2023 seçimlerine bir buçuk yıl gibi bir süre varken Cumhurbaşkanlığı adaylığı için adaylık yarışı da kızışıyor. Cumhurbaşkanlığı adaylık süreci politika üretmenin, sorunlara çözüm aramanın önüne geçmiş gibi duruyor. Adaylık yarışının kızıştığı nokta ise Millet İttifakı’nın adayının kim olacağı konusudur. Cumhur İttifakı’nda ise ilk günden bu yana Devlet Bahçeli’nin “adayımız muhterem Recep Tayyip Erdoğan’dır” çıkışı ile adaylık konusu kapanmış oldu. Parlamenter Sistem isteği ortak kümesinde buluşan Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusu da günden güne ittifaka zarar vermeye devam ediyor. Sorular adayın kim olacağı ile de kalmıyor. İttifakta kimler olacak? Tek bir adayla mı seçime gidilecek? Herkes kendi adayını mı çıkartacak?
Hemen hemen her gün televizyonlarda ya da dijital mecrada gazeteciler 2023 seçimlerini ve muhtemel Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı üzerine konuşuluyor. Her ne kadar Cumhur İttifakı’nın liderleri seçimlerin 2023’te olacağına ilişkin kararlı söylemleri olsa da Millet İttifakı paydaşları bunları görmezden gelerek her ay yeni bir seçim tarihi tahmininde bulunuyorlar. En son Devlet Bahçeli de twitter hesabından önemli bir çıkışta bulunarak her gün akşam televizyonlarda Millet İttifakı adayının kim olacağı konusunda tartışmalara tepki göstermiştir.
Millet İttifakı bir araya gelirken ortak noktalarının güçlendirilmiş parlamenter sisteme geri dönüş olduklarını belirtmişti. Gelinen noktada Cumhurbaşkanlığı adaylığının odak noktası olması bu yüzden şaşırtıcıdır. Çünkü sistemi Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden parlamenter sisteme geçmeyi hedefleyen partiler için Cumhurbaşkanlığı makamının sembolik bir öneme sahip olması beklenir. İşte tam bu noktada ittifaktaki çelişki de ortaya çıkıyor. Cumhurbaşkanının sembolik ve tüm kesimlere karşı tarafsız olacağını iddia edenlerin şu ana kadar adaylık konusunda sürekli olarak içlerinde kavga etmesinin iki sebebi olabilir. Ya böyle bir aday bulamıyorlar ya da seçim sonrası parlamenter sisteme geri dönmek istemeyecekler ki Cumhurbaşkanlığı makamını kaptırmak istemiyorlar. Son olarak Meral Akşener önemli bir çıkışta bulunarak Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını ve başbakanlığa talip olduğunu açıkladı. Böylece İYİ Parti lideri Meral Akşener ilk defa somut bir şekilde parlamenter sisteme sahip çıkmış oldu. Bundan önce parlamenter sisteme her ne kadar geri dönmek istediklerini deklare etseler de Meral Akşener’in grup toplantısındaki güçlendirilmiş parlamenter sisteminin nasıl olacağına ilişkin açıklamasından başka bir elle tutulur çalışma da henüz göremedik. Çok fazla şekilde mevcut sistemi değiştireceklerini açıklayarak bu ortak noktada ittifak oluşturdular. Peki güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş istekleri de büyük ölçüde söylemde kalan Millet İttifakı hangi paydada birleşiyor?
Akşener henüz ortalıkta olmayan makama talip olmak ile parlamenter sisteme geçişe sahip çıkmış olsa da bunun başka çıkmazları var. İlk olarak parlamenter sisteme geçişin sadece cumhurbaşkanlığını kazanmak ile olmayacağını biliyoruz. Bunun parlamento kısmı ve referandum bölümlerini düşündüğümüzde bu sürecin uzun ve zor olduğunu görebiliyoruz. Akşener, pandemide dahi sahaya inerek halk ile bire bir temas kurmuş ve anketlere göre oyunu ciddi ölçüde arttırmış bir lider iken geriye çekilmesinin parti için olumsuz sonuçları olabilir. Yerel seçim ittifakında da Millet İttifakı’nın başarılı olduğunu fakat İYİ Parti’nin hiçbir büyükşehir kazanamadığına şahit olmuştuk. İYİ Parti’nin misyonu ittifak başarısı mıdır yoksa kendi partisinin oy oranını arttırarak yönetimde olması mıdır? İYİ Parti varlığını ittifak başarısına dayandırarak ne kadar süre siyasi hayatımızda devam edebilecek? Peki İYİ Parti sanki mecliste değilmiş gibi ya da %10’luk bir siyasi parti değil de yeni kurulan küçük bir parti gibi neden davranıyor?
Bu sorunun cevabı ise yalnızca aslında muhalefetin de söylediği gibi ‘’Erdoğan’ı devirme’’ ortak paydası olabilir. Muhalefet seçimlerde tek bir noktaya odaklanmış durumda. O nokta da Erdoğan’ı nasıl yenebiliriz? Seçimlerde nasıl bir formül izlersek Erdoğan’ı yenebiliriz gibi söylemleri ittifaka sorduruyor.
Bu söylemler de Millet İttifakı’nın bağlarını her geçen gün azaltmaya devam ediyor. Adaylık konusu konuşulmaya başlandığı zaman Kılıçdaroğlu ilk önce kendi belediye başkanlarının adaylıklarını önlemek için birkaç demeçte bulunuyor daha sonra ise büyükşehir belediye başkanlarından gelen karşı bir açıklama olduğu zaman ise ya Kılıçdaroğlu’nun belediye başkanlarını kontrol edemediği konuşuluyor ya da parti içi karışıklık olduğu dillendiriliyor. İYİ Parti’de de farklı karışıklıklar ortaya çıkıyor. Meral Akşener her ne kadar HDP’yi PKK’nın yanında konumlandırsa da İYİ Parti’nin içinden gelen ‘’HDP’yi şeytanlaştırıyorlar’’ gibi trajik açıklamalar Meral Akşener’in Selahaddin Demirtaş ile kahvaltı sözleriyle birlikte birleşince İYİ Parti’nin konumuna zarar vermeye devam ediyor. Kılıçdaroğlu’nun son çıkışı ‘’Kürt sorununu HDP ile çözebiliriz’’ çıkışı da Millet İttifakı’nın yeni sınavı olacak gibi duruyor. Bu şu aşamada önemlidir; Muhtemel bir Millet İttifakı iktidarında HDP’yi PKK’nın yanında konumlandıran İYİ Parti ortağı HDP ile görüşürken ne yapacak? Benzer bir sıkıntı geçtiğimiz günlerde Kılıçdaroğlu iktidara geldiklerinde neler yapacaklarına ilişkin vaatlerini açıklarken İYİ Parti cenahından ittifakın ortağı oldukları için kendilerine de bu vaatlerin danışılmasını istemişlerdi. Vaat konusunda dahi anlaşamayan ittifakın Kürt sorunu gibi bir konuda nasıl ortaklık edecekleri merak konusu.
Cumhur İttifakı ise seçim yasası gibi önemli ve zor bir konuda dahi uzlaşma sağlayabiliyor. Hatta ittifak içi ayrılık haberleri çıktığında Devlet Bahçeli ve Recep Tayyip Erdoğan açıklamalar yaparak ittifakın sağlam olduğunu deklare ederek seçimlerin 2023’te yapılacağını tekrar ediyorlar.
Millet İttifakı’nın sürekli olarak seçimleri ve cumhurbaşkanı adaylık konusunu tartışmaları da bu noktada şekilleniyor. İttifak ortakları Türkiye’nin ekonomik sıkıntısından eğitime kadar birçok sorun olduğunu dillendiriyor. Elbette eleştirileri arasında doğruluk payı vardır. Asıl sorun bu kadar sorun varken bunlara ilişkin çözümleri dile getirmekten ziyade adaylık tartışması ve seçim tarihi vererek sorunlara ilişkin çözüm önerilerinin olmadığı gibi bir sonucun ortaya çıkması. İttifak da bu tartışmaların ardından gelen krizlerle darbe alıyor.