“Başkanlığa geçiş, 2012’ye yetişmeyebilir. Önce anayasayı değiştirecek, başkanlık sistemini getirecek ve bunu referanduma sunacaksınız. Bunlar, Cumhurbaşkanlığı seçimine zor yetişir.”
“Erdoğan, cumhurbaşkanı olup, ve kendine sadık birini başbakanlığa getirip, bir de “meclisi kayıtsız feshetme yetkisi” gibi birkaç maddelik anayasa değişikliği yapıp, Fransız tipi yarı başkanlığı getirebilir.”
“Biz hem de hükümet istikrarını garanti eden hem güçlü muhalefeti sağlayan bir sistem kurmalıyız. Bu da rasyonel başkanlık sistemidir. Bunun için, yerel yönetimleri ileri derecede güçlendirmek şart.”
****
NEDEN YAVUZ ATAR
Bu seçimden “tek başına iktidar” çıkacağına kesin olarak bakılan, sadece alacağı oy oranı ve Meclis’teki sandalye sayısı hakkında türlü tahminler yürütülen AK Parti’nin aslında seçimden sonra yapacağı ilk iş bile belli. Eğer anayasayı değiştirecek sandalye sayısını elde ederse, hemen sivil anayasa çalışmalarını başlatacak! Zira başlatmazsa, önceki gün açıkladığı seçim beyannamesindeki kocaman vaatlerin hiç birini yerine getiremez. Türkiye, AK Parti’nin dediği gibi gelişmiş, saygın, güçlü, zengin, çağdaş ve ileri demokrasili bir toplum ve ülke olacaksa, önüne bir beyaz sayfa koyup yepyeni bir anayasa yazmak, bu toprakların insanlarını tek tek özgürleştirmek zorunda. Bunun için de, yeni meclis, Türkiyelilerin bu ülkeyi en iyi nasıl yöneteceğine karar vermek zorunda. Çünkü yeni sivil anayasa sadece hak ve özgürlüklerden oluşmayacak. Devlet denilen ürkütücü makinenin nasıl çalışacağına da karar verecek. Yasama, yürütme ve yargının ilişkilerini, yetkilerini belirleyecek. Beğenin beğenmeyin, Başbakan Erdoğan, devletin işleyişiyle ilgili hayatımıza bir başkanlık tartışması soktu. Birileri de çıkar, Türkiye’de darbecilerin kurduğu ne olduğu belirsiz parlamenter sisteme karşı gerçek bir parlamenter sistem önerebilir. Bunların hepsini tartışacağız. Tartışırken de bunların aslında ne olduklarını ve dünyadaki örneklerini öğreneceğiz. Erdoğan neden başkanlık sistemini istiyor? Bugünkü siyasi yapıyı değiştirmeden başkanlığa geçebilir miyiz? Türkiye’de başkanlık sistemi diktatörlüğe dönüşür mü? Türkiye, Amerika’daki gibi mi yoksa Rusya’daki gibi bir başkanlık sistemini tercih eder? Halk başkanlık sistemini destekler mi? Kürtler başkanlık sistemini kabul eder mi? Türkiye’nin yapısına en uygun sistem ne? Bu soruları anayasa hukukunun parlak isimlerinden Prof. Dr. Yavuz Atar’a sorduk. Sekiz aydır YÖK Yürütme Kurulu üyesi de olan Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocası Yavuz Atar, 2007’de Prof. Ergun Özbudun başkanlığında AKP’ye anayasa taslağı hazırlayan ekibin içindeydi.
***
Başbakan, seçim beyannamesini açıkladı. 2023 Türkiye’sinin vizyonunu ayrıntılarıyla anlattı ama seçimden hemen sonra başlayacağını umut ettiğimiz yeni anayasayla ilgili çok az şey söyledi. Yeni anayasanın yapılacağından ümitli misiniz?
Çok ümitliyim. Beyannameyi inceledim. İlk defa yeni anayasayla ilgili bu kadar güçlü bir vurgu var. Seçim beyannamesinde yeni anayasa ayrı bir başlık altında, iki, üç sayfada ele alınıyor. Sadece nasıl bir anayasa olacağı değil, bu yeni anayasanın nasıl yapılacağına kadar anlatılıyor. Yeni anayasa, AK Parti’nin ciddi amaçlarından biri olmasaydı, seçim beyannamesinde bu kadar detaya girilmezdi. Yeni anayasa, AK Parti’nin 2023 Türkiye’si vizyonunun en önemli unsurlarından biri.
2023’e 12 yıl var. Yeni anayasa için 12 yıl mı beklenecek?
Hayır. 2023 Türkiye’sinin demokrasi seviyesi ve kurumsal yapısı bu yeni anayasanın üzerinde şekillenecek. Bu yüzden yeni anayasa, 2023’e dek çoktan yapılmış olacak. Yeni anayasayla ilgili temel tercihler özellikle detaylandırılmamış olabilir. Bence AK Parti şu anda alacağı oyu ve sandalye sayısını bekliyor. Seçimde tatminkâr bir sonuç alırsa, yeni anayasayı yapacak.
Başbakan Erdoğan, hayatımıza bir de başkanlık tartışması soktu. Sizce Erdoğan başbakan olmak istiyor mu?
Benim gözlemlerime göre olmak istiyor. Ama başkanlık sistemine geçiş nasıl olacak? Bence kafasındaki problem bu. Çünkü başkanlık sistemine birden bire geçmek zor.
Başkanlık sistemine geçmek niye zor?
Başkanlık sistemine geçebilmek için, Anayasa’nın devlet aygıtıyla ilgili bölümünün bütünüyle yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu anayasa değişikliğinin zamanlaması nasıl olacak peki? Cumhurbaşkanlığı seçimine bir sene kaldı. 2012’nin temmuz ya da ağustos ayında halk cumhurbaşkanını seçecek. Eğer Erdoğan, bugünkü sistemde cumhurbaşkanı olursa, başbakan olarak sahip olduğu yetki ve sorumluluklar elinden gidecek ve sistemde egemen olamayacak.
Peki Türkiye’de uygulanan parlamenter sistemde başbakan tam anlamıyla egemen olabiliyor mu?
Olamıyor işte. Çünkü bizde uygulanan sistem, klasik parlamenter sistem değil. Darbe anayasası o zamanki cumhurbaşkanı için dizayn edildiğinden, bizim parlamenter sistemde cumhurbaşkanı lehine bir sapma var. Bu yüzden, tek parti hükümeti kurulsa bile bizde başbakan gerçek anlamda egemen olamıyor. Çünkü başbakanla paralel olmayan bir cumhurbaşkanı isterse, çok ciddi yetkiler kullanabiliyor. Bunu önceki cumhurbaşkanı döneminde sıkça gördük.
Cumhurbaşkanının önümüzdeki yıl halk tarafından seçilmesi, cumhurbaşkanını daha da güçlendirmeyecek mi?
Yetkilerini kullanmak isteyen bir cumhurbaşkanı gelirse, sistem kesinlikle tıkanır. Böyle bir cumhurbaşkanı başbakanla çok ciddi bir gerginlik içine girer. Biliyorsunuz, bizde cumhurbaşkanının yasama, yürütme ve yargı alanındaki yetkileri var. YÖK’e, Anayasa Mahkemesi’ne, Danıştay’a, HSYK’ya tek başına yaptığı atamalar var. Halk tarafından seçilirse, icra alanındaki bu yetkilerini hükümetle istişare etmeden kendi inisiyatifiyle kullanabilir. Hükümetle birlikte yaptığı üst düzey atamaların kararnamelerini geri çevirebilir. İşte o zaman iki başbakanlı bir durumla karşılaşırız. Başbakan Erdoğan, bunu da hesap ediyor olabilir.
Bu sorun, başkanlık sistemiyle değil de, güçlendirilmiş bir parlamenter sistemle aşılamaz mı? Başbakan niye bizde de Batı’daki gibi gerçek bir parlamenter sistem kurmak istemiyor da başkanlık sistemini istiyor?
Eğer parlamenter sistemi sürdüreceksek, cumhurbaşkanının yetkilerinin kesinlikle Almanya ve İtalya örneklerindeki gibi sembolik düzeye indirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde halk tarafından seçilecek bir cumhurbaşkanıyla klasik parlamentarizmin yürütülmesi mümkün değil.
Erdoğan’ı destekleyen muhafazakâr taban, başkanlığı da destekler mi?
Evet, destekler. Halkımız Osmanlı’dan gelen bir geleneğin ve kültürün sonucunda, tek adam yönetimini, karizmatik lideri sever. Bir de bizim halkımız, Amerika’nın güçlü devlet olmasının nedenlerinden birinin “başkanlık” olduğunu zannediyor. Türkiye’nin de güçlü bir ülke olacağı algısıyla başkanlık sistemini destekliyor. Amerikan başkanının bizim başbakandan daha büyük yetkilere sahip olduğunu sanıyor.
Amerikan başkanı büyük yetkilere sahip değil mi?
Amerikan başkanı, yürütmede tek yetkili ama parlamentoyu kontrol edemediği dönemlerde, Amerika’daki yürütme bizim parlamenter sisteme göre çok zayıf bir yürütme haline geliyor. Mesela bu dönemde öyle. Başkan Obama, bütçesini bile çıkaramıyor. Cumhurbaşkanının yetkilerinin sembolik olduğu bir klasik parlamenter sistemde, tek parti hükümeti olduğu takdirde, başbakan Amerikan başkanından çok daha güçlüdür.
Bugünkü siyasi yapıyı değiştirmeden başkanlığa geçebilir miyiz?
Anayasanın kesinlikle devlet yetkilerini, yasama ve yürütmeyi düzenleyen bölümlerinin değiştirilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanlığının kaldırılıp yerine başkan getirileceği ve sistemde artık başbakan olmayacağı için yasama ve yürütmenin karşılıklı ilişkilerinin ve yetkilerinin bütünüyle yeniden düzenlenmesi zorunlu. Seçimden sonra başbakan oturup düşünecek. Eğer AK Parti, Anayasayı değiştirecek bir çoğunluğu alırsa, Başbakan önce şuna karar verecek. Hükümet sistemi ne olacak? Başbakan’ın kafasındaki temel soru bu. Önce bunu kafasında halledecek.
Sizce Erdoğan bu konuda kararını vermedi mi?
Şu anda başkanlık sistemini sadece tartıştırıyor. Fikir cimnastiği yaptırıyor. Seçimlerde güçlü bir çoğunluk alırsa yeni anayasayı gündeme getirecek ve başkanlık sistemini kendi partisinde ve kamuoyunda tartıştıktan sonra kararını verecek. Ancak o zaman başkanlık sistemini yeni anayasanın bir parçası haline getirecek.
Amerika’daki başkanın çok zayıf olduğunu söylediniz. Başkanlık sistemini isteyen Erdoğan’ın Amerika’daki başkanın güçsüzlüğünü bilmemesi mümkün mü?
Biliyordur da.. Şöyle düşünüyor olabilirler. AK Parti parlamentoda çoğunluk sağlarsa ve başkan da AK Parti’den çıkarsa, o zaman başkanın mutlak egemenliği diyebileceğimiz bir model ortaya çıkar.
Böyle bir model Türkiye’de diktatörlüğe dönüşmez mi?
Bu durum sürdürülemez ki. Bir lider, milletvekili adaylarını belirleme yetkisini elinde tutmadığı takdirde parlamentoyu kontrol edemez. Biliyorsunuz, başkanlık sisteminde başkan, partinin genel başkanı olmuyor. Ama bizde, başkan aynı zamanda partinin de genel başkanı olsun diye bir anayasal formülasyon olursa o zaman çok güçlü bir yönetim ortaya çıkar. Ama parlamenter sistemde de otoriterliğe yaklaşan bir yönetim tehlikesi yaşatabilir. Çünkü çoğunlukçu demokrasi tehlikesi her sistemde mümkündür. Bunun olmaması için üç şeye ihtiyaç var. Bir, tarafsız ve bağımsız bir yargı. İki, güçlü bir muhalefet. Üç, güçlü bir sivli toplum.
Üçü de Türkiye’de yok. Başkanlık sistemi Türkiye’de uygulanırsa sonuç ne olur?
Amerikan modeli aynen alınırsa, endişelerimizin tam tersine yönetilemez bir ülke ortaya çıkar. Amerikan modelinde yasama ve yürütme arasında gerçek kuvvetler ayrılığı var. Kongre, başkan ve yargı tamamen bağımsız. Kongre ve başkan, sorun ortaya çıktığında oturup uzlaşmak zorundalar. Amerika’daki model aslında uzlaşma kültürünü gerektiren çoğulcu demokrasi için en elverişli model. Ama Türkiye için bu model hiç uygun değil. Bir tarafta parlamento, diğer tarafta başkan, herhangi bir tartışma, gerginlik anında bizde sistem tıkanır. Bu yüzde Türkiye’de başkanlık sistemine geçilecekse Amerika’daki gibi olmamalı.
Türkiye, Amerika’daki gibi bir başkanlık sistemine geçmezse Fransa gibi mi yoksa Rusya’daki gibi mi bir başkanlık sistemini tercih eder sizce?
İkisi de Türkiye için uygun değil. İkisinde de yarı başkanlık sistemi var. Yarı başkan dediğimiz de aslında “aşırı başkan”dır. Yani otoriter eğilimlerin ortaya çıkması çok daha kolaydır. Amerikan başkanı çok güçlü sanılıyor ama Fransa’daki yarı başkanlık sisteminde başkan çok daha güçlüdür. Çünkü Fransa’da başkan meclisi feshedebiliyor. Eğer parlamento başkanın kontrolündeyse, sistemin tek egemeni başkan oluyor. İşte o zaman da yarı başkanlık aldatıcı oluyor. Aşırı başkanlık sistemi yaşanıyor ve Fransa’da cumhurbaşkanı sistemin tek egemeni oluyor. Rusya ise cumhurbaşkanını Fransa’ya göre daha da yetkilendiriyor. Rusya bize hiç bir zaman örnek olamaz. Çünkü Rusya tam demokratik bir ülke değil.
Peki Erdoğan nasıl bir başkanlık ister?
Başkanlık dediğine göre Amerikan sistemini düşünüyordur ama bu sistemi muhtemelen tam incelememiştir. Daha yakından tanıyınca aynen almayı tercih edeceklerini sanmıyorum. Amerikan modeli aynen alınırsa, parlamentonun kontrolünden vazgeçeceği için bugünkünden daha güçsüz ve yetkisiz bir lider olur. Bu şartlarda bir başkanlık sistemini bir başbakan istemez. Ayrıca, ikna, pazarlık, müzakere, uzlaşmaya dayanan Amerikan sistemi Türkiye’de kesinlikle tıkanır, işlemez. Başkanlık sisteminin bizde işlemesi için, parlamenter sistemin bazı unsurlarını alıp başkanlık sistemine monte etmeliyiz biz. Ben bu sistemi kitabımda yazdım. Bunun adı “rasyonel başkanlık sistemi”dir. Türkiye böyle bir rasyonel başkanlık sistemine geçmeli.
Türkiye niye başkanlık sistemine geçmeli? Parlamenter sistem bize daha uygun değil mi?
Parlamenter sistem bizde nadiren başarılı oluyor. Çünkü bizde toplumsal yapı çok bölünmüş durumda. Düşünün… Seçim barajı demokratik değil, temsilde adalet sağlamıyor ama… Baraj olmadığında da, koalisyonlar ortaya çıkıyor ve Türkiye yönetilemiyor. Parlamenter sistem tek parti hükümeti çıkaramadığı zaman çok sorunlu oluyor. Biz hem hükümet istikrarını garanti eden hem de güçlü muhalefeti sağlayan bir sistem kurmalıyız. Bu da rasyonel başkanlık sistemidir. Ama bizim yerel yönetimleri de ileri derecede güçlendirmemiz şart.
Erdoğan gibi çok güçlü liderler, çok güçlü yerel yönetimlerle iktidar kaybına uğradıklarını düşünmezler mi?
Düşünürlerse yanılırlar. Ulusal vizyon ve politika geliştirmek ve uygulamak, sorunları çözmek için yerel yönetimlerin güçlendirilmesi lazım. Yerel yönetimleri güçlendirmek, demokrasinin bir gereğidir. Batı demokrasilerinde yerel yönetimler güçleniyor. Çünkü yaşayan demokrasi bu yönde gelişiyor. İster parlamenter sistem olsun ister başkanlık olsun bizim de adım atmamız gerekiyor.
Bu seçimler, başkanlık seçimlerinin ön provası gibi mi olacak?
Sanmıyorum. Aslında başbakanın başkanlık istemi konusunda çok kararlı olduğunu zannetmiyorum. Tartıştırıyor. Ayrıca başkanlığa geçiş 2012 ye yetişmeyebilir. Biliyorsunuz 2012 ağustosunda cumhurbaşkanlığı seçimi var. Anayasayı değiştireceksiniz. Başkanlık sistemini getireceksiniz. Bunu referanduma sunacaksınız. Bütün bunlar yetişmeyebilir.
Bu şartlarda Erdoğan cumhurbaşkanı olmak ister mi peki?
Eğer Erdoğan 2012’de cumhurbaşkanı olmak isterse şunun için isteyebilir. Önce cumhurbaşkanı olup, partinin kontrolünü kaybetmeden anayasayı değiştirip başkanlık sistemini geçebilir. Ya da cumhurbaşkanı olup, kendine sadık olacağını düşündüğü daha düşük profilli birini başbakanlığa getirip, bu arada “Meclis’i kayıtsız feshetme yetkisi” gibi birkaç maddelik bir anayasa değişikliği yapıp, bir süre için Fransız tipi bir yarı başkanlığı getirebilir. .
Yeni bir anayasa yapmaya hazırlanıyoruz. Bu anayasa tartışmaları başkanlık tartışmalarının gölgesinde kalır mı?
Kesinlikle başkanlık sistemine geçeceğiz denildiği takdirde, yeni anayasa kesinlikle başkanlık sisteminin gölgesinde kalır. Yeni anayasanın başkanlık tartışmalarının gölgesinde kalması iyi olmaz. Bu ülkede önce demokratik bir anayasayı başarmak lazım. Önceliğimiz demokrat, özgürlükçü, hukukun üstünlüğünü yerleştiren ve vesayete son veren bir anayasa olmalı. İnsan haklarına, demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne göre dizayn edilmiş bir anayasayı gerçekleştirmeliyiz önce biz. Bunun için de gerekirse, başkanlık sistemini gündemimizden çıkarmalıyız. Ve anayasanın birinci maddesi…
Evet anayasanın birinci maddesi ne olmalı?
Yapılan anayasa taslaklarında ve önerilerinde hep şu var. Türkiye devleti cumhuriyettir ile başlıyor ve anayasada devlet aygıtı hep önce düzenleniyor. Oysa anayasanın birinci maddesi insan onurunun korunmasıyla başlamalı. Çünkü anayasa dediğimiz şey sonuçta insan haklarını ve devlet aygıtını düzenler. Devletin yetki haritasını gösterir. Anayasa önce insanla başlamalı, ilk 50, 60 maddede hak ve özgürlükler sıralanmalı, sonra 40, 50 maddede devlet aygıtı ve organları ele alınmalı, yasama, yürütme ve yargı düzenlenmeli. Böylece bizim de artık orta uzunlukta 100 maddelik bir sivil anayasamız olmalı.
Röportaj: Neşe Düzel
Taraf, 18.04.2011