Yalova’nın öksüz ağaçları!

Bütün canlılar sevilmeyi, ilgi görmeyi sever. Ağaçlar da. Ancak, aşikâr ki, ağaçlar arasında sevilme bakımından ciddî eşitsizlikler var. Bunu göstermek için, meselâ, Yalova’nın ağaçlarıyla Gezi Parkı’nın ağaçları arasındaki sevilme eşitsizliğine işaret edebiliriz. Aylar önce, Gezi’deki ağaçların kesilmesi de değil taşınması söz konusu oldu. Bu niyet tarihe geçen Gezi isyanlarının kıvılcımına dönüştü. Kıvılcımın ateşlediği bazı bireyler ve gruplar günlerce sokaklarda dolandı. Polis tarafından dövüldü ve polisi dövdü veya dövmeye çalıştı. Olanlar bu kimselerin ruh hâlini o kadar etkiledi ki Erdoğan’dan ölesiye nefret etme ve aktüel veya tarihsel, küçük veya büyük her problemi Erdoğan’a bağlama noktasına geldiler. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilip sahneden bir ölçüde çekilmesi bile ruh hâllerinin normalleşmesine yetmedi. Yalova’da ise 200 civarında, üstelik bir kısmını Atatürk’ün diktiği söylenen tarihî ağaç bir gece içinde, taşınmadı, kesildi, yok edildi. Gezi ağaçları konusunda kıyameti kopartanların Yalova ağaçları için de sokaklara dökülüp eylem yapmasını beklemek hayalcilik olurdu, ama hiç değilse yüksek perdeden kınamalara girişmelerini beklemek hakkımızdı. Neredeyse hiçbiri olmadı. Taksim Dayanışması’ndan ses çıkmadı. Yarı resmî odaların idarecileri ortalarda gözükmedi. Kılıçdaroğlu günler sonra ağaçların kesilmesine karşı olduğunu söyledi ama Yalova belediye başkanının açıklamaları kesimlerin Kılıçdaroğlu’nun bilgisi dâhilinde gerçekleştiğini ortaya serdi.

Bu durumda Gezi’de tüm meselenin ağaç olmadığını veya Gezi’nin sırf ağaç-çevre sevgisinin yansımasından ibaret olmadığını söyleyenlerin yanlış düşündüğünü söylemek zor. Gezi’de haklı ve meşru şeylerle haksız ve gayri meşru şeyler iç içe geçti; hem hükümet hem de hükümet karşıtları açısından. Yalova’da yaşanan türden olaylara gösterilen (daha doğrusu gösterilmeyen) tepkiler elbette Gezi’nin itibarına darbe indiriyor; çünkü ağaçlar, belediyeler ve partiler karşısında çifte standartlı tavırlar takınıldığını sergiliyor. Ama benim asıl meselem ne Gezi ne de Yalova ağaçları; genel olarak ağaçlar ve ağaçların kesilip kesilemeyeceği.

Bazıları çevre sorunlarını asla tanımadıkları ve tanımlamadıkları ama her halükârda şeytanlaştırdıkları kapitalizme fatura ediyor olsa da çevre olağan bir problem. Bunun anlamı şu: Hangi sistemi seçerseniz seçin –ister kapitalizm, ister sosyalizm, ister başka bir sistem– insanın (ve tüm canlıların) yaşamasının çevreye bir maliyeti var. Çevre maliyetini sıfıra indiren bir sistem henüz keşfedilmedi. O zaman, fani, sınırlı bilgi ve güç sahibi varlıklar olarak çevreye zararı önleme açısından mükemmel olmayan sistemler arasında tercih yapmak zorundayız. Başka şansımız yok ise, “havada karada” kapitalizmi seçmemiz gerekir, çünkü kapitalizm çevreye alternatiflerinden daha az zarar verir.

Niçin? Çünkü kapitalizm insan doğasıyla savaşmaz. Onu veri alır. Ekonomik gelişmeyi teknolojiyi etkinleştirme, kaynakları daha ekonomik kullanma müşevvikleriyle destekler. Ekonomik aktörleri verimli bir rekabet içine sokar. Bu rekabet onları daha az kaynak kullanmaya ve tüketiciye daha etkin hizmet etmeye zorlar. Böylece, çevreye verilen zarar azalır. Bunların boş laflar olduğunu düşünenler çıkarsa, onlara 1980 yılı itibarıyla ana kapitalist ülke olduğu –yanlış şekilde– söylenen ABD ile ana sosyalist ülke –olmadığı iddia edilse de öyle olan– Sovyetler Birliği arasında çevre bakımından somut verilere dayalı bir karşılaştırma yapmalarını, kendileri yapamıyorlarsa bu tür çalışmalara göz atmalarını tavsiye ederim.

Çevreye zarar kaçınılmazsa, ağaçlar da bundan etkilenecektir. Ancak, ağaçlar aynı zamanda ekonomik gelişmelerden faydalanırlar. Zenginleşen ülkeler ağaçları tabiî afetlerinden ve kuş-böcek saldırılarından daha iyi koruyacak güce kavuşur. Ağaç türleri ıslah edilerek –susuzluk, güneş, rüzgâr, erozyon gibi– zararlı çevre etkilerine karşı daha dayanıklı olmaları sağlanabilir. Zenginleşen ülkeler ağaçlandırmaya daha çok kaynak ayırabilir. İsteyenler fakir ülkelerdeki ağaçların-ormanların miktarı ve refah seviyesi ile zengin ülkelerdeki duruma bakılabilir.

Bütün bu söylenenlerden çıkartılması gereken sonuç, ağaçların kesilebileceğidir. İnsanlar ağaçları kullanmaya muhtaçtır, mecburdur. Söz gelimi kâğıttan, mobilyadan, odundan, keresteden vazgeçemiyorsak ağaçları kullanmaya da son veremeyiz. Tarih boyunca pek çok ağaç kesilmiştir, gelecekte de kesilecektir. Ama bir taraftan da hem ağaçlar kendileri üreyecek hem de insanlar yeni ağaçlar dikecektir.

Ağaçların daima kesileceğini söylemek ağaçların gelişi güzel kesilmesinin talep edildiği anlamına gelmez. Ağaçları korumaya çalışmalıyız. Ancak, ağaçları kutsallaştırmak ve dokunulmaz kılmak insanlara olduğu gibi ağaçlara da zarar verebilir. Birçok endişenin ve talebin yarıştığı bir toplumda -kıt kaynaklar dünyasında- ihtiyaçlar, endişeler, dengeler göz önüne alınarak ağaçlar bir taraftan kesilirken diğer taraftan korunacak, bir yandan tüketilirken öbür yandan yeniden üretecektir. Ağaçların hiç olmadığı bir dünya da ağaçların hiç kesilmediği bir dünya da insanların yaşama alanını ve imkânını daraltır.

09.12.2014, Yeni Şafak

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et