Teşekkürler Recep Akdağ

Dünyada bir salgın hastalık tehlikesini aşırı ciddiye almakla eleştirilen ilk sağlık bakanı bizim bakan galiba…

İnanılmaz bir durum gerçekten.

Şükürler olsun ki bu kez başımızda elindeki bilgileri bizden gizlemeden, bizi çocuk gibi kandırmaya kalkmayan bir sağlık bakanımız var, diye sevineceğimize, adamcağızı işini ciddiye aldığı için, tedbirli olduğu için, sorumluluk duygusu yüksek bir insan olduğu için eleştiriyoruz.

Neymiş; eğer önlem alınmazsa şu kadar kişi ölebilir, diyerek ortalığı telaşa veriyormuş… “Hiç de öldürücü olmayan” bir grip için ille de aşı olun diye tutturuyormuş… Daha ortada fol yok yumurta yokken okul tatil ediyormuş…

Bu arkadaşlar devletin kendilerini aldatmasına, tehlike ne kadar büyük olursa olsun “Sakin olun, endişe edecek bir durum yok, her şey kontrol altında” demesine; kolera salgınlarının paratifo diye yutturulmasına; Çernobil Faciası sonrasında radyasyon tehlikesine karşı tedbir alacağına halkın karşısına geçip radyasyonlu çay içen ve “Bakın ben içiyorum, bir şey olmaz siz de için” diyen bakanlara öyle alışmış ki, ilk defa bir yönetici gerçekleri gizlemeden ortaya koyunca huzurları bozulduğu için sinirleniyorlar.

Hemen söyleyeyim, Recep Akdağ’ı salgın tehlikesinin boyutlarını açıkça ortaya koydu diye eleştirenler, resmen kapalı toplum isteyenlerdir. Böyle bir bilgi ancak, totalitarizmin koyu karanlığında yaşayan en kapalı toplumlarda halktan gizlenebilir. Yıllardır “şeffaf devlet” diye yırtındıktan sonra, şimdi kalkıp halktan ciddi bir salgın tehlikesi içinde olduğunu gizlemeyi savunmak, en basitinden tutarsızlıktır. Bazıları “şeffaf devlet” derken, yalnızca ihalelerde şeffaflığı mı anlıyorlardı acaba? İhalelerin canı cehenneme; kimin kaç para yediğini bilmesem ölmem. Ama yakında kapımı çalacak olan salgını benden gizleyen “şeffaf devlet” olur mu?

X x x

Bir de enfeksiyon uzmanlarının farklı farklı konuşmasından dolayı halkın kafasının karıştığından şikayet eden ve bu kafa karışıklığını önlemenin devletin görevi olduğunu sananlar var.

Bunu söyleyenler, bilimsel gerçeğin açıklanmasını, politik slogan atmakla karıştırıyor galiba. Bilim adamlarının da kalkıp politikacılar gibi, “ya olacak, ya olacak” kesinliğiyle konuşmasını bekliyor. Bilimde her zaman bir kuşku payı vardır. Bilim adamlarını boyuna, ak/kara netliğine zorlayanlar, bunu hiç anlamayanlardır. Bilimsel tartışmada kesin doğrular ya da yanlışlar değil, fluluklar ve belirsizlikler olabileceğini idrak edemeyip bilim adamlarını kesinliğe zorlamak ya da onların “kendi aralarında tartışıp ağız birliği yapmalarını ve sonra da bize sonucunu söylemelerini” istemek en başta kendimize saygısızlıktır. Bilginin sadece bizi ilgilendirdiğine karar verilen kadarını bilmeye, bize iletilmeden önce sansürden geçirilmesine razı olmaktır.

Ben kendi payıma, farklı tezleri dinlemeyi, elimden geldiğince irdelemeyi ve sonuçta kendimle ilgili kararı kendim vermeyi tercih ederim. Eğer bu bir kafa karışıklığına yol açacaksa, gaflete dayanan bir iç rahatlığından çok daha iyi bir kafa karışıklığıdır bu.

X x x

Gelelim, bu aşı kampanyasını “ilaç tekellerinin devletle işbirliği halinde tezgâhladıkları bir oyun” olarak gören “uyanık”lara…

Açık söyleyeyim, bu bizim toplumumuzda oldukça yaygın olan ve kolay kolay iflah olmaz bir hastalıktır.

Biz öyle bir milletiz ki, İstanbul’un neresinde zemin sağlam, neresi çürük diye açıklama yapan deprem uzmanlarını Sarıyer’de kooperatifleri var diye dolandırıcı ilan edip küstürdük. Le Pichon’un erken uyarı sistemini “Uyanık Fransız bize erken uyarı sistemi satmak için palavra atıyor” diye küçümsedik. Ya da Prof. Ahmet Ercan, “Sistemi biz kurabiliriz” dedi diye, hemen kaç milyon dolar peşinde olduğunun hesabını yapmaya kalktık. Şimdi aynı mantık, insanlığa böyle bir aşıyı armağan eden bilim adamlarına ve onları finanse eden şirketlere minnet duyacağına, onları “kâr peşinde koşmakla” suçluyor.

Bazıları kimse para kazanmasın diye ölmeye bile razı olabilir. Ben değilim. Kimin ne kadar kazandığı umurumda değil. Üstelik bu yolda kazanılan paradan daha kutsal bir kazanç da düşünemiyorum. Hatta çok kazansınlar da bundan sonraki ilaç Ar-Ge’leri için daha çok motive olsunlar istiyorum.

Sonuç olarak;

Sayın Akdağ’dan ve kritik görevler yapan bütün diğer yöneticilerimizden ricam şu:

Lütfen bu eleştirilere aldırmayın. Biz gerçeği, bütün fluluklarıyla birlikte öğrenmek, tereddütlerinizi, endişelerinizi duymak ve bu bilgiler ışığında kendi hayatlarımızla ilgili kararı kendimiz vermek istiyoruz.

Ondan sonrası bizim bileceğimiz iştir. İster vesveseli davranıp aşırı tedbirler alırız; istersek “Alnımıza yazılan neyse o olur” der otururuz.

Şunu memnuniyetle ifade etmeliyim:

Ben ilk defa bu krizde kendimi bir üçüncü dünya ülkesi vatandaşı gibi hissetmiyorum. İlk defa, devletin asli görevini yapmak için çabaladığını, benim hayatımı ciddiye aldığını hissediyorum. Kendimi bir Amerikalı ya da Avrupalı kadar güvende hissediyorum.

Bu güveni duymamı sağladığı için de Sayın Recep Akdağ’a teşekkür ediyorum.

Bugün, 01.11.2009
 

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et