15 Temmuz Notları I: Teori ile Pratiğin Çakışması

Bazen kendimi bir İngiliz’in, bir Fransız’ın, bir Arnavut’un hatta bir İrlandalı’nın yerine koyarak Türkiye’de yaşananların onların gözünde nasıl bir izlenim bıraktığını, bu yaşananları onların nasıl gördüklerini düşünüp anlamaya çalışıyorum. Bunu her denememde şunu fark ediyorum ki, Türkiye’de yaşamayan insanların bu olaylara anlam vermeleri gerçekten çok zor.

Türkiye ve hatta Dünya tarihinde eşi benzeri pek bulunmayan bu süreci anlamak, idrak edebilmek için eldeki bilgiler ile ortada dolaşan iddiaları doğru şekilde analiz edebilmek gerekiyor. Bize ulaşan bilgilerin doğruluğu bir taraftan tartışma konusu iken, diğer taraftan da bilginin kısıtlı oluşu gerçeğini gözden kaçırmamak gerekiyor.

Kitaplarda yazılanlardan çok daha farklı olaylar yaşanıyor Türkiye’de.  Üzerine yüzlerce kitap yazılabilecek olaylar. Biz sosyal bilimcilere ve sosyal bilimci adaylarına öyle çok malzeme çıktı ki. Türkiye, başkalarının tartışmadığı şeyleri tartışıyor. Başkalarının yaşamadığı şeyleri yaşıyor. Ve dahası bunların hepsi sanki bir film şeridi gibi sürekli bir akıcılıkla gerçekleşiyor.

Türkiye’de yaşamayan sıradan bir insanın, farz edelim ki lokanta işleten bir İrlandalı’nın ülkemizde yaşananlar hakkında muhtemelen gördüğü manzara şu:

Dinî (görünümlü) bir cemaat askerî darbeye kalkışıyor. Halk sokaklara çıkıp, tankların önüne yatarak bu darbeyi engelliyor.

Daha sonra Cumhurbaşkanı’nın çağrısı ile halk günlerce meydanlarda, havaalanlarında ve valiliklerde nöbet tutuyor. Sonunda da ülkenin cumhurbaşkanı, başbakanı, meclis başkanı ve muhalefet liderleri ortak bir mitingde, “Demokrasi ve birlik” amacı ile biraraya geliyor, hep birlikte halkı selamlıyor, İstanbul’da 5 milyon kişiye, 81 ilde milyonlara sesleniyor.

Buraya kadar olanları idrak edebilen İrlandalı dostumuzu, bundan sonra daha da beyin yakan bir olay bekliyor.  Yirmi küsür gün önce gerçekleşen ve başarısızlığa uğrayan bir askerî darbenin lanetlendiği mitinge askeriyenin en üst ismi, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar da miting programında olmamasına rağmen katılıyor ve halkın “En büyük asker bizim asker!” tezahüratları arasında kendisinin ve ordunun devletten ve milletten yana olduğunu belirten bir konuşma yapıyor.

İlk bakışta sosyal bilimler iflas etmiş, teoriler pratik karşısında mutlak bir darbe almış gibi gözüküyor. Geride kalan süreçte şimdiye kadar Türkiye üzerine yapılmış birçok araştırma, ortaya atılmış pek çok tez ve tartışma bunların nesnesi olan halk tarafından bizzat özne olarak çürütülmüşe benziyor. Peki bu tam manası ile gerçekten böyle mi?

Hayır.

Sosyal bilimlerde hiçbir şey gözüktüğü kadar net ve basit değildir. Bir olay hakkında çoğu zaman birbiri ile çelişen birçok bilgi, yorum ve tespit ortaya çıkar. Ayrıca bir sosyal bilimci için bir olay, sadece ve tek “bir” olay değildir. Araştırmaya, incelemeye konu olan her bir olay, farklı birçok olayın, bilginin ve olgunun iç içe geçmesi ile birlikte ortaya çıkan, son derece karmaşık ve anlaşılması güç durumlar zincirinden meydana gelir. Bu güçlüğü gidermenin yolu ise farklı alanlara başvurmak sosyal bilimlerin zengin içeriğinden faydalanmaktır.

Şöyle ki;  bir olayı, sadece görünen ve yaşananlar üzerinden okumaya çalışmak hem yanlış hem de eksik sonuçlara ulaşmaya sebep olacaktır. Türkiye’de 15 Temmuz gecesi yaşanan askerî darbe girişimini de sadece pozitif bilimler üzerinden (uluslararası ilişkiler, coğrafya, tarih, siyaset bilimi, ekonomi, sosyoloji) değil ayrıca teoloji ve metafizik gibi farklı alanlardan da faydalanarak okumaya çalışmak gerekmektedir. Bunun gözardı edilerek yapılacağı bir okuma, 15 Temmuz direnişinin birtakım gerçeklerini gözümüzden kaçırmamıza sebep olacaktır.

Geçiş dönemleri ve olağanüstü olayların yaşandığı dönemler, olayları analiz etmeye çalışanlar için amiyane tabirle “kaypak” dönemlerdir. Bugün doğru gözüken, yarın yanlış olarak kabul edilebilir. Zira bu dönemler tam bir kargaşa ve karışıklık dönemidir. Bu dönemlerde yaşanan olaylar üzerinden bilimsel bir olgu elde etmek oldukça zor ve riskli olduğu gibi, bunun için uğraşılmaması da büyük bir eksiklik olacaktır. Bu bağlamda Liberal Düşünce dergisinin 15 Temmuz darbe girişimini konu alacağı yeni sayısını çok önemsiyor, merak ve heyecan içinde çıkmasını bekliyorum.

İrlanda’da yaşayan bir insanın Türkiye’de yaşananları idrak edememesi normal karşılanabilir. Fakat Türkiye’de yaşayan ve FETÖ’nün okullarda, liselerde, iş merkezlerinde, hukukta, askeriyede, bürokraside varlığını bilen insanların bu yaşanan olayları “tiyatro, senaryo vs.” şekilde değerlendirmeleri tek kelime ile vicdansızlık, en iyi niyetle yaklaşılırsa saflıktır. Özellikle akademisyenlerin oluşturduğu bir grup ise ısrarla bunu savunuyor. Aslında tutumlarının altında, yaşadığımız süreçte teori ile pratik arasındaki çakışma yatmakta. Hayatı boyunca teori çalışmış, halktan kopmuş insanlar için elbette ki bu anlaşılması çok güç bir olaylar silsilesi.

Bize, yani bu ülkenin liberal/demokrat bireylerine düşen görev kalemini demokrasi için kullanmak, İrlanda’daki bir bireye de, içimizdeki İrlandalılara da gerekirse her şeyi kelimesi kelimesine izah etmeye çalışmak.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et