Demokrasi çoğunluğun, azınlıkların haklarına riayet ederek, yönetme hakkının sağlanmasıdır. Türkiye bu yönde ilerliyor. Vesayet sisteminin, çoğunluğun yönetme hakkını engelleyen tahakkümü kırıldı. Her türlü azınlığın hak ve özgürlüklerinde ciddi ilerlemeler sağlandı ve mevcut problemlerin de bu yöntemle çözülebileceği şeklinde müşterek bir kanaat var. Ancak vesayet sisteminin yerine çoğunluğun yönetme hakkı tesis edilirken, idari ve siyasi mekanizmada aksaklıklar olduğu söylenebilir.
‘Demokratik Muhalefet Açığı’
Demokratik muhalefetin üzerine gitmesi gereken idari ve siyasi aksaklıklar, muhalefetin ideolojik bakış açısı ve Erdoğan karşıtlığı dışında bir perspektif geliştirememesi yüzünden ihmal ediliyor. Bu bağlamda ortaya çıkan demokratik muhalefet açığı, sadece muhalefete değil iktidar ve yönetime de ciddi zararlar veriyor. İktidarda zaaf ve eksiklikler doğmasına yol açıyor. Muhalefet ve denetim açığı, demokratik yönetim kabiliyetinin ve devlet kapasitesinin geliştirilmesini engelliyor.
Bu durum AK Parti’nin hem hükümet, hem de siyasi bir parti olarak kurumsallaşmasına ve kapasitesinin artmasına zarar veriyor. Demokratik muhalefet açığı ve muhalefetin başarısızlığı karşısında, AK Parti içinde de “ne yaparsak gider” anlayışı ortaya çıkıyor. Siyasi partiler düzeninde muhalefet eksikliği yüzünden yaşanan “eksik rekabetin” yarattığı maliyet, bütün topluma mal oluyor. Kamu hizmetlerinin verimliliği ve kalitesi düşüyor.
AK Parti karşılaştığı siyasi, ekonomik ve dış politika bahislerinde hem kendi tabanının yüzde 49,5’luk kesiminin, hem de kalan yüzde 50,5’in ortak aklından faydalanmanın yol ve yöntemlerini kullanmıyor. Bir haksızlık olmaması için bu bakımdan mukayese edildiğinde, AK Parti’nin bütün eleştirilere rağmen ortak akla ve katılıma muhalefetten daha fazla yer verdiğini kaydedelim. Buna rağmen, vesayet sistemi yıkıldıktan sonra orta gelir tuzağından orta demokrasi tuzağına kadar birçok alanda daha incelikli bir akla ve katılıma ihtiyaç duyuluyor. Bunun yolu da, her alanda ortak aklı aramak, meşru yollarla makulü bulmaya çalışmaktır.
Tabana Ve Topluma Açılmak Elzem
AK Parti’nin, gayrimeşru saldırılara karşı mücadeleyle geçen 14 yıllık iktidar döneminde, bir ölçüde içine kapanması ve güvenilir kadrolara yönelmesi anlaşılabilirdir. 1 Kasım’dan sonra ortaya çıkan güçlü toplumsal destekten sonra ise, AK Parti’nin kendi tabanına ve topluma daha çok açılması ve politikalarını belirlerken ve uygularken daha fazla ortak aklı kullanması icap ediyor.
Başbakan Davutoğlu ve partinin birimleri, muhtelif yol ve yöntemlerle danışma toplantıları yapıyorlar. Fakat bu danışma toplantılarının bir politikaya dönüşebilmesi için karargâh ve kurumsallaşma gerekiyor. Keza diğer konularda, mesela güvenlik sektöründe de bu eksiklik hissediliyor. AK Parti kendi kurullarını, toplumdaki STK ve aydınları, üniversiteleri bu yönetişim sürecine ne ölçüde katıyor ve onlardan istifade ediyor soruları ciddi bir şekilde tartışmalı…
AK Parti’nin Erdoğan’ın karizmatik otoritesine sığınmak dışında kurumsallaşması, devlet ve toplum içindeki kurumsal birikimi kullanabilecek yol, yöntem ve mekanizmalar inşa etmesi gerekiyor. Aksi halde tabanın, toplumun, STK’ların ve kurumların enerjisinden istifade etmeyen bir iktidar partisi ağır maliyetlerle karşılaşabilir.
Siyasi tartışmaların sertleşmesi ve kutuplaşma havası, içe kapanmanın değil tam aksine dışa açılma ve ortak aklı aramanın önünü açmalı. Muhalefetin eksikliği, kısa vadede seçim kazanırken iktidarın işine yarayabilir ama uzun vadede yönetirken iktidarın işini kesinlikle zorlaştırır.
Yeni Yüzyıl, 02.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/ak-parti-ve-ortak-akil-problemi-1152