Yusuf Tanrıverdi – Değişim hızı ve meslek lisesi stratejimiz

Eğitimde birliğin sağlanması, merkezi yönetim için merkezden belirlenen müfredatın ülkenin dört bir yanında uygulanması olarak anlaşılmıştır sadece.

Baş döndürücü bir hızla gelişen teknoloji doğal olarak hayatın her alanında etkisini gösteriyor. Siyasetten eğitime, ticarete, sanayiye değişimi ve yenilenmeyi dayatıyor. Teknolojiden uzak kalanlarsa piyasada var olma imkânını kaybediyor. Alven Toffler “Şok” adlı kitabında bu konun altını çiziyordu yıllar önce. İngiliz eğitim sistemini teknolojik gelişmelere ayak uyduramadığı, okulların ileriye dönük değil de geriye dönük bir sistemin savunuculuğunu yaptığı gerekçesiyle eleştiriyordu. Tofler kitabında eğitimde kullanılan ve kullanımı öğretilen teknolojinin geriliğinin altını çiziyordu. Belli bir teknolojiyi kullanmak üzere eğitim alan öğrenciler dört yıl eğitim alıp teknolojinin başına geçtiğinde karşısında yepyeni bir teknolojinin olduğunu görüyordu. Eğitimini aldığı teknoloji ise çoktan çöpe atılmıştı. Bu durumu Toffler değişimin şok dalgası olarak betimliyordu. Toffler’in altını çizdiği durum üzerinde gerçek düşünülmesi gereken bir durumdur. Dışarıdaki hıza yetişemeyen ve kendini yenilemeyen bir eğitim heba edilen emekten başka bir şey olmuyor. İşe başlayan bir genci eğer birde işveren sektör eğitecekse o zaman okullara ne gerek var sorusu sorulabilir. Ancak doğru soru okullar piyasadan ve ihtiyaçlardan ne kopuklar ve bu kopuklu giderecek bir esnek eğitim politikası neden yapılandırılamıyor olmalıdır? Eğitim sistemimizin değişime ve esnekliğe kapalı olmasının temel iki nedeni vardır. Birincisi eğitim sistemimizin merkeziyetçi katı yapısıdır. Müfredat ve ders kitapları dahil her şey merkezdeki bürokratlar tarafından belirlenir. Ülkenin her yanına hiçbir ayrım gözetmeden aynı müfredat dayatılır. Bölgeler arası farklılıklar ve imkânlar yok sayılır. Örneğin sahil kenarlarımızdaki bölgelere denizcilikle, balıkçılıkla ilgili bir ders koymak mümkün olmaz. Ya da orman bölgelerimize ormancılıkla ilgili, tarım bölgelerimize tarımcılıkla ilgili ek bir dersin verilmesi düşünülmez. Eğitimde birliğin sağlanmasından merkezi yönetimin anladığı merkezden belirlenen müfredatın ülkenin dört bir yanda uygulanmasından başka değildir. İkinci faktör ise eğitim üzerinden verilmeye çalışılan esas unsurun devletin ideolojisi olmasıdır. Öğrenciye kazandırılması gereken bilgi ve beceri ikinci planda öneme sahiptir. Matematik dersinin bile amacını “Atatürk milliyetçiliğinin” kavratılması olarak belirleyen bir eğitim müfredatının akıp giden hayatın içindeki yenilikleri ve hızı yakalaması da elbette beklenemez.

İki milyon öğrencimiz üniversite sınavına giriyor. Okulu bitiren gençlerimiz ÖSYM’nin kapısında yığılmış bekleşiyor. Bunların dörtte üçü dışarıda kalacak. Üniversitelere yerleşen öğrencilerimizin yüzde atmışı da ya istemedikleri bölümlerde ya da ne olduğunu içeri girdiğinde öğrenecekleri bölümlere yerleşecekler. Üniversite kapısından ümidini kesen çocuklarımız ise vasıfsız işçi adayları olarak hayatın zorlu yollarına vuracaklar gencecik bedenlerini ve yıkılan umutlarını. On iki yıl boyunca aldıkları eğitimin akşama eve bir somun ekmek alıp götürmeye bile yaramadığını fark etmeleri fazla zaman almayacak. Atatürk milliyetçiliğinin matematikle ilişkisini öğrenmiş ve de ifade edebiliyor olmalarının kendilerini bir iş sahibi olamaya, geçim sağlamaya, ev bark olmaya yetmediği gerçeğiyle yüzleşecekler. Ancak bedenlerini kullanabilecekleri iş alanlarında iyi kötü bir kazanç elde etmeye çalışacaklar. Yetersiz eğitimleri orada da karşılarına çıkacak. Sosyal haklarından habersiz olacaklar. Haklarına sahip çıkamayacaklar. Vasıfsızlık, niteliksizlik ve eğitimsizlik sömürülen iş gücüne malzeme sağlamaktan öte bir anlam taşımayacaktır.

Öte yandan hem ülkemizde hem de dünyada vasıflı iş gücü ihtiyacı ise her geçen gün artmaktadır. Bir yanda vasıflı iş gücü ihtiyacı diğer yanda eğitimli (!) vasıfsız yığınla genç! Bu paradoksu aşmanın bir yolu olmalı. Çocuklarımızı üniversite kapısına yığılmaktan kurtaracak bir meslek lisesi stratejisi ortaya koymalıyız.

 

Kalkınmada meslek liseleri

Ekonomik ve sanayi alanında gelişmiş ülkelere baktığımızda meslek liselerinin önemli bir yerinin olduğunu görürüz. Liselerin yüzde yetmişi meslek lisesi, yüzde otuzu ise normal liselerdir. Nitelikli iş gücü sayesinde verim ortaya çıkmaktadır. Bu durum gençlerin istihdamını da sağlamaktadır. Ancak ülkemizde durum bunun tam tersinedir. Meslek liselerimiz yüzde otuzluk bir orana sahiptir. Bununla birlikte hantal ve eskidir. Sanayici ara eleman ihtiyaçlarını meslek lisesinden sağladıklarını ancak mezun olup gelen öğrenciyi aylarca birde kendilerinin eğitim verdiğinden şikayetleşmektedir. Meslek lisesine yönlendirilen öğrencilerimiz akademik başları düzeyleri düşük “bu çocuk okumaz bari bir meslek sahibi olsun” diye düşünülen çocuklardır. Meslek lisesine bu bakış değişmelidir. Meslek lisesi bilgi ve beceri kazanılacak “okunacak” bir yerdir. Bir mesleğin inceliklerini kavramak ve o alanda yeni gelişmeleri takip etmek akademik bir düzey ister.

Meslek liselerine yeni vizyon: Dünya vatandaşı

Başbakan Sayın Erdoğan geçenlerde yaptığı bir konuşmada meslek liselerinin liseler içindeki oranının yüzde yetmişe çıkartılacağını ifade etti. Bu olumlu bir yaklaşım. Ancak sayıyla birlikte meslek liselerine yeni bir vizyon lazım. Kanaatimizce yeni vizyonun üç ayağı olmalıdır.

Birincisi; meslek liselerinde bölümler yeniden ele alınmalıdır. Piyasada karşılığı kalmamış ya da iş alanı daralmış bölümler revize edilmelidir. Yeni iş alanlarına yönelik ve iş imkânı geniş bölümlere daha çok öğrenci kontenjanı açılmalıdır. Meslek liselerinin idari yapısında değişiklik yapılmalıdır. Bir işletme gibi düşünülmeli ve yönetilmelidir. Bir işletme yönetimi, organizasyonu ise asıl işi öğretmenlik olan bir okul müdürünü doğal olarak aşacaktır. Özgür Eğitim-Sen olarak çeşitli AB ülkelerine yaptığımız gezilerde Romanya meslek liselerinin yönetimi ilgimizi çekmişti. Yönetim kurulunda okulun alanıyla ilgili sanayiciler, belediye başkanı vs. vardı. Okul müdürü ise bir sanayici idi. Okulundan bahsederken; “biz burayı bir fabrika olarak düşünüyoruz. Piyasanın ihtiyaç duyduğu kalitede ürün çıkartmaya çalışıyor. Sattığımız ürünlerden elde ettiğimiz gelirle öğretmenlere ücret veriyoruz, öğrencilere ücret veriyoruz ve okulun gelişimine ilişkin kaynak oluşturuyoruz” diyordu. Meslek liselerimizin benzer yönetim biçimine kavuşturulmasının yararlı olacağı açıktır. Bizdekilere kıyasla oldukça bakımlı, düzenli, temiz ve bu okulda okumak ayrıcalıktır dedirtecek bir dizaynda olduğunun da altını çizmeliyim.

İkincisi; meslek liselerimizde iyi verilmiş alan bilgisinin yanında iletişim teknolojisini iyi kullanma eğitimi verilmelidir. İletişim teknolojisini kullanma bilgisi öğrencilerimize alanlarıyla ilgi yenilikleri takip edebilme bilgi ve görgüsünü sürekli geliştirme imkânı verecektir. Sadece ülke içinde değil kendi sektörüyle ilgili dünyada ki gelişmeleri takip edebilme imkânı kazanacaktır.

Üçüncüsü; meslek liselerimizde mutlaka iyi düzeyde İngilizce eğitimi verilmelidir. İletişim teknolojisini küresel düzeyde bu dille takip edecektir. Haftada iki saatle İngilizce öğretilemeyeceği mevcut uygulamalardan bellidir. Yeter düzeyde biz ders saatiyle dil eğitimi verilmesi şarttır. İngilizce eğitimi alan meslek liseli çocuklarımız “dünya vatandaşı” sıfatını kazanacaktır. Yalnızca ülkesinde değil ülke dışında da iş Bu da gençlerimizin istihdam sorununa büyük katkı sağlayacaktır. Vasıflı, nitelikli, iletişim sorunu olmayan iyi yetişmiş bir meslek sahibine dünyanın her yerinde ihtiyaç duyulduğu unutulmamalıdır.

Taraf, 12.08.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et