Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, hükümet yetkililerinin ve iktidara müzâhir kalemlerin uzunca bir süredir piyasaya sundukları bir kavram var: Üst-akıl. Bu kavram her geçen gün sahasını genişletiyor, dolaşımını artırıyor ve kamusal gündemde en çok refere edilen kavramlardan biri haline geliyor.
Aslında olan-biteni bizim dışımızdaki devasa bir gücün kurguladığı düşüncesi, Türkiye siyasetinde yeni bir durum değil. Her siyasi hareketin kendi meşrebince üst akıl olarak kodladığı bir yapı, devlet ya da kavram vardı. Solcular buna emperyalizm derdi. İslamcılar her fenalığı Büyük Şeytan Amerika’dan bilirdi. Milliyetçi-muhafazakârların adresi ise Moskova’ydı.
Bununla birlikte AKP’nin üst aklının seleflerinden farklı bir hususiyeti bulunuyor. Diğerlerinde nefret öznesinin kim ya da kimler olduğunu çıkarmak mümkündü. Amerika ve Moskova zaten açık kimliklerdi. Emperyalizm denildiğinde ise kimin/kimlerin kastedildiği vakaya ve söyleyenin içinden geldiği siyasi cenaha bakılarak üç aşağı-beş yukarı kestirilebilirdi.
Gel gör ki üst akıl öyle değil; keyfe keder bir kavram. Kavramı ferah feza sirküle edenler, üst aklın kimlerden mürekkep olduğuna dair bir bilgi vermiyorlar. Bazen laf arasında üst-akıldan muradın Amerika olduğu hissettirseler de adını koymaktan özellikle kaçınıyorlar. Ya genel bir tasvirle veya “Batı” gibi her tarafa çekilebilir bir faille yetiniyorlar. Üst aklı, Türkiye’yi karıştırmak ve hükümeti zayıf düşürmek hedefindeki bir güç olarak resmediyorlar. Hudutlarının nerede başlayıp nerede hitama erdiği üzerinde durmasalar da her kirli taşın altında o bed aklı buluyorlar.
Kim alt akıl, kim üst akıl?
Bana göre bizatihi üst-akıl söylemi birçok sakıncalar ihtiva ediyor. Her şeyden önce üst akıl, mefhumu muhalifinden, bir alt aklı da imler. Yani mücadele ettiklerinizi “üst-akıl” tahtına oturtursanız, niyetiniz o olmasa da, kendi aklınızı alt ve yetersiz bir kategoriye düşürmüş olursunuz.
Siyasetçiler karşı karşıya bulundukları tehlikeyi büyütürler. Böylelikle taraftarlarının müteyakkız kalmalarını sağlamak isterler. Dolayısıyla siyasetçilerin için bir parça abartıya kaçmaları anlaşılabilir. Lakin nihayetinde bu da bir doz meselesidir. Karşıdakini tanımlamak için başvurduğunuz kavram, sizin aklınıza ve yeteneklerinize halel getirmemeli, taraftarlarınıza bir haksızlık teşkil etmemelidir. Eğer siz daha baştan kendi aklınızı alt rafa koyarsanız, karşınızdaki her akıl, üst akıl payesini kazanır.
Keza siyasetçiler belli bir oranda müphemiyet arzu edebilir, buna yatırım yapabilirler. Çünkü flu alanlar onlara hareket serbestisi sağlar. “İşler bildiğiniz gibi değil” ifadesi, çoğunlukla, siyasetçilerin destekçilerinden rıza temin etmelerine ve ellerini sağlamlaştırmalarına hizmet eder.
Fakat burada da dozu iyi ayarlamak gerekir. Eğer muhatabı aşırı belirsizleştirirseniz, karşınızdakine haddinden fazla kudret vehmetmiş olursunuz. Ona gerçekte taşımadığı manaları yüklersiniz. İster rakip deyin ister düşman, karşınızdakini her yeri ve her şeyi kontrol eden bir güç olarak betimlediğinizde artık onun hakkında sağlıklı tahliller yapamazsınız. Taraftarlarınızın gözünde büyüttüğünüz nispette muhatabınızla başa çıkma şansını yitirirsiniz. Gerçek limitlerini idrak edemez ve bir heyulanın peşinde koşmaya başlarsınız.
İngiliz anahtarı olarak üst-akıl
Sakıncaları burada dursun!
Beri tarafta üst aklın müsekkin olarak iş gören bir yanı da var. Bir kere bir üst aklın varlığını kabul ettikten sonra hayat daha rahat akmaya başlar. Mesela derin analizler yapma ihtiyacınız kalmaz. Siyasetin ve uluslararası ilişkilerin dolambaçlı yollarında gezinme gereği duymazsınız. Ülkelerin çok parçalı ve çok odaklı olmaları pek ilginizi çekmez. Devletlerin birbirleriyle kurdukları çok sayıdaki ilişkiye takılmazsınız. Bu ilişkilerin bazılarında rekabet etmelerine, bazılarında ise işbirliği yapmalarına bir ehemmiyet vermezsiniz.
Üst akıl yakanızın yükümlülüklerden sıyrılmasını da sağlar. Vakıanın künhüne varmak için çok gayret sarf etmenize gerek kalmaz. Elde her taşı rahatlıkla başına çalacağınız bir şeytanı tuttuğunuzdan ayrıntılarda boğulmanız gerekmez. Diyelim bir kötülük meydana geldi; objektifleri dıştaki üst akla çevirdiğinizde artık iç bağlantıları sorgulamanıza hacet kalmaz. Kötülüğün ortaya çıkmasına neden olan sosyolojinizdeki kırıklıklara, siyasetinizdeki hatalara, hukukunuzdaki eksikliklere ya yüzünüzü çevirir, ya da onları asgari tesirli bir öğe mesabesine indirirsiniz. Akabinde bütün parmakların yöneldiği üst akla hamasetle yüklenirsiniz olur biter.
Ezcümle üst akıl, sahip olduğunuz bir İngiliz anahtarı ya da İsveç çakısı gibidir. Onunla her kapıyı açar, her işinizi tamama vardırırsınız. Sual ne olursa olsun, sizin cevabınız da değişmez, failiniz de. Cevabınızın doğruluğundan şüphe de etmezsiniz, bu cevap çoğu kez sizi yanlış sulara sürüklese de…
Taraftarlarının nezdinde üst aşağı yukarı böyle bir işlevi var. Üst akıl denildiğinde yüzünü ekşiten ve hatta bu ikrah eden karşıtların cephesindeki vaziyeti ise bir sonraki yazıda ele alacağım.