insan hak ve özgürlüklerini ortadan kaldırıp onu köleleştirmeyi ve cinsel kölelik dahil üzerinde köleliğin her türlüsünü deneme arzusundadırlar. Kısacası, onlar için kendilerinden farklı olan bireyler, köleleştirilecek bir metadan başka bir şey değildirler. Bundan dolayı, ırkçılığın, fanatizmin ve cinsiyet ayırımcılığının her türlü patolojik tezahürüne karşı derinliğine bir duyarlılığa sahip olmalı ve ırkçı söylemler karşısında insanlığımızı savunmalıyız.