YÖK ve vakıf üniversiteleri

Gazetelerde yer alan bir habere göre, yükseköğretim kanununda değişiklik yapılarak YÖK”ün vakıf üniversiteleri üzerindeki yetkileri artırılacak. Böylece YÖK”e üniversiteleri malî bakımdan denetleme ve kapatma yetkisi verilecek. Vakıf üniversitelerinin mütevelli heyet üyeleri ilgili vakıf yönetiminin önerisi üzerine YÖK Genel Kurulu”nun üçte iki çoğunluğu ile dört yıllığına seçilecek.

Bu değişikliklerin ne anlama geldiğini kavramak için önce Türkiye”nin yükseköğretim sisteminin genel durumuna göz atmak lâzım. Türkiye eğitimin en fazla ideolojik endoktrinasyonu amaçladığı ülkelerden biri. Eğitim sisteminin bu bakımdan tarihî ve güncel totaliter sistemlerdekilerle karşılaştırılması mümkün. Başka bir deyişle, bizde eğitim sistemi demokratik-özgürlükçü değerlerden ve tarzlardan ciddî biçimde sapmış durumda. Eğitimde ideolojik endoktrinasyon belki de her ülkenin problemi, ancak, Türkiye eğitim sistemine totaliter özellik kazandıran, başka demokrasilerden önemli ölçüde farklı şekilde, yükseköğretimin de aynı çerçevede yer alması. Daha açık ifade etmek gerekirse, bizde eğitim özgür ve özgürlükçü değil. Üniversitelerde bile eğitimin amacını ve yöntemini devlet iktidarı belirliyor. Bu bir devlet politikası. Seçimlerle iktidara gelen partiler eğitim sistemine kökten değiştirici müdahalelerde bulunamıyor, yalnızca küçük rötuşlar yapabiliyor. Hükümetlerin aczini veya kuşatılmışlığını eğitim ideolojisinin sürekliliğine, eğitim hayatındaki bazı ritüellerin iyice komikleşmiş olmasına rağmen korunmasına ve dikkatle tartışma alanının dışında bırakılmasına bakarak anlayabiliriz.

Eğitimle ilgili mevzuatın ana ögeleri olan Milli Eğitim Temel Kanunu ve YÖK Kanunu totaliter kafalıdır. Amaç maddeleri eğitimin amacının Atatürkçü nesiller yetiştirmek olduğunu tekrar tekrar belirtir. Hiçbir iktidar bu emre meydan okuyamaz. Oniki senelik AK Parti iktidarı da bu çizginin dışına çıkamadı. Mevcut iktidar, mecburî eğitimi 12 yıla çıkarmak ve küçük çocukları anaokullarına alma seferberliği başlatmak suretiyle, belki de farkında olmadan, öğrencilerin endoktrinasyona maruz bırakılma süresini uzattı. Muhafazakâr-dindar çevreleri eğitime seçmeli Kur”an ve Siyer derslerinin eklenmesi mutlu etmiş olabilir, ama eğitimin ideolojisinde köklü bir değişiklik söz konusu değildir. Yükseköğretimde bile YÖK dersleri denen ve öğrenciler arasında alay konusu olan derslerle ideolojik endoktrinasyon sürdürülmektedir.

Ak Parti çevresi iktidara gelmeden evvel YÖK”ten çok şikâyet etti. Bütün şikâyetler haklıydı, çünkü YÖK muhafazakâr tabana 28 Şubat sürecinde ağır zulüm uyguladı. İktidara gelinde Ak Parti”den beklenen YÖK”ü ya tamamen kaldırması ya da yetkilerini iyice budamasıydı. Ne yazık ki hükümet bu yola gitmedi. YÖK”te iktidarın kendi çizgisindeki insanların eline geçmesini yeterli gördü. Bu belki de bazılarının söylediği gibi önceki YÖK döneminde oluşturulan dengesizliği gidermek için gerekliydi. Ancak, öyle görünüyor ki, hâlihazırda bu amacın epeyce ötesine geçilmiş durumda. Önceki YÖK yönetimleri dönemindeki kadar olmasa bile Ak Parti iktidarı YÖK”ü de tek biçimlilik görüntüsü veriyor. Ak Parti çevrelerinin düşündüğü gibi yetkilerin “doğru”, “iyi” insanlarda bulunması yükseköğretimde devletin meydan okunamaz belirleyici olmasının mahzurlarını tümüyle ortadan kaldırmıyor.

Planlanan değişiklikler bu manzarayı takviye edecektir. Yükseköğretim sisteminde zaten sınırlı olan sivil alanı daha da daraltacaktır. Devletin eğitim alanındaki iktidarını haksız ve gereksiz yere pekiştirecektir. Merkezileşmeyi derinleştirecektir. Üniversite kurarak bir kamu hizmeti ifa eden, bunun için büyük fedakârlıklar yapan insanlara mütevelli heyetlerini bizzat belirleme hakkını bile vermemek, onlara, “gelin devlet memurlarının kulu olun, onların boyunduruğuna girin” demek anlamına gelir. Bu, mevcut vakıf üniversitesi kurucularını moral bozukluğuna düşürür, müstakbel vakıf üniversitesi kurucularını caydırır. Eğitime akacak kaynakları başka alanlara iter. YÖK”ün vakıf okullarını tam bir zapturapt altına alması yükseköğretim sistemindeki çeşitliliği azaltır ve muhtemel yenilikleri ve icatları da engeller. Bunları hiç kimsenin isteyeceğini sanmam.

Planlanan değişikliklerin otonom yapılanmayla mücadele için gerekli görüldüğünü söyleyenler var. Otonom yapılanmayla mücadele edilmesi gerektiğinde hemfikirim. Hatta bunu demokrasinin korunması ve güçlendirilmesi için vazgeçilmez görüyorum. Ancak, bu mücadelenin demokrasinin ve hukuk devletinin genel ilkelerine uygun olarak yürütülmesi gerektiği kanaatindeyim. Aksi takdirde mücadelenin meşruluğu zaafa uğrayacak ve kaçınılmaz yanlışlıklar uzun vadede haklı mücadeleye fayda sağlamaktan çok zarar verecektir. Unutmayalım ki, haklı amaçlar haksız araçları ve yöntemleri meşrulaştırmaz. Haksız araçlar haklı amaçların sahiplerinin meşru pozisyonlarının altını oyabilir.

Bence hükümet YÖK”ün yetkilerini artırarak devletçiliği koyulaştırmak yerine YÖK”ü tamamen kapatsa veya yalnızca akreditasyonla meşgul bir kuruma dönüştürse daha hayırlı bir iş yapmış olur.

17.06.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et