İnsan psikolojisinin gelişimini zaman açısından ele alırsak geçmişe ve geleceğe endeksli iki insan tipinin karşımıza çıktığını görürüz. Bizim insan tipimiz, maalesef geleceğe odaklı olmaktan ziyade geçmişe bakan yetiştirme tarzının bir ürünüdür.
Geçmişe bakan insanın duyguları, düşünceleri, , davranışları ve tutumları da geçmişe tezahür ettiren yansımalardan başka bir şey değldirler. Geçmişe bakan insan, geçmişin olup bitmis, çok uzaklara ait belirsiz bir hatıradan başka bir sey olduğunu kabul etmez. Onun için en büyük erdem, geçmisi devam ettirmektir. Geçmişin şu anda yaşatılması, onun hayatının en büyük değeri ve amacıdır.
TARİH VE KUTSALLIK DENKLEMİ
Tarih, geçmişe endeksli biri için insan tecrubesini anlamlandırma ve değerlendirme çabası olmaktan ziyade yaşatılması gereken bir kutsaldır. Başka bir ifade ile o, kutsalın tecrübesini tarihi tecrübe etmekle özdeşleştirir. Tarih ve kutsal aynı şeylerdir. Tarih ve kutsalı bütünleştirmeyi, tarih bilincinin bir gereği olarak yüceltir ve savunur.
Hayatı ve insanı konuşmaya, maalesef tarihi ve geçmişi konuşmaya ve tartışmaya düşkün olduğumuz gibi düşkün değiliz. Tarihi konuşmuyoruz. Aslında tarihteki hayatı yaşamak istiyoruz.
Hep tarih konuşan ve tartışan bir toplum olduk. Daha doğrusu tarihi konuşmayı başaramıyoruz. Tarihi konuşmak yerine tarihe abartılı ve aşkın değerler atfetme konusunda birbirimizle sonu gelmez bir yarış içerisindeyiz.
Tarihe dair her seyi, hemen sonu gelmez tartışmalar yapmaya musait hale getiriyoruz. ‘Mustafa’, ‘Hür Adam’ ve ‘Muhtesem Yüzyıl’ dizi ve filmlerine dair yaptığımız tartışmalar, aslında ne kadar kendi resmi tarihimizin konforunda yaşsamaya düşkün olduğumuzu ortaya koymaktadır. Kendi resmi tarihlerimizin dışındaki tasavvurlar ortaya çıktığında konforumuzun bozulduğunu ve rahatsız olduğumuzu fark ediyoruz. Başka bir ifade ile bizi resmi tarihlerimiz provoke etmekte ve kışkırtmaktadır. Tarihin provokatif bir gücü olması, aslında bir türlu atlatamadığımız çocukluk hastalığııin bütün duygu, düşünce ve davranış dünyamıza sindiğini göstermektedir.
TARİHLE BARIŞMANIN YOLU
Psikolojik açıdan olgunlaşmış bireyler, hayatlarını bir çocuk olarak yaşayanlar değil, çocukluklarını arkada bırakarak yeni hayatlar kurabilenlerdir. Çocukluğun konforu bizi çocuksu bıruktığı gibi, kendi resmi tarihlerimizin konforuda hayatı, bugünü ve yarını kaçırmamıza neden olmaktadır. Olgun insanlar tarihi bugün yaşama çabasında değildirler ya da tarihin konforlu odalarına kendilerini haspetmekle hayatlarını ve kendilerini tüketmezler. Onlar tarihi günümüzde yaşamak yerine, zamanın insanı olma iddiasındadırlar. Zamanı inşa etmek hepimizin önündeki en büyük meydan okumadır. Zamanı inşa etmek gibi ağır ve çetin bir meydan okuma karşısında ürken, korkan ve kaçan bizler tarihe sığınan çocuklar olmamalıyız. Zamanı inşa etme şeklindeki büyük meydan okumaya olgunlukla ve derinlikli karşılıklar vermeliyiz. Tarihin konforlu odalarından çıkıp bugünün rahatsız edici dünyasıyla yüzleşme cesareti gösterenler, duygu, düşünce ve davranış düzeyinde rahatsız olma pahasına özgürce ve tutkuyla bugüne ve yarına, yani insana ve hayata sarılanlar zamanın inşa edicileri olabilirler. Tarihin tutsaklığından kurtulmanın yolu, rahatsız olma pahasına bugünu yaşayarak olgunlaşmaktır.
Yenişafak, 27.01.2010