28 Haziran’da İstanbul Atatürk Havalimanı’nda korkunç bir terör saldırısı gerçekleşti. Öncelikle ölenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Umarım böyle şeyleri tekrar yaşamayız.
Saldırıdan sonra bazı taksilerin havalimanından uzaklaşmak isteyen yolcuları, normal fiyatı 20 dolar olan mesafeye 100 dolardan taşıdığı haberi sosyal medyada büyük bir tepki yarattı. Benzer bir haber de yolcuların havalimanından otobüsle götürüldüğü bölgelerdeki otellerin oda fiyatlarını arttırmasıydı. Taksiciler ve otel sahipleri krizi fırsata çevirmekle, insanî duygulardan uzak olmakla ve çıkarcılıkla suçlandı.
İlk olarak, bu gibi kriz durumlarında bazı mal ve hizmetlerin fiyatının artması beklense de, taksilerin bu kadar yüksek fiyatlar talep etmesinin asıl sebebinin taksi plakalarının devlet tarafından dağıtılan bir imtiyaz olmasından kaynaklandığını tespit etmeliyiz. Eğer her isteyenin taksicilik yapabildiği ve fiyatların serbestçe belirlendiği bir taksicilik sektörü olsaydı, hem normal tarifeler hem de bu gibi kriz durumlarındaki fiyatlar çok daha düşük olurdu.
Peki bir kriz durumunda satıcıların fiyatları yükseltmesi gerçekten ahlâksızca mıdır? Eğer ahlâksızca ise devlet, kriz durumlarında fahiş fiyatları yasaklayarak, örneğin taksileri ve otelleri bir tavan fiyat uygulamaya zorlamalı mıdır? Bu sorulara cevap aramadan önce fahiş fiyatların ortaya çıkmasının nedenlerini anlamamız gerekir.
Kriz durumunda fiyatların yükselmesi, talepteki ani artışın bir göstergesidir. O mal ya da hizmeti daha çok insanın satın almak istediğini fakat yeterince satıcının olmadığını gösterir. Bu durumda o mal ya da hizmeti kimlerin satın alacağına bir şekilde karar verilmelidir. İşte fiyatların tüketiciler üzerindeki etkisi, kimin gerçekten ihtiyacı olduğunu ve kimin o hizmet olmadan da yapabileceğini belirlemesidir. Yüksek fiyatlar tüketicileri o hizmete gerçekten ihtiyaç duyup duymadıkları konusunda ikinci bir kez daha düşünmeye teşvik eder. Alacakları hizmetin istenen fiyata değmeyeceğini düşünenler, yüksek fiyatı ödemeye razı olmayarak alternatifler aramaya yönelecektir. Bu sayede ilk gelenin değil gerçekten ihtiyacı olanın, istediği hizmete erişebilmesinin önü açılacaktır. Fahiş fiyatların dışarıdan bir müdahale ile engellenmesi, başka alternatifi olmayan tüketiciler daha oraya gidemeden bütün hizmetlerin düşük fiyattan satılmasına neden olacaktır. Hatta fiyatların devlet eliyle bastırıldığı bu gibi durumlarda bir karaborsanın ortaya çıkması neredeyse kaçınılmazdır.
Fiyat artışının ikinci etkisi ise, satıcılara ihtiyaç duyulan yere daha fazla mal ve hizmet götürmesini söyleyen sinyaller vermesidir. Fahiş fiyatlar satıcılara mallarına ve hizmetlerine en çok nerede ihtiyaç duyulduğunu söyler. Aynı zamanda, ortaya çıkan kâr fırsatı onlara herkesin kaçmaya çalıştığı kriz bölgelerine gitmek için bir müşevvik (incentive) verir. Mal ve hizmetlerin onlara daha az ihtiyaç duyulan (fiyatların daha düşük olduğu) yerlerden getirilip satılmasını sağlar. Taksiciler başka semtlerden kriz bölgesine gider, oteller daha çok kişiye yer açmak için yollar arar, satıcılar ihtiyaç duyulan malları taşır… Daha çok satıcının gelmesiyle birlikte arz yükselir, rekabet ortaya çıkar ve nihaî olarak fiyatlar düşmeye başlar. Bu sayede tüketiciler daha çok sayıda mal ve hizmeti daha düşük bir fiyata satın alabilirler. Yani fahiş fiyatlar arzın talebi karşılamasını sağlar ve büyük oranda geçicidir.
Kriz durumunda fahiş fiyatlar yasaklanmazsa mal ve hizmetlere sadece zenginlerin erişebileceği, fakirlerin o fiyatları ödeyemeyeceği iddia edilebilir. Fakat daha zengin olanların daha yüksek fiyatları ödemeye razı olması, kâr fırsatı gören daha çok satıcıyı bölgeye çekecek ve aynı şekilde fiyatların bütün tüketiciler için düşmesine katkı sağlayacaktır.
Bütün bunlara baktığımızda fiyat yükseltmeyi yasaklamak ilk bakışta daha ahlâklı bir seçim gibi görünse de bu, daha fazla sürücüyü havalimanına getirip daha fazla insanın güvenliğe ulaşmasını sağlamaz. Devletin, krizde ortaya çıkan kıtlığa bir çare bulmadan fahiş fiyatları yasaklaması bir çözüm değildir. Hatta, tüketicilerin daha dikkatli karar vermesine ve arzın yükselmesine yarayan müşevvikleri yok ederek kriz bölgesindeki insanlara daha büyük zarar verir. Devletin yarattığı hiçbir problemin çözümü daha çok devlet değildir.