Yerel seçimlerden çıkacak sonuçlar üzerinde çok spekülasyon yapılıyor. Birçoğu oldukça kısır ve objektif kriterlerden ziyade temennilere dayalı değerlendirmeler…
Bu değerlendirmelerden biri de BDP’nin yerel seçimlerde Güneydoğu’da oylarını yüzde 65’lere kadar çıkaracağı, bütün Güneydoğu illerini “silme” kazanacağı yönünde.
Böyle bir tablonun birkaç önemli sonuca yol açacağı ileri sürülüyor: Birincisi, “Türkiye Kürdistanı” haritasının inkar edilemez bir biçimde ortaya çıkacağı ve bu durumun PKK’nın özerk bölge çalışmalarını meşrulaştıracağı iddiası… İkincisi ise, eğer AK Parti, yaptığı bunca reformdan ve açılım için aldığı bunca riskten sonra sürecin meyvelerini BDP-PKK’nın topladığını görürse; yani kendi oyları düşer ve BDP oyları patlama yaparsa, bu durumun sürecin çökmesi anlamını taşıyacağı çünkü hiçbir siyasi partinin, sonuçta kendisinin zararlı çıktığı bir süreci devam ettirmeyeceği iddiası…
Böyle söyleniyor…
Sürecin devamı neden BDP’nin zayıflamasına endeksli olsun ki?
Ben bu iki değerlendirmeye de kesinlikle katılmıyorum.
Yerel seçimlerin Güneydoğu’da nasıl bir tablo ortaya çıkaracağını bilmiyoruz. Kendi payıma, BDP’nin büyük bir patlama yapacağına ihtimal vermiyorum. Belki bir miktar artış yaşansa bile AK Parti’nin ezileceği bir sonucun ortaya çıkacağını düşünmüyorum.
Ama diyelim ki öyle oldu; BDP ezici bir zafer kazandı.
Bu bir felaket midir? Türkiye’nin güneydoğusunun “ayrılma işareti” midir ya da çözüm sürecinin sonu mudur?
Bunları söyleyebilmek için, çözüm sürecinin ana fikrini de, ruhunu da hiç anlamamış olmak gerekiyor.
Nedir sürecin ana fikri?
Güneydoğu’nun AK Partilileşmesi değil herhalde…
Ana fikir, silahların bir kenara bırakılması, PKK’nın silahlı bir örgüt olmaktan çıkıp siyasi bir aktör haline gelmesi, bundan böyle mücadelesini siyaset arenasında vermesi ve diğer siyasi güçlerle yarışmasıdır.
Böyle bir ana fikir çerçevesinde, BDP’nin Güneydoğu’da oy patlaması yapması olsa olsa bölge halkının bu yeni süreçte BDP’nin (ya da PKK’nın) daha etkili bir siyasi aktör olarak siyaset meydanında yer almasını istediği anlamına gelir.
Ki bu da hiçbir şekilde sürecin çökmesi anlamı taşımaz.
Bir kez daha hatırlatalım: Süreç silah yerine siyaseti koyarken, sonuçları baştan kestirilemeyecek bir siyasi dönemi başlatmaktadır. Sonuçta ortaya ne çıkacağını, kimin güçlenip kimin zayıflayacağını, hangi yeni siyasi aktörlerin ortaya çıkacağını, nasıl bir güç dengesi kurulacağını ve sonuçta Kürtler’in devletle nasıl bir siyasi statü içinde yaşayacağını kimse şimdiden söyleyemez. Ne AK Parti’nin ne de bir başka gücün, şu ya da bu siyasi sonucu “garantiye”alarak süreci başlatmış olduğunu düşünemeyiz.
PKK sonucu böyle okusa da…
PKK, Güneydoğu’daki bütün belediye başkanlıklarını kazanırsa, bu sonucu “Özerk Kürdistan Bölgesi’nin oluşumunun onaylanması” olarak okumaya kalkışabilir elbette. Ama bu onun okumasıdır ve kendini ilgilendirir. Önemli olan BDP’ye oy verenlerin neden verdiğidir.
Ben böyle bir yoruma en fazla tepki gösterenin bölge insanı olacağını düşünüyorum. Yerel seçimler için verdiği oyun “özerk bölge” projelerine dayanak yapılmaya çalışılması bölgede büyük tepki çekecek ve bu istismar teşebbüsü orta vadede mutlaka geri tepecektir.
Gelelim, AK Parti’nin yerel seçimde oy kaybına uğrarsa çözüm sürecinden vazgeçeceği yorumlarına…
Bu yorumu yapanların, Ak Parti’nin ne kadar büyük oynadığını hâlâ anlayamadıkları; çözüm sürecinin tarihi önemini, kuşaklara yayılacak ve Türkiye’nin çehresini değiştirecek büyük sonuçlarını hayal bile edemedikleri anlaşılıyor.
Bir yerel seçimde kazanmak ya da kaybetmek nedir ki?
AK Parti Türkiye’nin geleceğine oynuyor. Eğer siz bir ülkenin en güçlü siyasi hareketiyseniz, ülkenin geleceği ne kadar parlak olursa sizin geleceğiniz de o kadar parlaktır.
Tek bir seçimi değil; doğuyu ya da batıyı değil; Kürt’ü ya da Türk’ü değil, bir bütün olarak ülkeyi kazanırsınız.
Bu yazı Bugün Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.
