CHP’nin durumu nereden bakarsanız bakın umutsuz. Ana muhalefet partisi CHP, günlerdir bir milletvekilinin Atatürk’ün resmini duvardan indirmediği ve artık Atatürk’ün modasının geçtiğini söylediğini iddia eden Ankara milletvekili Aylin Nazlıaka’yı tartışıyor. CHP bu tartışmalardan önce de, Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun CHP Kurultayında yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik sarf ettiği “diktatör bozuntusu” ifadesi ve “şeref ve namussuz” imalarını tartışmıştı.
Türkiye çok ciddi jeopolitik riskler altındayken ve PKK özyönetim altında bir ayaklanma ve iç savaş çıkarmaya çalışırken, CHP’nin gündeminde bu konular yer alamıyor. CHP İstanbul kuşatma altındayken “meleklerin cinsiyetini” tartışan Bizans’a benzetiliyor. CHP sadece tartışma konularıyla değil, mavilere yeşillere bölünmüş hizipçi yapısıyla da Bizans’a benziyor.
Deniz Baykal’ın kaset komplosuyla devrilmesinden sonra Genel Başkan olan Kemal Kılıçdaroğlu, aradan geçen zaman zarfında lider olamadı. Üstelik son Kurultay’da karşısında rakip olmamasına rağmen, parti meclisinde ağır bir mağlubiyete uğradı. Alevi hizbi ve belediye başkanlarının etrafındaki hizipler, Kılıçdaroğlu’nu hareket edemez hale getirdi.
Güvensiz ve Umutsuz Genel Başkan
Kendisi bir komplodan sonra Genel Başkan olan her isim gibi Kılıçdaroğlu da herkese güvensizlik besleyen bir siyasi figüre dönüştü. Bütün parti içi demokrasi söylemlerine rağmen, parti içinde bir demokrasi olmadığı ve Kılıçdaroğlu’nun kimseyi dinlemediği artık parti etrafında açıkça konuşuluyor. İşin kötüsü Kılıçdaroğlu’nun bu güvensizliği, inançsızlığı ve moralsizliği gözle görülür hale gelmiş durumda. Kurultay’daki, parti grubundaki ve medyadaki konuşmaları artık parti teşkilatına ve tabanına umut vermiyor.
Jeopolitik risklerin, kimlik tartışmalarının, terör problemlerinin arttığı ve halkın merkez-kaç siyasetten uzaklaştığı bir dönemde, CHP’nin önü pekâlâ açılabilirdi. Türkiye’nin demokratik merkezi güçlendirmeye ihtiyaç duyduğu bir zamanda, CHP’nin kimliksizleşmesi ve Genel Başkanının ciddiye alınmayan bir siyasi aktöre dönüşmesi tedirginlik verici.
Kılıçdaroğlu, ‘Yeni CHP’ söylemiyle oluşturduğu umut havasını ve ‘Yeni Ecevit’ arzusunu karşılayamadı. Bugün itibarıyla Kılıçdaroğlu, CHP için bir umutsuzluğu temsil ediyor. 1970’lerin ‘Umudumuz Ecevit’ sloganındaki iyimserlik, bugün ‘Umutsuzluğumuz Kılıçdaroğlu’ kötümserliğine dönüşmüş durumda. CHP’deki umutsuzluk Kılıçdaroğlu’nu aşarak ‘Umutsuzluğumuz CHP’ havasına dönmek üzere…
‘Umutsuzluğumuz CHP mi?’
CHP çok esaslı bir değişim, dönüşüm yaşamak zorunda. Bu sadece geçmişle hesaplaşmak anlamına gelmiyor, geleceğe yönelik bir program oluşturmak ve partiyi aşağıdan yukarıya inşa etmek anlamına da geliyor. Bu bağlamda CHP’nin problemini teşhiste herkes birleşiyor. Lakin CHP içinde bunu yapabilecek bir aktör veya hareket yok. Özal’ın ölümünden sonra merkez sağda yaşanan kriz yaklaşık 10 yıl sürmüştü ve neticede dışarıdan gelen bir aktör Erdoğan ve AK Parti, merkez sağın problemini çözmüştü.
CHP’nin krizi, merkez sağın problemini de aşıyor. Çünkü sadece liderlik veya program meselesiyle değil, toplumla ilişkileri bakımından da aşması gereken engelleri var CHP’nin. CHP’nin problemini büyüten bir şey de CHP’ye yakın medya ve CHP içindeki ideolojik hiziplerin, CHP’yi Türkiye gerçeklerinden koparmasıdır. Aksi halde kendisini Anadolu ve Rumeli Müdafaayı Hukuk Cemiyetinin devamı sayan CHP’de, bir savaş olursa Türkiye’yi değil İran’ı desteklerim diyen bir isim, hala CHP’de kalamazdı.
Yeni Yüzyıl, 09.02.2016
http://www.gazeteyeniyuzyil.com/makale/umutsuzlugumuz-kilicdaroglu-1229