Referandum sonucu bence beklenen gibi oldu.
Geniş kitleler bu Anayasa değişikliğinin anlamını siyaset bilimi doktorası yapmış kimilerinden daha iyi anladı ve yüzde 58 evetle değişimin devamına vize verdi. Türkiye bir engeli daha aşıp yeni bir düzlüğe ulaştı.
Şimdi elimizden geldiğince hızlı bir biçimde bu düzlükte ilerlemeli ama ilerlerken geride kalanları toparlamayı, safları sıkıştırmayı da ihmal etmemeliyiz.
“Evet ama yetmez” demiştik. Evet çıktığına göre şimdi meselenin “yetmez” kısmı üzerinde durmanın zamanıdır.
Gündemde olan yeni Anayasa’da neler olmasını istediğimizi çok konuşacağız. Ama ben daha ilk günden, “neyin olmaması” gerektiği konusunda bir uyarıda bulunmak ihtiyacındayım.
Açıkçası, referandumun hemen ertesinde patlayan başkanlık sistemi tartışmaları beni çok ama çok rahatsız etti.
Gerçi, AK Parti yetkilileri dün bir açıklama yaparak saşkanlık sisteminin gündemlerinde olmadığını söylediler ama doğrusunu isterseniz, gerek Başbakan Erdoğan’ın hemen referandum öncesinde katıldığı bir televizyon programında söyledikleri, gerekse referandumdan hemen sonra Burhan Kuzu’ya yaptığı çağrı ve Burhan Kuzu’nun da iki gündür hararetle basına anlattığı karma başkanlık sistemi projesi “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözünü hatırlatıyor insana. Ve “acaba” diye sorduruyor; acaba başbakan yepyeni bir Anayasa sözü verirken, kafasındaki asıl hedef başkanlık sistemi miydi? Yeni Anayasa’dan asıl murat bu mu? Ve şimdi, daha kesin sonuçlar bile gelmeden yapılan bu açıklamalar başkanlık sistemi için nabız yoklama ve kamuoyu yaratma amacı mı güdüyor?
Burhan Kuzu kollarını sıvayınca, merkezine başkanlık sistemini yerleştireceği, etrafını da birkaç demokratik reformla takviye edeceği bir paketle mi gelecek kamuoyunun önüne?
X x x
Biliyorsunuz; başkanlık sistemi Özal’dan bu yana zaman zaman alevlenen, zaman zaman sönen bir tartışma olarak hep gündemde durdu. Bu sistemin avantaj ve dezavantajları hakkında önyargısız bir tartışma elbette yapılabilir ama ben, bu tartışmayı AK Parti’nin yapmasından ve bu yönde bir Anayasa değişikliği yapmaya kalkışmasından daha vahim bir siyasi hata düşünemiyorum.
Düşünsenize; bu halk, temeli 60 yıl önce yanlış çatılmış bir Anayasa’nın cenderesi altında bunalmış. Anayasa’nın temel paradigmalarının değişmesi gerekiyor; vatandaş-devlet ilişkilerine yeni bir bakış; ideolojik devletin temelini oluşturan unsurların temizlenmesi, Kürt etnisitesini inkar politikasının bugünkü Anayasa’da ifadesini bulan maddelerinin değiştirilmesi, bürokratik vesayet kurumlarının kaldırılması, daha ademi merkeziyetçi bir devlet yapısının kurulması gibi her biri birbirinden büyük, birbirinden önemli onca mesele dururken siz kalkıp yürütmeyi güçlendirmeyi amaçlayan bir değişikliği ön plana alıyorsunuz; tartışmayı oradan başlatıyorsunuz. Ve bunu halkın yüzde 42 gibi ciddi bir bölümünün “yürütmenin ölçüsüz güçlenmesi korkusu içinde” hayır oyu verdiği bir sırada yapıyorsunuz…
Bu yangına körükle gitmek değilse nedir?
Bugün aklı başında bir liderin yapması gereken en önemli şey referandumda da ortaya çıkan keskin toplumsal kutuplaşma tablosunu yumuşatmak için çareler düşünmek; korku ve güvensizlikleri dindirmeye çalışmaktır. İki hatta üç coğrafi bölgeye ayrılmış ve birbirini hasım gibi görmeye başlayan bir toplumsal tablo ile karşı karşıyayız.
Yeni bir toplumsal sözleşme metni ortaya çıkarmak istiyorsanız bu tabloyu değiştirmeye ve yeni bir toplumsal mutabakat sağlamaya mı çalışırsınız; yoksa korkuları daha da azdıracak; güvensizlikleri pekiştirecek ve bölünmüşlüğü kemikleştirecek adımlar mı atarsınız?..
X x x
Açık konuşalım: Bugün Türkiye’nin “yönetemeyen demokrasi” diye bir sorunu yok; dolayısıyla yürütmenin güçlendirilmesi diye bir ihtiyacı da yok. Bu sadece ve sadece sizin meseleniz. İşte sekiz yıldır bu sistemle bal gibi yönetiyorsunuz. Son referandumla siyasetin elini kolunu bağlamayı misyon edinmiş yüksek yargı barikatı da temizlendi. Bu halk, yaptığınız ve yapmak istediğiniz bütün reformlarda arkanızda durdu, destek verdi.
Daha ne istiyorsunuz?
Başbakan Erdoğan referandum öncesi Taha Akyol’un programında başkanlık sistemi konuşulurken “gerekirse referanduma gider geçiririz” diyor.
Peşinen söyleyeyim; eğer bu konuda bir referanduma giderseniz beni saymayın. Ve bu yazdıklarımı da “testi kırılmadan” yapılan bir dost uyarısı olarak ciddiye alın.
Bugün, 15.09.2010