Bu sene, 16 nisan 1859 tarihinde ölen ünlü siyaset bilimci Tocqueville’nin yüz ellinci ölüm yıl dönümüdür (doğum tarihi 1805). Tocqueville on dokuzuncu yüzyılın en etkili ve verimli düşünürlerinden biridir.Yaşadığı dönemdeki demokratik sosyal durumu anlayabilmek için o, hayatını Amerika ve Fransa başta olmak üzere Batının temel siyasi durumunu incelemeye adamış ve modern siyaset teorisinin orijinal yapıtlarından biri olan Amerika’da Demokrasi isimli eserini yazmıştır. Diktatörlüğü tecrübe etmeden özgür bir toplum ve demokratik bir düzen kurmanın mümkün olduğunu göstermek için Amerika örneğini derinliğine gözlemlemiştir.
Sivil toplum kavramının politik hayatta bugün anahtar konuma gelmesinde Tocqueville’nin büyük katkısı olmuştur. Devletten sürekli olarak bir şeyler istemek yerine toplumun ve bireylerin kendileri için harekete geçmesi onun için çok önemlidir. Bu bağlamda toplumun ve bireyin devletten bağımsız olarak kendi başına harekete geçtiği en derin sivil toplum tecrübesinin Amerika örneği olduğunu düşünmektedir.
Bir demokraside özgür ve sivil toplumun nasıl oluşacağı sorusu, hayatı boyunca onu hep meşgul etmiştir. İnsanların özgürce belirledikleri amaçları gerçekleştirmek için örgütlenmeleri, toplumu kendi farkında olan aktif bir politik toplum yaptığı gibi, onun devletten bağımsız işleyen bir yapı olmasını da sağlamaktadır. Devletten bağımsız bir toplumsal yapının oluşmasında dinin öneminin farkında olan Tocqueville, dini Amerikalıların birinci politik kurumu olarak kabul etmektedir. Din, Amerika’da politik hayata müdahale etmekten çok bireylerin ahlaki ve kültürel özelliklerine katkı yapmak suretiyle onların özgürlüklerini kullanmalarını mümkün kılmakta ve teşvik etmektedir. Dini inançların teşvikiyle kurulan gönüllü sivil toplum kuruluşları, bireyleri, kişisel çıkar arzusunun ötesinde diğer insanlarla bağlantılı hale getirmekte ve bencilliğin yalnızlaştırıcı etkilerinden korumaktadır.
Özgürlük, Tockivelyan düşüncenin özünü oluşturmaktadır. Hatta Tocqueville, özgürlüğe tapacak bir yaradılışa sahip olduğunu söylemektedir. Ona göre, özgür kalabilmek için özgürlüğün tadına varmak yeterlidir. Birey, özgür seçim ve yaptıklarından dolayı sorumluluk almalıdır. Bireysel ve toplumsal hayatın maksimum düzeyde devletin zorbalığından ve müdahalelerinden masun olması, özgürlüğün olmazsa olmaz şartıdır.Onun özgürlük anlayışını negatif özgürlük anlayışı olarak değerlendirebiliriz.
Düzenin nasıl sağlanacağı sorusu yerine Tocqueville, bireylerin özgür ve serbest aktiviteleri sayesinde özgür bir toplumun nasıl oluşacağı problemiyle daha çok ilgileniyordu. Ona göre, bir toplumun liberal ya da illiberal olması, o toplumun ahlaki ve kültürel şartlarıyla çok yakından ilgilidir. Ahlaki ve kültürel alışkanlıkların, özgür ve çoğulcu bir topluma imkan vermesi gerekmektedir.Amerika’nın ahlaki ve sosyal şartlarını inceleyen Tocqueville, Amerika’da özgür toplumun özgür siyasi kurumlar yarattığını söylemektedir. Ancak Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde kültürel ve sosyal şartlar farklı olduğundan Amerika’daki durumun buraları için geçerli olamayacağını düşünmektedir. Ona göre, Fransa’da serbest siyasi kurumlar özgür bir toplum yaratmak zorundadır.
Eşitlik mitini özgürlük ve demokrasinin önünde engel olarak gören Tocqueville, eşitlik yerine özgürlüğe vurgu yapmıştır. Bireyin ve toplumun, baskıya ve dayatmaya karşı çıkmasını sağlayan insan onurunu koruma ve özgürlüğü tutkuyla sevme gibi hasletlerini eşitlik miti sinsi bir şekilde zayıflatmakta ve yok etmektedir. İnsanların, özgürlükten çok eşitlik mitinin büyüsüne kapıldıkları görülmektedir. Ancak insanlar, eşitliğin cazibesine kapılmanın kendilerini özgürlükte değil kölelikte daha çok eşit yaptığını çoğu zaman unutmaktadırlar. Sosyalizm ve merkeziyetçiliği aynı toprağın ürünleri olarak değerlendiren Tocqueville, kolektivist eşitlikçiliğin her çeşidine karşı çıkmaktadır.
Eşitlik miti, devletin merkezi gücünü aşırı şekilde arttırmaya çok yaramaktadır. Eşitlik düşüncesi, bireysel ve sosyal şartları ve düzeyleri dikkate almadığı için devleti toplumun üstünde mutlak bir güce düşündürmektedir. Devletin mutlak bir güce dönüştüren eşitlik mitinin tehlikelerine dikkat çeken Tocqueville, sosyal şartları ve farklılıkları yansıtan, bireyi devlete karşı koruyan, devlet gücünün sınırlanmasını sağlayan ara örgütlenmelerin gerekliliği üzerinde durmaktadır. Devlet ve birey arasındaki aracı sivil toplum kurumlarının gelişmesine olanak tanınması, özgür bir toplumun olmazsa olmazıdır. Aracı sivil toplum kurumları, demokrasinin soft despotizme kaymasına engel olduğu gibi, bireyin ve toplumun kendi ayakları üzerinde durarak ihtiyaçlarını karşılama yeteneklerini ve kapasitelerini geliştirmelerine imkan tanımaktadır.
Amerika’daki demokratik sistemin işleyişi üzerine dikkatli gözlemlerde bulunan Tocqueville, herkesin eşitliği ilkesine dayanan demokrasinin eşitlikçi doğasından dolayı kendi içinde barındırdığı çok önemli tehlikeye dikkat çekmektedir. Demokrasinin kendisine özgü bir despotizm üretme potansiyeline sahip olduğunu düşünen Tocqueville, buna “yumuşak despotizm (soft despotizm)” demektedir. Demokratik çoğunluğu elde eden yönetimin, elinde iktidarı bulundurduğu sürece herkesi mutlu etme sorumluluğunu üzerine alan büyük bir koruyucu olarak davranması yumuşak bir despotizm yaratmaktadır. Böyle bir demokraside insanlar, gücün kendi ellerinde olduğunu sanmakta, ancak gücün aslında bir azınlık grubunun elinde olduğunun farkında değildirler.Demokrasinin neden olduğu yumuşak despotizm, devleti baba konumuna çıkarmakta ve devletin baba olarak çocukları adına düşünmesini, onların geçimlerini sağlama dahil her türlü ihtiyaçlarını yerine getirme gibi kendisini ilgilendirmeyen işleri yapmasına neden olmaktadır.
Eşitlik ilkesine göre işleyen demokrasi, despotizme yatkın bir baskıcı rejimi yaratma tehlikesini her zaman kendi içinde barındırmaktadır. İnsanlar, maddi ihtiyaçları karşılandığı sürece, çoğunluk yönetiminin kararlarına uymayı kendi özgürlüklerine tercih edebilirler. Böyle bir durumda insanlar, genel kabul gördüğü varsayılan fikirleri kolaylıkla destekleyebilir ve halkın yönetimde olduğu yanılsamasını gerçek olarak içselleştirebilirler. Bir baba şefkatine ve gücüne sahip olan demokratik despotizm, özgürlüğe karşı ortaya çıkan modern bir tehdittir.Tocqueville, demokrasinin neden olduğu yumuşak despotizmi özgürlüğün yok olmasından hareketle eleştirmektedir.Yüksek amaçlar uğruna şiddet kullanmayı çok tehlikeli gören Tocqueville, demokratik eşitlik adına yumuşak bir despotizmin yaratılmasını ve özgürlüklerden vazgeçilmesini de çok tehlikeli olarak değerlendirmektedir.
Soft demokratik despotizm, toplumun ve yönetimin yozlaşmasına ve çürümesine neden olmaktadır. Soft despotizm düzeninde insanlar, her istediklerini yerine getireceğini vaat eden politikacılara oy verirken, siyasetçiler de kendilerini destekledikleri sürece herkesin arzularını yerine getirmeyi kendilerine görev bilmektedirler. Demokratik yumuşak despotizmde toplum gönüllü bir şekilde özgürlüklerinden vazgeçebilmekte ve her türlü ihtiyacının karşılanmasını sadece devletten istemektedir. Tocqueville’ye göre, soft despotizmin panzehiri, iktidarın desentralizasyonu ve demokratik kurumların çeşitliliğinin sağlanmasıdir.
Sonuç olarak Tocqueville, sadece yaşadığı zamanla sınırlı bir düşünür değildir. O, gelecekte demokrasi ve özgürlüğün karşılaşacağı tehlikelere dikkat çekmesi açısından bugün içinde aktüel önemini korumaktadır. Soft despotizm kavramı etrafında yaptığı demokrasi eleştirisi ve özgür bir toplumda gönüllü sivil kurumların yeri ve önemine dair yaptığı analiz ve vardığı sonuçlar, günümüz dünyasında yaşanan sorunlara ışık tutacak derinliktedir.