Kürt sorunu ve Ortadoğu denkleminde Türkiye

Son zamanlarda yaşanan gelişmeler Türkiye”de 2012 başlarından beridir şahit olduğumuz olayları anlamamıza ve anlamlandırmamıza gittikçe daha fazla katkı sağlamaya başladı. Bugün gelinen nokta itibariyle 7 Şubat MİT krizinin, Gezi kalkışmasının ve 17-25 Aralık darbe teşebbüsünün Kürt problemiyle ve Türkiye”nin bölgedeki yeri ve rolüyle yakından alâkalı olduğunun anlaşılmaya başladığını söylemek herhalde bir abartma olarak görülemez.

Aklı ve vicdanı olan hiç kimse Türkiye”nin en önemli probleminin Kürt problemi olduğu gerçeğini inkâr edemez. Kürt problemi Türkiye”yi içten içe yiyip bitirdiği gibi bölgede etkili bir güç olarak belirmesini de önlüyordu. Bir iç problem olarak ele alındığında Kürt meselesinin adı konulmamış bir iç savaş olduğu aşikâr. Bunu 50 bine yakın insanın ölmesini ve bu korkunç maliyetle iç içe geçmiş diğer maliyetleri hesaba kattığımızda kolayca görebiliriz.

Kürt problemi sadece Kürt problemi değil. Bir iç sorun olmanın ötesinde, bölge ülkeleri başta olmak üzere birçok gücü ilgilendiren bir sorun. Kürtleriyle barışmış ve bölgedeki diğer Kürt nüfus için çekim merkezi olmuş bir Türkiye”nin bölgede ihmal edilemeyecek bir güç konumuna yükselme şansına sahip olduğu açık. Ortadoğu hem nüfus potansiyeliyle hem de zengin enerji kaynaklarıyla hiçbir bölgesel ve küresel gücün görmezden gelemeyeceği bir coğrafya. Türkiye”nin bu bölgede önemli bir aktör seviyesine yükselmesini önlemenin yolu Kürt probleminin çözülememesinden ve Türkiye”ye enerjisini iç meselelerde tükettirmekten geçiyor. MİT”e saldırıyı, Gezi kalkışmasından bir darbe çıkartılmak istenmesini ve hukukun silah hukukçuların suikastçi ve yolsuzluk iddialarının susturucu olarak kullanıldığı Aralık 2013 darbe teşebbüsünü bu çerçevede görmeye çalışırsak kimseye haksızlık yapmış olmayız.

Komplo teorilerine daima ihtiyatla yaklaştım. Türkiye”nin Kürt probleminin ana kaynağının devletin Kürtlere muamele etme biçimi olduğunu daima vurguladım. Ancak, komplo teorilerine analizlerimizde yer vermemek dünyada hiç komplo olmadığını göstermiyor. Çeşitli çaplarda komplo teşebbüsleri her zaman var olabilir; özellikle sınır aşan sorunlarda…

Bu yüzden, sözünü ettiğim olayların ana hedefinin barış-çözüm sürecini durdurmak ve Türk-Kürt savaşını yeniden başlatmak olduğu iyice belirginleşiyor. Bunu sağlamak için ilk olarak Kürt problemini bürokratik devletin ve en son otonom yapılanmanın istediği gibi silahla çözmek –aslında çözümsüzlüğe itmek- isteyen çevrelere karşı çıkan ve müzakere yolunu seçen başbakanın tasfiye edilmesi gerekiyordu. Bu amaçla Oslo sürecinden itibaren iç-dış senkronizasyona sahip müthiş bir kara propaganda süreci başlatıldı. Yeterince hazırlanan ortam Gezi”nin aynı çevreler için umuda dönüşmesine sebep oldu. Ancak, beklenen, umulan olmadı. Başbakan Gezi”yi lehine çevirmeyi ve arkasındaki toplumsal desteği konsolide etmeyi başardı. Bunun üzerine Aralık 2013 darbe teşebbüsü devreye sokuldu. Bu teşebbüs Türkiye”nin daha önce hiç karşılaşmadığı kadar sinsi ve karmaşıktı. Birçok yüzü ve katmanı vardı. Bürokratik operasyon muazzam bir propaganda ve lobi faaliyetiyle desteklendi. Bu yüzden iyi insan ve samimi demokrat olduğundan şüphe duyulamayacak birçok insan vahim şekilde yanıldı. Bunların bazıları zamanla uyandı ama diğerleri yanlış yolda naif açıklama ve tezlerle yol almaya devam ediyor.

Başbakana karşı teşebbüslerin başarılı olamaması ve en son 30 Mart seçimlerinin onun yerini ve meşruiyetini pekiştirmesi söz konusu çevreleri yeni bir arayışa itti, barış-çözüm sürecinin öteki ucunda bulunan Abdullah Öcalan”ı hedef almalarına yol açtı. Öcalan”ın PKK-BDP üzerindeki ağırlığı tasfiye edilmek istendi. Zira, Kürt tarafında süreci başlatan ana aktör Öcalan”dı ve onun olmadığı bir Kürt hareketi barış inisiyatifini sürdüremezdi. Son yaşanan çift taraflı bayrak indirme provokasyonunu da bu çerçevede görmek gerekir. Nitekim, Öcalan bunun farkına vardı ve gereken tepkiyi gösterdi. Kürt tarafının barış sürecinde ısrar etmesi gerektiği yolunda açıklamalar yaptı. Aynen AKP”nin Erdoğan”ın kellesi alınarak başsız bırakılmak istenmesi gibi Öcalan”dan arındırılmış bir Kürt hareketi yaratılmak istendi. Ancak, bu plan şimdiye kadar tutmadı ve ilk hamleler başarısız olduğu için aynen Aralık 2013 darbe teşebbüsünün başbakanın yerini güçlendirmesi gibi Öcalan”ın Kürt hareketi içindeki yerini güçlendirdi.

Ortadaki bilgiler, olgular çok zor bir dönemden geçtiğimize, tamamen mahallî zannettiğimiz birçok olayın bölgesel ve uluslararası dengelerle ilişkili olduğuna dair işaretler veriyor.

14.06.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et