Kısa dönemde seçimler, uzun dönemde ise yeni anayasa, gündemin ana maddesi olacak.
Siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına ve baskı gruplarına kadar çeşitli kesimler yeni anayasa konusunda pozisyon almaya başladılar bile. Ancak bu çabaların önemli bir kısmının sivil ve özgürlükçü bir anayasa yapmak yerine böyle bir anayasanın önünü kapatmak için olacağını da bilmek gerek.
Anayasa deyip geçmeyin; bir devletin tüm iktidarının tasarlandığı, paylaşıldığı bir düzenekten söz ediyoruz. Yüz genel seçimden daha önemli… Siyaset, devlete hükmetmek, devleti yönetmekse, anayasa, devlet denilen şeyin kurumları ve gücüyle tecessüm etmiş halidir. Siyaset, toplumun devlet üzerinde egemen olmasının yoluysa, anayasa halk egemenliğinin mekanizmalarının kurulduğu, devlet gücünün sınırlarının çizildiği ‘en üst düzey’ siyaset metnidir. Yani anayasa, siyasetin ‘baba’sıdır.
Böylesine temel ve kurucu işlevi olan bir düzeneğin kolayca, güle oynaya, tam bir uzlaşmayla tesis edileceğini düşünmek hayaldir. Anayasa yapmak siyasetin en keskinleştiği noktadır. Şimdiye kadar bütün anayasalar tepeden, mutlak iktidar sahiplerince ve onların iktidarlarını muhafaza etmek adına dikte edildiklerinde ‘sivil ve özgürlükçü’ bir anayasa yapmanın ne menem bir mücadele anlamına geldiğinin pek farkında değiliz.
Uzlaşma şart ama daha az demokrasi, daha zayıf bir insan hakları rejimi ve daha kırılgan bir hukuk devleti üzerinde de uzlaşma asla olmaz, olamaz, olmamalı… Demokrasiyi, halk egemenliğini ‘müzakere’ edeceksek zaten yeni bir anayasa yapmaya gerek yok. Askerlerin yaptığı anayasada bunun âlâsı var.
Dolayısıyla niyeti yeni Türkiye’nin tam demokratik anayasasını yapmak olanların işi zor. Ama zorluğu, temel ilkelerden, değerlerden ve hedeflerden taviz vererek aşmanın da bir anlamı yok. Yeni anayasa çalışmalarının, önerilerinin ve girişimlerinin nasıl bir taarruzla karşılaşacağını TÜSİAD’ın açıkladığı son taslak vesilesiyle gördük. Aylardan beri bu hazırlıkları düzenleyen, defalarca bu konuda çalıştaylar düzenleyen TÜSİAD sonunda hazırlanan metne bile sahip çıkamadı. ‘Milli burjuvazi’miz işte bu kadar ürkek, demokrasi taleplerinde işte bu kadar tereddütlü. Geri çekilerek bütün eleştiri oklarının taslağı hazırlayan akademisyenlere, özellikle de Profesör Ergun Özbudun’la Profesör Turgut Tarhanlı’ya yönelmesini sağladılar. Eminim bu değerli akademisyenler için eleştiri ve hatta saldırıları göğüslemek işten bile değil. Ne yazdıklarını, neyi savunduklarını bilen akademisyenler bunlar sonuçta. Ama sorun, TÜSİAD’ın tutumu… Her neyse, ne mutlu ki demokrasi düzeyimiz TÜSİAD’ın tutumuyla değil, toplumsal talepler ve dinamiklerle yükselecek.
Ancak TÜSİAD’ın son taslak çalışması bir şeyi gösterdi; ciddi her değişikliği boğmaya, hazırlayanları sindirmeye kalkacaklar. Bu net olarak anlaşılıyor; yola çıkanların da bunu bilmelerinde fayda var. Tıpkı 2007’de Profesör Özbudun’un başkanlığında hazırlanan taslağın başına geldiği gibi… Önce parça parça hedef alıp taslağı hazırlayanları ve hazırlatanları parçalamaya çalıştılar sonra da AK Parti’ye kapatma davası açtılar.
Sonuçta değişim, tedrici bir şekilde devam etti. Son anayasa değişikliği ve referandum dersiyle yeni anayasa taleplerinin ve sivil anayasa hedefinin geri çevrilemez olduğu anlaşıldı. Şimdi, ‘madem yeni anayasa yapılacak, sulandıralım; ileri gidenleri sindirelim’ stratejisi izlenecek. Son taslağın başına gelenler bundan. Şimdi dillerine doladıkları şey, ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen’ maddelerin durumu. Değiştiremezmişiz. Millet yeni bir anayasa yapacak; askerin yaptığı anayasayı ‘çağdaş’, sivil ve özgürlükçü bir anayasayla değiştirmek istiyor, ama birileri çıkıp hemen ‘şu şu maddelere dokunamazsınız’ diyor.
Türkiye’nin mevcut sorunlarının çözümüne yarayacak bütün düzenlemelerin önünü şimdiden bloke etmeye çalışıyorlar. Bu blokaj sonuç verir mi? Sanmıyorum. İdeolojiden arındırılmış, bürokratik vesayetin tüm kurumlarını ortadan kaldırmış bir anayasa yapmadan ‘yeni anayasa’ sözü gerçekleştirilmiş olmaz.
Talep net; yeni Türkiye için, yeni anayasa.
Zaman, 01.04.2010