Vergi Verenle Vermeyen

Bir zamanlar bir manken kızımız, “dağdaki çobanla benim oyum neden aynı?” demiş ve yer yerinden oynamıştı. Manken kız, bağlamı, “ben vergi veriyorum mesela, dağdaki çobanla aynı sayıda oy hakkına sahibim, bu adaletsizlik değil mi?” diye kurmuştu.

Bu ülkede, ben bildim bileli ekonomik türbülanslar olur. Her seferinde de toparlanmak için, “vergiyi nasıl daha fazla alırız, nasıl daha çok vergi toplarız” sorusunun formülü aranır. En çok kullanılan replik, “vergide adaletin sağlanması”, hep akla gelen de, (sağ-sol iktidar farketmez) “çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi almak” formülüdür. Bu da çözüm olmazsa, 1994 yılında Tansu Çiller hükümetinin yaptığı gibi ve bugün de Tayyip Erdoğan hükümetinin düşündüğü gibi “vergi yüzsüzleri”ni ifşa etme fikri akla gelir.

“Çok kazanandan çok, az kazanandan az” formülü yalın düşünüldüğünde zararsızmış gibi görünüyor. Tabiidir ki, “çok vergiyi az kazancı olan değil, çok kazancı olan ödemelidir” denebilir. Ama işin aslı başka. Bu ülkede, bizim insanımız nezdinde, hükümeti bugüne kadar idare edenlerce “çok kazanan” tamlamasından, halkı çok sömüren, onların cebindeki parayı kendi cebine geçiren, vatandaşı soyup kendi cüzdanını şişiren kişi anlaşıldığından, o kişinin hesabındaki paradan daha çoğunu, daha çok kazandıkça daha da çoğunu, kamu yararı için almak adaletli gibi görünüyor.

Öncelikle buradaki “kazanma” tabirini değiştirmek lazım. “Kazanma”, iki kişi, iki takım, kurum, şirket arasındaki rekabetçi mücadelede, diğerinin kazanabileceği bir şeyi kendi hesabına eklemeyi başaran anlamına geliyor. Örneğin, maçı kazanmak, savaşı kazanmak, yarışı kazanmak, ihale kazanmak, kumarda kazanmak gibi. “Para kazanmak” deyimi de sadece kumar faaliyeti sonucu parayı kendi cebine aktarma fiilinde kullanılabilir. Bahse konu faaliyette ise, “para kazanma” yerine “para üretme”, “katma değer üretme” tamlamaları kullanılması gerekir.

Eğer tabiri böyle kullanırsak, hükümetlerin uygulamak için can attıkları formül şu hale geliyor: “Az para üretenden az, çok para üretenden çok vergi alınacak”. Formül böyle kurgulanınca da ortaya başka bir sorun çıkıyor. Bir insan çok para ürettiği için cezalandırılabilir mi? Bunun tersi, “çok vergi vermek istemiyorsan çok değil az para (katma değer) üret” demektir. Bu da şu sonucu doğurur; Türkiye’nin GSMH’si günden güne küçülür. Çünkü bu ülkede çok para (katma değer) üretmek cezalandırılmaktadır.

Demokrasinin asıl esprisi, yasal yaşa gelmiş her bireyin eşit ve tek oy hakkına sahip olmasıdır. Çok vergi verenle hiç vergi vermeyen oylama faaliyetinde eşittir. Bu durum da manken kızımız gibi birçok insanın kafasına bir haksızlık olduğu fikrini yerleştirmektedir. Bu açıdan bakılırsa haksız da değiller. Hatta haklılar.

Anayasa “Madde 73 – Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.” diyor. İlk virgüle kadar olan kısmını dikkate alırsak, verginin, kamu giderlerini karşılamak için verilmesini öngörüyor. Kamu giderlerinden, bu ülkede yaşayan her bir birey eşit şekilde faydalandığına göre, vergi neden (maddenin virgülden sonraki kısmına göre) mali gücüne göre verilmek zorunda oluyor. Yani, askerin, polisin, öğretmenin, yargının vb. verdiği hizmetten, (bu sene için) Selçuk Bayraktar dağdaki çobandan daha fazla faydalanmıyor ki. Aksine, devletin sosyalliğinden hareketle, dağdaki çoban, vergi rekortmeninden, kamu giderinden daha fazla pay alıyor. Yani eşit hizmetin maliyetine eşit katılım değil, adaletsiz (zalimane) katılım zorlanıyor.

Daha çok vergi veren için demokrasinin yıllar içinde yerleşmiş, kemikleşmiş “eşit oy” kuralını değiştiremeyeceğimize göre, kamu hizmetlerinin giderlerine eşit katlanma formülünü geliştirebiliriz. Yani, kamu giderleri ne kadarsa, bütçede ne kadar öngörüldüyse, ülkenin nüfusuna veya belirli yaş aralığındaki nüfusa, ya da çalışabilecek (çocuklar, engelliler, yaşlılar hariç tutularak) her bir bireyin üzerine, aylık “şu kadar lira”, “kamu hizmetinden faydalanma faturasını ödeme zorunluluğu” getirilebilir. O vergiyi ödemedikçe de hiçbir işi görülmez. Örneğin alım satım yapamaz, bankadan para gönderemez gibi. Böylece, ülkenin tüm bireyleri, ülkenin tüm masraflarına eşit miktarda katıldığı gibi, aynı apartman-site aidatlarında olduğu gibi, hükümetlerin israfından doğacak vergi artışları hemen fark edilip, savurganlığa çok çabuk itiraz edilebilecektir. En azından hükümetin aşırı israf yaptığının cezası bir dahaki seçimde verilecektir. Yoksa bugünkü gibi, maliyetlerin, nüfusun küçük bir kesimi tarafından karşılanması devam ettiği müddetçe, oy sayısının çoğunu ihtiva eden seçmen ne olduğunun farkına varmayacak, belki de vergiyi kendinden değil de diğerinden alan hükümet ödüllendirilecektir.

Eşit verginin dışında, bireylerin ürettiği paradan devletin daha çok pay alması, tüketim vergisiyle karşılanmalıdır. Çok para üreten kişi o paranın turşusunu kurmayacağına, yani harcayacağına göre zaten ondan da daha çok (tükettiği için) vergi alınacaktır. Hem de kimsenin kalbi kırılmadan, hoşnutsuzluk yaratmadan. Tüketmek yerine yatırım yapıyorsa yine vergi vermeyecektir. Devletin günlük zaruri giderleri her bir bireyden eşit toplanan vergiden karşılanmalı, büyük yatırım giderlerinin finansmanı da tüketim vergisinden toplanan paradan sağlanmalıdır.

Şayet bugünkü gibi, çok para üretenden çok, az para üretenden az vergi alınacaksa adaleti oy vermede sağlamak adaletli olanıdır. Bu olmayacaksa, her birey eşit oy verecekse, kamu giderlerine katılmada adalet (eşitlik) sağlanmalıdır.

 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et