Üniversite öğrencilerine özgürlük

Geçenlerde medyada yer alan bir haberden öğrendik ki, Yüksek Öğretim Kurumu Disiplin Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle, öğrencilere yönelik olarak ‘önleyici okuldan uzaklaştırma’ uygulaması tesis edildi. Disiplin yönetmeliğinin ‘Soruşturmanın Yapılış Şekli’ başlıklı 14. maddesine eklenen yeni bir fıkrada ‘Soruşturmacılar, zaruri gördükleri takdirde, soruşturma süresince, soruşturulan öğrencilerin yükseköğretim kurumu binalarına girmesinin yasaklanması hususunda karar verilmesini disiplin soruşturmasını açmaya yetkili merciden isteyebilir’ dendi. Ayrıca, yükseköğretim kurumlarında izinsiz afiş ve pankart asmak zaten yasakken, izinsiz bildiri dağıtmak da yasaklar arasına alındı.

İlgili yönetmelikteki bu değişiklikler özgürlük teorisi ve hukukun hâkimiyeti açısından gayet problemli. Önce özgürlük açısından bakalım. Üniversitelerin akademisyenlerin ve öğrencilerin kendilerini en özgür hissettiği yer olması gerekir ve beklenir. Üniversitelerde hiç kimse fikirlerinden, siyasî görüşlerinden, hayat tarzından, kıyafetlerinden, başkalarının haklarını ihlâl etmeyen davranışlarından dolayı mağdur edilmemeli. Her çeşit çiçek üniversitelerde açabilmeli, var olabilmeli, yaşayabilmeli. Öğrenciler her konuda görüşlerini serbestçe ifade etme hakkına sahip olmalı. Afişlerle, pankartlarla ve bildirilerle bunu yapabilmeli. İstiyorlarsa forum düzenleyebilmeli. Üniversite idarelerinin bunlarla ilgili regülasyonları bu hakların özüne ve kullanımına esastan bir zarar vermemeli.

Bu bakımdan üniversitelerin çoğunun doğru yani yeterince özgürlükçü bir noktada durduğu maalesef söylenemez. İdareciler, istisnalar dışında, öğrencilerin sadece dersleriyle ilgilenmesini, ortalama tarzları benimsemesini ve yansıtmasını, siyasî pozisyon geliştirmemesini ve siyasî faaliyet yürütmemesini istiyor. Bu amaca uygun olduğunu düşündüğü bir yönetim tarzına başvuruyor. Özgürlüğe zarar verici ‘tedbirler’ alıyor. Meselâ, afiş asılmasını ve pankart taşınmasını idarenin iznine bağlıyor. Toplantı yapılmasını, dışardan davetlilerin gelmesini imkânsız kılacak ölçüde kısıtlıyor. Toplantı duyurularını da mutlaka da izinle yaptırtıyor.

Ancak, bütün bunlar hem amaca ulaşılmasını sağlamıyor hem de özgürlükleri haksız yere kısıtlıyor. Daha garip bir şeye de sebep oluyor: Okullarda marjinal ama örgütlü ve kararlı grupların afiş asma, pankart taşıma ve bildiri dağıtma gibi eylemlerde tekel olmasına katkı sağlıyor. Her üniversitede öğrencilerin ezici çoğunluğu her ne yapacaksa kurumunun kuralları çerçevesinde yapmaya gayret ettiğinden ağır şartları aşıp, gerekleri karşılayıp, tek başına veya grup olarak faaliyet yürütemiyor. Radikal gruplar ise, kuralları zaten takmadığından, ne isterse onu yapıyor. Böylece, radikal gruplar ile üniversite yönetimleri arasındaki niyet dışı dolaylı işbirliği, radikal grupların tekel oluşturmasını sağlıyor. Oysa, doğru olan, afiş, pankart, bildiri gibi şeyleri izne bağlamamak ve kantinler başka olmak üzere birçok panoda bunlar için serbest alanlar açmak.

Bahsettiğim disiplin yönetmeliğine eklenen ‘önleyici okuldan uzaklaştırma’ aynı zamanda hukukun hâkimiyetine aykırı. İlk olarak, bu yaklaşım, öğrenciyi kamu görevlisi gibi görme eğilimini yansıtmakta. Bilenler bilir, memurlukta böyle bir uygulama var. Nitekim, ben de bu düzenlemeden nasiplendim. Ancak, aynı şeyin öğrenciye uygulanması hem yanlış hem anlamsız. Bu, öğrencinin suçu ispatlanmadan adeta suçlu ilân edilmesi anlamına geliyor. Yani, bir anlamda, masumiyet karinesini ihlâl ediyor. Ayrıca, kötüye kullanılmaya çok elverişli. Öğrenciler açısından telafisi zor mağduriyetler doğurabilir. Kaldı ki, bana göre, her üniversitenin kendi disiplin yönetmeliğini kendisinin yapması yerine merkezî bir düzenlemeye gidilmesi de tuhaf ve her merkezileşme gibi özgürlüğe zarar verici. Bununla beraber, YÖK Başkanı’nın bu sözüm ona ‘tedbir’in yönetmeliğe girmesi için üniversitelerin ısrar ettiğini açıklaması, bir adem-i merkezileşmenin üniversitelerde öğrencilere daha fazla özgürlüğü garanti etmeyebileceğini gösteriyor.

Bu satırları okuyan kimi üniversite yöneticileri üniversite idaresinden anlamadığım hâlde ahkâm kestiğimi söyleyebilir. Doğru, idareciliği beceremem, ama idarecileri rahatlatacağına ve özgürlüğü genişleteceğine inandığım öneriler geliştirebilirim. Önleyici okuldan uzaklaştırma denilen garip fikri unutalım. Üniversitelerde afiş asmayı, pankart taşımayı ve bildiri dağıtmayı izne bağlamayalım. Nerelere afiş ve pankart asılabileceğini, bunları yapmayı anlamsız kılmadan, regüle edelim. Buna tahsis edilen yerlerden herkes, her grup serbestçe yararlansın. Tahsis edilen yerlerin dışına asılan afiş ve pankartları görevliler sakin bir şekilde toplasın. Bildiriler ise, istenen her yerde dağıtılabilsin. Göreceksiniz, bunlar yapılınca üniversiteler daha huzurlu ve daha özgür hâle gelecektir. Denemeye değmez mi?

Bu yazı Yeni Şafak Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et