Azınlık hakları demişken: Aleviler

AKP hükümeti, içerisinde bulunduğumuz “rahmet”, “bereket” ve “hoşgörü ayı” olan “Mübarek Ramazan” ayının geleneğine uygun bir karar alarak, yıllardır yok sayılan, hor görülen, ötekileştirilen, “azınlıkların insan hakları” açısından cesur ve önemli bir adım atmıştır. Demokratik ve hukuki hiçbir neden ve dayanak olmadan mallarına el konulan azınlıkların mallarının kendilerine iade edilmesi yönünde tam da “ileri demokrasi” anlayışına yakışır bir davranış sergilenmiştir.
Aslında bir başkasının özel mülkiyetine el koymanın, demokratik hukuk devletlerinde ve demokrasi anlayışı içerisinde geçerli bir nedeni olduğunu varsaymak, demokratik anlayışımızın sorgulanmasını gerektirebilir.

Bu ülkenin asli unsuru olduğu kabul edilen veya varsayılan Aleviler penceresinden bakıldığında sorunların devam ettiğini ve çözüm açısından güçlü bir refleks olduğu söylenemez. Bu çözümsüzlüğü sadece, AKP hükümeti çerçevesinden bakıp Alevileri temsil eden sivil toplum kuruluşları ve “Alevi kurumları”nı es geçersek çözümsüzlüğün nedenlerini anlayıp, doğru bir bakış açısı geliştirmemizi engelleyecektir. Burada “Alevileri” yani sokaktaki sıradan vatandaşlarla, kimi “Alevi STK ve kurumlarını” yani kimi “Alevi temsilcileri”ni ayırmak gerekmektedir. Bunu yapmadığımız takdirde, sorunların çözümsüzlüğü önündeki engellerin “Alevilerin” tümüymüş gibi bir algı oluşur, bu da diyalog/uzlaşma kapısının kapanması demektir.

Alevilerin, “eşit yurttaş”, “inanç özgürlüğü”, “Alevilerin insan hakları” gibi istemleri, bugün içerisinde bulunduğumuz dünya açısından hiç de öyle yapılamayacak, görmezlikten gelinecek talep ve istekler değildir. Taleplerin dile getirilmesi yanında nasıl ve kim tarafından dile getirildiği de önemlidir. Alevi STK ve kurum temsilcileri, sorunların çözümü noktasından çok, bir siyasi anlayışın ve kavganın devam ettiricileri gibi davranmaktadırlar. Aleviler adına hareket ettiğini söyleyen ya da bu iddiada bulunanlar, sorunlara “Alevilerin insan hakları” ve demokrasi penceresinden bakmak yerine Ortodoks Marxist bir ideoloji çerçevesinde çözüm aramışlardır. “Alevi STK ve kurum” yöneticilerinin Cumhuriyet Halk Partisi’nde (CHP) aday listelerinden dışlanmaları ve bağımsız adayların aldıkları oylara bakıldığında “Alevileri” temsil noktasında hangi aşamada oldukları sanırım anlaşılabilir. Alevilerin sorunlarının çözümü önündeki engellerden biri, Aleviler adına hareket ettiğini söyleyen bu tür yapıların, sorunların çözümü noktasında isteksiz ve ciddi olmamalarıdır.

Aleviler ile ilgili atılan her adıma çelme takmaya çalışan, uzatılan elleri boş bırakanlar Alevilerin sorunlarının çözümü noktasında söz sahibi olamazlar. Yıllardır kendilerinin dinlenmediğini, ötelendiğini, ötekileştirildiğini söyleyen “Alevi temsilcileri”, Alevi çalıştayları ile birlikte aslında belki de ilk defa karşılarında resmi bir muhatap buldular. Ne yazık ki ayaklarına kadar gelen bu fırsat, “Alevi temsilcileri” tarafından ellerinin tersiyle itildi.

Alevi temsilcileri, AKP hükümetini sorunun çözümü noktasında, müzakere yapacağı bir paydaş olarak değil, siyasi bir rakip olarak görmekte adeta kendilerini “devlet” ve “CHP” ile özdeşleştirerek bu koda uygun tavır sergilemektedirler. Aleviler de yıllardır sorunlarının çözümü için beklemekte ve yapay tartışmalarla oyalanmaktadır. Alevi temsilcileri, karşı taraftan gelen her demokratik açılım talebini, “Alevileri bölme”, “asimile etme”, “Sünnileştirme” olarak görmüş ve bunun propagandasını yaparak süreci tıkamışlardır. Yapılan propagandalar sonucunda Aleviler, her şeyden ve herkesten kuşkulanmaya ve korkmaya başlamışlardır. Bu kuşku zamanla büyüyerek Alevi sorununun çözümü önündeki en büyük engel durumuna gelmiştir.

SORUNLARI ÇÖZMEK Mİ, MUHALEFET Mİ?

Alevi temsilcileri, Alevi sorunlarının çözümü noktasında değil, sorunların çözümsüzlüğü üzerinden siyaset yaparak, kendi kurumsal kimliklerinin ve siyasi geleceklerinin devamına süreklilik kazandırmak istemektedirler. Değişen dünyayı anlayamayan, bunun için de hiçbir çaba göster(e)meyenler, Aleviliği bir inanç kimliğinden çıkarıp, anlamsız bir ideolojik söyleme dönüştürmektedirler. Gelinen noktada, bunun sorumlusu Aleviler değil, Alevileri temsil ettiğini söyleyenlerdir.

Bu yapı karşısında AKP de; cesur, kararlı bir tutumu sürekli hale çevirememiş, tam da “Alevi STK”ların da bilerek ya da bilmeyerek rol aldığı, “resmi ideoloji”nin ekmeğine yağ sürerek, sorunun çözümü noktasında son hamleyi yapamamıştır. İnsan haklarının günümüzde elde ettiği kazanımlar çerçevesinde, milyonları ilgilendiren sorunların çözümü noktasında gelinen süreç iyi değerlendirilip analiz edilmeli ve hep birlikte ortak akıl yaratarak, “ileri demokrasi” açısından “çözüme” yönelik siyasi bir irade ortaya koymak gerekmektedir.

Azınlık mallarının devri konusunda demokratik bir adım atan AKP hükümeti, aynı adımı Aleviler açısından da atabilmeli, Nevşehir’de bulunan “Hacı Bektaş Dergâhı”nı asıl sahipleri olan, Bektaşi-Alevi inanç mensuplarına iade etmelidir. Böyle bir adım Aleviler ile AKP arasında ciddi bir diyalog zemininin de oluşmasına ve hoşgörü ortamının şekillenmesine neden olacaktır. Böylece farklılıklarımızla birlikte yaşama iradesine güçlü bir katkı yapılmış olacaktır.

Aleviler, sorunlara mezhepsel pencereden değil, demokrasi penceresinden bakmalıdırlar. Sorunların çözümü noktasında, ‘cemevleri’nin ibadethane olması, ‘dergâh’ların açılması, ‘dedelik’ makamının tanınması gibi talepler, 677 sayılı “Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması” Kanunu ile doğrudan ilgilidir. Bu kanunun, uluslararası insan hakları sözleşmelerine uygun hale getirilmesini, “temel hak ve özgürlükler” ilkeleri doğrultusunda savunmalı, demokratikleşme açılımlarına destek vermeli, herkesin özgürce yaşaması, din ve vicdan özgürlüğü önündeki engellerin kaldırılması, kendisini istediği gibi özgürce ifade edebilmesi zemininin oluşmasına katkı sunmalıdır.

Kimi Alevi temsilcileri tarafından, Aleviliğin inanç boyutu yok sayılarak, Aleviler siyasi/ideolojik bir kamplaşmanın parçası haline getirilmek istenmektedir. Oysa Aleviler; özgürce, baskısız, müdahalesiz, sınırsızca, birey olarak temel hak ve özgürlükler çerçevesinde inançlarını yaşamak istiyorlar.

Bütün olumsuzluklara ve yaşananlara rağmen barışın, sevginin ve hoşgörünün dili, yaşanan sorunların çözümü temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesinden ve genişletilmesinden geçmektedir. Alevilerin sorunlarının çözümü şu haliyle varlığını sürdüren “Alevi STK ve kurumlarına” teslim edilemez. Sorunlara demokrasi penceresinden bakacak, bireyi bireyin, bireyi toplumun, bireyi devletin karşısında güçlendirecek, temel hak ve özgürlükleri ilke edinmiş “Yeni Alevi STK”larına ihtiyaç vardır. Aleviler inançlarına sahip çıkmalı, kaderlerini belirleme noktasında söz sahibi olmalıdırlar. Yıllarca içselleştirdikleri anlayışları değiştirmeli, insan hakları açısından herkes ve her inanç için özgürlük istemelidir. Eski paradigmayı yıkarak, yeni paradigmasını yaratmalıdır.

Zaman, 31.08.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et