Her gün yaşanan gelişmeler ve ortaya çıkan bilgiler, Türkiye’yi anlamak ve kavramak için klişe ezberlerin ötesinde bir yaklaşıma ihtiyaç duyduğumuzu ortaya koyuyor. Türkiye’de yaşananları anlamak için rasyonaliteden çok irrasyonaliteye, mantıktan çok duyguya ve sezgiye ihtiyaç duymaktayız. Çünkü yaşanan olayları, rasyonel olarak açıklama imkanı çoktan ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Oda TV isimli internet sitesi yöneticilerinin tutuklanmasından sonra Ergenekon davası yeni bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Türkiye’de hiçbir internet sitesi Oda TV kadar tartışılmamaktadır. Kimileri için Oda TV haberciliğin ‘sanal mabedi’ iken kimileri için de Oda TV ‘karanlık odadır.’
Oda TV ve Soner Yalçın, hep tartışmaların odağında oldular. Çok konuşulan bu isim ve site hakkında kamuoyunda tatmin edici ve net bir kanaat oluşmuş değildir. Oda TV’nin ne olduğu ve Yalçın’ın kim olduğu sorularına kamuoyu tatmin edici cevaplar beklemektedir.
Kim oldukları ve ne yapmak istedikleri net olarak bilinmeyen bu kimseler, hep gerisi karanlık olan bir perdenin arkasında kaldılar. Kendilerini hiç kimsenin ulaşamadığı yerlere ulaşan, elde edilemeyecek bilgilere sahip kişiler ve güçler olarak lanse ettiler.Kendilerinde sahte ilahi güçler vehmettiler
İnsanların geçmişleri ve kökenleri konusunda sahte bir nesep arkeolojisi icat ettiler. İnsanların şu anından çok etnik ve dini kökenlerini gündeme getirdiler. Hep geçmişi bugüne taşıyarak birçok insanı karaladılar ve itibarsızlaştırdılar.Herkese dokunmayı kendilerinin imtiyazı sayan bu kişiler, kendilerini dokunulmaz kabul ettiler.
Herkese dokunan ama kimsenin kendilerine dokunamadığı Soner Yalçın ve arkadaşlarının tutuklanması, Ergenekon davası açısından bir dönüm noktasıdır. Şu anda Soner Yalçın ve arkadaşları etrafında örülü sis perdesi aralanıyor ve bu şahıslar hakkında her gün yeni şeyler öğreniyoruz.
Herkese istediği şekilde köken bulabilen, istediğini dış güçlerle ilişki içinde gösteren “efendi gazeteci”, ana muhalefet partisinin televizyonunu milyon dolarlarla satın almaya kalkıyor, CHP’nin yönetimiyle içli dışlı olabiliyor, CHP’yi kontrol etme ve yönlendirmeye yönelik girişimlerin içinde olmakla suçlanabiliyor.
Soner Yalçın ve Oda TV örneğinden çok şeyler öğreniyoruz.Gazeteci ve basın organı kılığı altında bireysel ve toplumsal hayatımızın rafine bir şekilde sistematik olarak karartılmaya çalışıldığına şahit oluyoruz. Bir gazetecinin, psikolojik propaganda ve savaş taktiklerini hoyratça uygulamasının demokrasi, hukuk ve özgürlük karşıtı çevreler tarafından en yüksek erdem sayılmaktadır.Gazetecilik bir maskeye indirgenirken, provokatörlük ve manipülatörlük ise yüceltilmektedir.
Aslında Ergenekon süreci boyunca Ergun Poyraz, Hanefi Avcı, Soner Yalçın, Oda TV örneklerinde ortaya şunun çıktığını görüyoruz. Bu şahıslar, Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Fethullah Gülen gibi isimleri kendilerine hedef olarak seçmekte ve bunların ötekileştirilmesi ve öcüleştirilmesi için yoğun bir basın yayın faaliyeti yürütmektedirler.Yapılan yayınlar, araştırmacı gazeteciliğin ürünleri olarak meşrulaştırılmakta ve yüceltilmektedir. Bu şahısların sistematik ve profesyonel bir şekilde yürüttükleri öcüleştirme ve ötekileştirme faaliyeti, şimdiye kadar yeterince sorgulanmış değildir.
Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tutuklanmalarından sonra bu şahıslar basın kahramanı ve hakikat savaşçıları olarak yüceltildi. Tutuklanan şahıslardan biri tarafından yazıldığı ifade edilen “İmamın Orduları” isimli eser, malum çevrelerin ötekileştirme ve öcüleştirme faaliyetine son sürat devam ettiğini göstermektedir.
Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Nedim Şener, Ergun Poyraz ve Ahmet Şık gibi isimler yazdıklarından dolayı tutuklanmış değildirler.Bunlar, yazdıklarının ötesinde ‘gizemli birtakım faaliyet ve ilişkiler içinde oldukları için’ tutuklanmışlardır. Yani bu şahısların tutuklanmalarında belirleyici olan, yazdıkları değil yaptıklarıdır.Şu anda bu gizemli ilişkileri ve yaptıklarını tam olarak bilmiyoruz. Ancak zamanla bütün detaylar ortaya çıktıkça yaptıkları hakkında sağlıklı kanaatlere sahip olma imkanına sahip olacağız.Yazdıklarını biliyoruz, kamuoyu bu insanların ne yaptığını öğrenmeyi istemektedir.
Nedim Şener, Ahmet Şık ve Soner Yalçın’ın tutuklanmasından sonra basın özgürlüğünün tehlikede olduğuna dair yoğun yayınlar yapılmaktadır. Avrupa Parlamentosu basın özgürlüğü konusunda endişelerini dile getiren bir rapor yayınladı. Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda ciddi problemlerin olduğu kesindir. Türkiye’de basın özgürlüğüne dair sorunlara vurgu yapmak ile basın özgürlüğünün arkasına sığınarak bazı kişileri dokunulmaz kılmaya çalışmak çok farklıdır. Malum kişilerin tutuklanması etrafında basın özgürlüğünün ortadan kaldırılması şeklinde bir algı yaratılmıştır.
Olgular farklı olmasına rağmen malum çevreler istedikleri algıyı oluşturma konusunda başarılı olmuşlardır. Algılar, olgular kadar hatta olgulardan bile önemli olabilmektedirler.Demokrat ve özgürlükçü çevrelerin, algılardan ziyade Türkiye’nin tarihsel ve güncel tecrübesini dikkate alarak Ergenekon davasına ve bu süreçte ortaya çıkan gelişmelere bakmaları gerekmektedir. Basın özgürlüğü çerçevesinde Oda TV, Soner Yalçın, Nedim Şener, Ergun Poyraz gibilerin yaptıklarını değerlendirmek, bize ne olup bittiğini anlamayı sağlamamaktadır. Ortada ilke ve değerler bağlamında tutarlı ve rasyonel olarak değerlendirilebilecek bir durum bulunmamaktadır. Ortada her türlü kirli oyunun ve aracın kullanıldığı irrasyonel ve çılgın bir iktidar oyunu oynanmaktadır. Basın özgürlüğü, kirli ve gayri meşru bir iktidar oyununu maskeleyen ve meşrulaştıran bir araca indirgenmemelidir.
Ergenekon adı altında karşımızda basit bir yapı bulunmamaktadır. Ergenekon artık yasadışı bir yapının adı olmanın ötesinde totaliter ve otoriter bir toplum ütopyasının adı olmuş durumdadır. Ergenekon ütopyasını gerçekleştirmek isteyenler, sadece Ak Parti’nin iktidardan düşürülmesiyle yetinmemektedirler. Onların asıl istediği, zihinlerimiz üzerinde iktidar sahibi olmaktır. Bu amacı gerçekleştirmek için Ergenekon ütopyasının peşinde koşanlar, zihinlerimizi iğfal etmek için profesyonel yapılar oluşturmuşlardır. Ergenekon ütopyasını gerçekleştirmek için zihinlerimizin otoriter ve totaliter hülyalar uğruna iğfal edilmesi, özgürlüğümüze sahici anlamda bir tehdit oluşturmaktadır.
14.03.2011