Kamuoyu nasıl galeyanda tutulur?

Dün memleketin hem çok satan hem de “ciddi” bilinen bir gazetesinin internet sitesine girdim. Manşette, Abdullah Öcalan ile Celal Talabani’nin birlikte çekilmiş eski bir fotoğrafı vardı. Altında da şöyle yazıyordu: “18 Yıl Sonra Ortaya Çıkan Mektup: Yüce Muhterem Kardeşim Apo.”

“Apo” kelimesi de koyu kırmızıya boyanmıştı ki, okurlar neye dikkat edeceklerini atlamasınlar. Eskiden “aşiret lideri” olan (daha doğrusu “resmi Türkiye”nin aşağılama kastıyla öyle deyip durduğu), şimdi ise Irak’ın cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Talabani’nin “Apocu” olduğunu iyice anlasınlar.

Tabii bu “manşet”le yüzyüze kalan Türk okurların çoğunun “vay alçaklar, hepsi Türkiye’nin kuyusunu kazıyor, bizi elbirliği ile bölmeye çalışıyor” diye düşüneceğini bilmek için dâhi olmaya gerek yoktu. Zaten habere gelen “okuyucu yorumları” da bu gibi değerli görüşlerle doluydu.

Peki ama bu Talabani ne demişti ki, 25 Ekim 1991 tarihli bu mektubun içinde? Araştırmacı gazeteci Tutkun Akbaş’ın yeni yayınlanan kitabında aktardığına göre, Talabani, Soğuk Savaş’ın bitmesiyle dünyanın değiştiğini, artık “ tarafların sorunları masada tartışarak çözmesi” gerektiğini anlatıyordu. “Köylerin silah zoruyla katılımını istemek yanlıştır” diyerek, PKK’nın Kürtler üzerinde estirdiği terörü üstü kapalı eleştiriyordu. Savaş yerine “kitap, dergi, gazete gibi şeylerle fikir ve kültür mücadelesi” de tavsiye eden Talabani, en sonda Öcalan’a şunu diyordu:

“Sana diyorum ki; İlan et; ister açık ister gizli, ateşi bir yıl veya 6 ay kes, istersen zamanı uzatabilirsin. O arada oturup konuşulur ve siyasi çözüm aranır. PKK ile hükümet arasında açık ve gizli bir anlaşma olur… Kan dökülmesini durdurur .”

Böylesi bir “yol haritası”nı Türkiye açısından kabul edilebilir bulursunuz, bulmazsınız, o ayrı bir tartışma. Benim burada işaret etmek istediğim, Talabani mektubunun içeriğindeki “asıl mesaj” ile, sözünü ettiğim manşetteki “manipülatif mesaj” arasındaki kritik fark.

Eğer asıl mesaj aktarılmak istenseydi, “Talabani 18 Yıl Önce Öcalan’a ‘Kan Dökülmesin’ Demiş” denebilirdi pekâlâ.

Hatta biraz “duygusal” yaklaşıp, “Talabani’nin Dediği Olsaydı, Nefes’teki Askerler Ölmeyecekti” gibi naif bir başlık bile atılabilirdi.

Ama hayır… “Biliyor musuz, bu adam Öcalan’a yüce kardeşim demiş” diye bağıracaksınız ki, toplumdaki “galeyan hali” sürecek. Milletimiz “iç ve dış düşmanlara karşı” bilenmeye devam edecek. “Yahu, bu düşmanları biraz da bizim haşin devletimiz kendi eliyle yaratmış olmasın” diye sormak, aklına dahi gelmeyecek…

Bu, son yıllarda yüzlerce örneğini gördüğüm “manipülatif başlık”ların tek bir örneği. Bunların illa Genelkurmay’daki bilmemne merkezinden gelen talimatlarla yapıldığını da sanmıyorum. Çünkü buna gerek yok. Çünkü “resmi ideoloji” dediğimiz şey, toplumun “beyaz” kesimlerine zaten yedire yedire sindirilmiş, orada doğal bir “dünya görüşü” haline gelmiş, son dönemde de “Akepe” düşmanlığı üzerinden iyice tahkim edilmiş durumda.

Bu adamlar, bırakın resmi ideolojiye “yandaş” olmayı, onunla doğrudan “özdeş” oldukları için de, akvaryumdaki balık misali, tuhaflıklarının farkında değiller.

Siz siz olun, attıkları manşetlerin altını dikkatli okuyun.

Star, 09.11.2009
 
 

Bu Yazıyı Paylaşın

Önceki İçerik
Sonraki İçerik

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et