Darbe severler her ne kadar asker hayranı gibi görünüyorlarsa da, aslında bu konuda çok seçicidirler. Bir kere, darbeye hevesli olmayan, kendi işini yapan askerleri hiç sevmezler. Kadın Başbakana itaat edeceğini söyleyen Genelkurmay Başkanına etek giydirirler. Darbe beklentisi yaratan, ama bunu beceremeyen askerlerden de hoşlanamazlar. Darbe yaptıktan sonra beklentilerine cevap veremeyen, sonunda iktidarı kendi partilerine devretmeyen askerleri de, geçip gittikten sonra, alaya alırlar.
Ümit Kocasakal’ın Hayal Kırıklığı
İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da, kim bilir ordudan neler bekliyordu neler! Belli ki, beklediklerini bulamamış. Ümit Kocasakal hayal kırıklığını, Eskişehir’de, Atatürkçü Düşünce Derneği’nde verdiği konferansta şöyle ifade ediyor:
” Biz zannettik ki ordumuz var. O güçlü ordu bizi korur. Artık TSK vesaire yerine Türk silahsız kuvvetleri var. Siz Türk silahsız kuvvetlerisiniz.”
Daha önce CHP’li politikacı Süheyl Batum da, Zonguldak’ta Atatürkçü Düşünce Derneği’nde yaptığı konuşmada uğradığı hayal kırıklığını ifade etmek için orduyu “Kağıttan kaplan” a benzetmişti. Batum, “Koca bir askeri yıktılar, meğer kâğıttan kaplanmış, biz bunu asker zannedermişiz, meğer ABD içini oymuş. O koca ağacı hop diye yıktılar” demişti.
Türk ordusu büyük bir askeri başarısızlığa uğramış, bir meydan muharebesini, ya da bir savaşı mı kaybetmişti de, Süheyl Batum orduyu “kağıttan kaplan”a benzetmişti? Ya da, Süheyl Batum, ordumuz çok büyük, çok masraflı, ama vurucu gücü zayıf mı demek istiyordu?
Süheyl Batum ve Ümit Kocasakal, orduyu askeri performasına bakarak değil, siyasi tavrındaki performansını beğenmedikleri için kaba bir şekilde eleştiriyorlardı, darbe yapmadığı için askere kızgınlıklarını ifade ediyorlardı.
Bekir Coşkun’un Sevmediği Paşalar
Bekir Coşkun da belli ki paşalardan çok şeyler bekliyordu. Ama, beklemediği bir şey vardı: paşaların görevlerini yapması, millet iradesini temsil edenlere saygılı davranması. Bekir Coşkun’un 29.04.2012 günü Cumhuriyet’te çıkan “Paşa” adlı yazısı Bekir Caskun’un hayal kırıklığının derinliğini gösteriyor.
Bekir Coşkun bildiğimiz kurtla köpek hikâyesini anlatıyor. Yalnız buradaki köpeğin ismi “Paşa”… “Paşa”nın önünde “yemek tabağı”, tabakta “kemiği”, altında “minderi” var. “Paşa” aç köpeğe, “Bir sahibin olsa, sana baksa ya… Karnını doyurur, suyunu verir… Hiç yorulmazsın adamım… Aç da kalmazsın, susuz da…” diye akıl veriyor.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun deyişiyle, “Bekir Coşkun’un, o güzel kalemiyle anlattığı güzel öykü”yü burada tümüyle vermek mümkün değil.
Öykünün sonunda Kurt “Paşa”ya soruyor:
“Peki şu omuzunda parlayan ne?..”
“Tasmam…”
“Ne işe yarar?..”
“Sahibim beni yönettiğine göre bu lazım… Nereye çekerse oraya…”
“Ya onun istediğini yapmak istemezsem?..”
“Karşılığında yapacaksın… Onca şey veriyor yani…”
Asker hayranı zannettiğimiz Bekir Coşkun’un, beklentilerine cevap veremeyen, darbe yapmayan, işini yapan askerlere saygısı ve sevgisi bu kadar işte.
Ordu Atatürkçülüğünden kuşku duyduğu gazete, televizyon ve ajansların muhabirlerini ve yazarlarını akredite etmedi, askeri tesislere sokmadı, resepsiyonlara çağırmadı, kovdu, hakaret etti… Ama onlar yine de askere saygı göstermede kusur etmediler, hiçbiri de Kocasakal’ın, Bekir Coşkun’un yaptığını yapmadılar.
Politikacıların Rolleri Hemen Değişti
Biz askerden beklediğini bulamayanların, hayal kırıklıklarını üzüntü ile izlerken, araya giren Genelkurmay açıklaması ve Başbakanın aşırı tepkisi işin tadını kaçırdı.
Genelkurmay Başkanlığı Konu hakkında, eski alışkanlığını sürdürerek, internet sitesinde bir açıklama yaptı. Açılama gayet seviyeli ve doğru idi. Ama bu açıklamayı Genelkurmay’ın değil, Genelkurmay’ın bağlı olduğu sivil otoritenin yapması gerekiyordu. Hükümet bunu hiç sorun yapmadı, Genelkurmayın yaptığı açıklamaya hemen destek verdi. Başbakan bununla da yetinmedi, doğrudan Bekir Coşkun’u hedef alan sert bir açıklama daha yaptı, olayı Gazi Mustafa Kemal’e kadar götürdü.
“Paşa”lara yaptığı hakaretle kendi kendini inkâr eden ve gülünç duruma düşüren Bekir Coşkun birdenbire önemli bir kişi oldu. Darbeciliğin gündemden düşmesi üzerine unutulan BÇ tekrar günün adamı oldu, artık yazdıkları Başbakanı bile öfkelendiren, muhalefet liderinin övgüsünü kazanan, Genelkurmay’dan muhtıra yemiş kahramanlardan sayılıyor.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu da Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklamaya karşı bir bildiri yayınladı. Yıllardır askere tesislere sokulmayan, askerler tarafından açıkça ayrımcılığa ve hakarete uğrayan meslektaşlarına bir gün bile ciddi şekilde sahip çıkmayan TGC, darbe severlerin hakaretlerine karşı Genelkurmay’ın yaptığı açıklamaya tepki verme cesareti göstererek hepimizi şaşırttı.
Yalnız TGC değil, CHP de tarihinde ilk defa bir Genelkurmay bildirisine karşı, hem de görülmemiş sertlikte karşı çıkarak aklımızı karıştırdı. Acaba diyorum, Kılıçdaroğlu, asker vesayetine karşı iktidardan aradığını bulamayanlar için yeni bir umut olabilir mi?
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, “Eğer demokrasi diyorsak, her kurumun eleştiriye tahammül etmesi lazım. Genelkurmay Başkanı da buna dahildir. İki kişi eleştiri yöneltince hemen bildiri. Astsubaylar isyan ediyor, hemen bildiri. Artık bildiri yayınlarsan karşılığını alırsın. Eleştiriye tahammül edeceksin, edemiyorsan o koltuğu terk edeceksin. Burası her önüne gelenin bildiri yayınladığı bir ülke değil. Herkes yerini bilecek. Burası Patagonya değil” diyor.
“Burası Patagonya değil” deyip duruyoruz. Bir çok Afrika ülkesinin demokraside Türkiye’nin önünde olduğunu bildiğimden, Patagonya’da demokrasi Türkiye’den daha mı geri diye, merak ettim. Meğer Patagonya diye bir devlet yokmuş, Güney Amerika’nın en güneyindeki Arjantin ve Şili’ye ait, insanı az doğa güzellikleriyle zengin topraklara Patagonya deniyormuş. Kısaca Arjantin ve Şili’deki siyasi rejimi esas alırsak, Patagnya’da demokrasi Türkiye’den epeyce ileri. İhtimal, Patagonya halkı da, demokrasi yoksunluğunu ifade etmek için “Burası Türkiye değil” diyordur.
14.05.2012