Avrupa nereye?

Bireylerin de ülkelerin de insan haklarına bağlılıklarının kuvvet ve samimiyet derecesi zor zamanlarda test edilir. Olağan zamanlarda insan hakları taraftarı görünmek kolay. Olağanüstü olaylarda ve zamanlarda ise birçok insanın ve memleketin insan hakları savunuculuğu iddiasının çöktüğünü görmek mümkün.

Suriye’deki elim iç savaş veya yaygın adıyla” vekâlet savaşları” yüzünden insanlar ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor. Mülteci dalgaları oluşturuyor. Sayıları gittikçe artan mülteciler sadece Türkiye’yi ve Türkiye vatandaşlarını değil Avrupa’yı ve Avrupalıları da yeni bir insan hakları sınavına tâbi tutuyor.

Türkiye’nin Suriyeli mültecilere –aslında koruma altındaki insanlara- muamele sicili memnuniyet verici. Bu ülkemizin benzer her olayda aynı derecede iyi bir sicile sahip olduğunu ve olabileceğini göstermiyor, ama Suriyeli mültecilere ilişkin sınavda iyi gidiyoruz. Bu başarıda Suriye ile uzun bir sınıra sahip olmamız, din ve kültür ortaklığımız, tarih ortaklığımız gibi faktörler mutlaka bir etkide bulunuyor olmalı. Ancak, hangi sebepler etkili olmuş olursa olsun Türkiye mültecilere gayet insanî muamele ediyor ve elinden geleni yapıyor. Gelecek nesiller bunu gururla anacaktır.

Avrupa’da ise gidiş tersine. Avrupa büyüyen mülteci dalgası karşısında dehşete düşmüş durumda. Hayatını kurtarmak için vatanını terk etmek zorunda kalan insanların acısını hafifletmek yerine kapılarını onlara kapatma yollarını arıyor. Bunun için çelişik şekilde kültürel homojenliğe dayandırdığı bir tolerans geleneğini korumaktan suçla mücadeleye, işsizlik artışı korkusundan nüfusta kadın erkek dengesinin bozulmasının doğurabileceği toplumsal sorunlara kadar birçok gerekçe bulmaya, uydurmaya çalışıyor.

Bu çerçevede dehşet verici politikalar veya politika önerileri ortaya çıkıyor. İngiltere’de Suriyeli mültecilere tanınmalarını kolaylaştıracak bileklikler verildi. Bileklikleri çıkartanlara yemek verilmeyecek. Bu, Nazilerin Almanya’da Yahudilerin koluna bant takmasını hatırlatan bir uygulama. Yine İngiltere’nin kuzey doğusundaki Middlesbrough kasabasında sığınmacıların yerleştirildiği evlerin kapılarının Nazi Almanya’sındaki uygulamaları hatırlatacak şekilde kırmızıya boyandığı ortaya çıktı. Danimarka’da ülkeye gelen Suriyeli mültecilerin ziynet eşyasına, bilgisayar ve telefon gibi şahsî mallarına ve paralarına el konulmasına karar verildi. Paralarla ve eşyaların mezatta satılmasından elde edilecek gelirle mültecilerin eğitim ve sağlık masraflarının karşılanacağı ilân/iddia edildi. Asıl maksat potansiyel mültecileri yıldırmak, ille de gelecek olanların ise yanlarında olabildiğince çok varlık getirmesini sağlamak. Bu uygulama da biraz Nazilerin Yahudilerin menkul varlıklarına el koymasını hatırlatıyor.

Avrupa zengin bir kıta. Tüm Suriye nüfusunu emebilecek güçte. Ancak, mültecilerin Müslüman olması Avrupa’yı tedirgin ediyor. Hatta bazıları niçin mülteciler arasında çok az Hristiyan olduğunu sorguluyor. Mülteciler Hristiyan olsalardı Avrupa’da muhtemelen daha iyi muamele göreceklerdi.

Danimarka dünyanın en zengin ülkelerinden biri. Kişi başına gelir Türkiye’dekinin üç katından fazla (36 bin dolar). Ülkedeki mülteci sayısı ise yalnızca yirmi bin. Türkiye Danimarka’dan çok daha fakir bir ülke olarak Danimarka’dakinin yüz katından fazla mülteciyi çok daha iyi şartlarda misafir ediyor. Danimarka’nın yarattığı manzara o kadar çirkin ki, bir diğer Avrupa ülkesi olan İsveç dahi bu tavra itiraz etti.

Suriyeli mültecilere karşı tavrı Avrupa tarihinin çirkin yanlarını ve vukuatlarını akla getiriyor. Avrupa bir insanlık testini kaybetmeye, Batı değerleri dediği değerleri çöpe atmaya doğru koşar adım ilerliyor.

Yeni Yüzyıl, 02.02.2016

http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/avrupa-nereye-1150

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et