Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın ana hatlarını açıkladığı ve SBS’nin yerini alacak olan yeni sınav sisteminin olumlu ve olumsuz yanları var. Olumlu bulduğum noktalarından başlayayım:
1. Şu anda bütün dünyada eğitimde yaşanan trend, eğiten kurum ile ölçen merciinin birbirinden ayrılması yönünde. Bunun da çok açık bir sebebi var: Çünkü günümüz dünyasında, eğitim kurumları olağanüstü çeşitlendi ve farklılaştı. Okullar tek tip ve birbirine denk olmadığı gibi, diplomalar da denk değil… O yüzden de zaman zaman savunulduğu gibi okul başarısına endeksli bir seçme sistemi asla düşünülemez. Seçme ve değerlendirme yapan kurumların eğiten kurumdan kopması zorunluluktur. Yani, seçme ve yerleştirme sınavlarının merkezi olarak yapılması kaçınılmazdır.
2. Bu merkezi sınavın bir kerede yapılmasının sakıncalarını yıllardır yaşıyoruz. Öğrencinin kaderinin üç saatlik bir zaman dilimi içinde belirlenmesi o kadar büyük bir baskı ve stres yaratıyor ki, bu durum yapılan merkezi sınavın sağlıklı bir ölçüm yapmasını da tehlikeye sokuyor. Dolayısıyla sınavın zamana yayılması, belirlenen derslerden her dönem bir sınavın merkezi olarak yapılması doğru bir fikir.
Bunlar yeni sistemin olumlu noktaları…
Olumsuzluklarına gelince…
1. Okul notlarının değerlendirmeye yüzde 30 oranında dahil edilecek olması merkezi sınav sonuçlarını tamamıyla anlamsız hale getirebilecek bir faktördür. Büyük bir kitlenin yarıştığı bu sınavlarda bir puan fark bile 10 bin dilimlik oynamalar yaratabilirken, toplam puanın yüzde 30’u gibi büyük bir payın ders notlarına dayalı olması merkezi sınav sonuçlarını altüst etmeye yetecektir. Hal böyleyken, her okulun ya da her öğretmenin kendi okulunu-öğrencisini kayırma eğilimine girmesi ve notları şişirmesi Sayın Avcı’nın temennisiyle engellenemeyecek kontrolü mümkün olmayan bir durumdur.
2. Her yıl 12 merkezi sınavı sağlıklı-şaibesiz bir biçimde yapabilmek, geçmişte sık sık yaşadığımız soru çalınma olayları göz önüne alındığında oldukça zor görünüyor. Milli Eğitim Bakanlığıüzerine binecek bu ağır külfeti düşünerek, yeni bir sisteme geçmeden önce, bu sistemin sürdürülebilir olup olmadığını iyi hesap etmelidir.
3. Yapılan açıklamada merkezi sınava dahil olacak dersler Türkçe, matematik, fen ve teknoloji, yabancı dil, din kültürü, inkılap tarihi ve Atatürkçülük olarak belirtiliyor. İnkılap tarihi ve din dersinin merkezi sınav kapsamına alınmasının, tamamen ideolojik-siyasi kaygılar ve denge arayışları sonucu olduğu anlaşılıyor. Bana kalırsa, siyasi-ideolojik muhtevalı bu iki ders, temel formasyon ölçen diğer derslerden ayrılmalı ve merkezi sınav kapsamından çıkarılmalıdır.
Dershaneleri etkilemez
Bütün bunlara eklemek istediğim son nokta da, yapılan bu değişikliğin dershanelere olan talep üzerinde hiçbir etkisi olmadığıdır.
Dershaneler, hep söylediğimiz gibi, arz ile talep arasındaki dengesizlikten dolayı ortaya çıkmıştır. Böylesine kıyasıya bir rekabetin olduğu yerde, yarışta öne geçmek isteyenlerin ne yapıp edip özel hazırlık yapmasını engellemek mümkün değildir.
Bu büyük yarış sürdüğü müddetçe, dershanelerin kapatılmasının pratik sonucu, sadece daha az sayıda öğrencinin daha fazla para ödeyerek kaçak dershanelere gitmesi ya da özel derse yönelmesidir.
Kaldı ki, bu sistem devreye girdikten sonra dershanelerin var olup olmayacağına karar verme hakkı da hükümete değil, dershanecilere ait bir haktır. Baktılar ki talep azaldı ve ekonomik olarak rasyonel bir yatırım olmaktan çıktı, kapatırlar; değilse devam ederler. Ama hükümet bu sistemi devreye soktu diye dershaneleri okullaşmaya mecbur bırakamaz. Ekonomide zoru devreye sokamaz. Girişim özgürlüğünü ortadan kaldıramaz. “Dar gelirli ailelerin dershanelere para akıtmasının önüne geçmek” gibi halisane bir amacı bile olsa yapamaz bunu. Zira böyle bir teşebbüs, Anayasa’nın girişim özgürlüğüne açıkça aykırı olur. Serbest piyasa ekonomisini savunan bir iktidarın bu sebeple Anayasa Mahkemesi’nde yargılanması hiç de hoş olmasa gerek…
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.