Tembel Toplumları Bekleyen Tehlike; Etik Yozlaşma – Yavuz Selim Erfidan

Tembel toplumlar, toplumca çözmesi gereken sorunları çözmesi için, daha sonra çok daha büyük sorunlar yaratacak olan bir otoriteye sığınan toplumlardır. Onları bu sarmalın içerisinden çıkarıp kurtaracak cürreti göstermekten sürekli geri durdukları için de sürekli sorun yaratan o otorite ile sorun çözmeye çalıştığını zannederler ancak sorundan başka bir şey üretmezler. Bu otorite siyasal anlamda tahmin edebileceğimiz üzere devlettir. Varlığını anlamak için ortaya koyduğumuz teorilerden bu zamanlara kadar devlete belli görevler verdik ancak modern zamanlarda devletin sorumlulukları her zamankinden çok daha geniş, bireyin ve toplumun sorumlulukları ise her zamankinden çok daha dar durumda. Bu bireyin ve toplumun üstlenmeleri gereken sorumluluktan kaçmalarına ve ne yazık ki ahlâkî bir yozlaşmaya yol açıyor.

Modern dünyada insanlar kadim zamanlardakinden çok daha fazla imkan ve etkiye sahip. Eskiden sadece bir para birimi varken şimdi bir devletin içinde bile onlarca para birimi ile mübadele yapılabiliyor. Eskiden ufak bir ilçede belli sayıda iş kolu varken şimdi her gün yeni bir meslek çeşidiyle karşılaşıyoruz. Hatta eskiden okur yazar sayısı konuşulurken şimdi üniversite okumayan insan sayısını konuşuyoruz. İşte tembel toplumlarda her gün genişleyen bu insan faaliyeti aynı zamanda her gün genişleyen devlet demek oluyor. Öyle ki okuyanlarımızın tamamı devlet katında bir makam peşindeyken, yeni iş ve ihtiyaçlarımızın hepsi de devlet tarafından çözülmesi gereken birer sorun gibi görülüyor.

Peki insanlarımızın karşılaştığı her sorun siyasal otorite tarafından çözülmesi gereken, onun sorumluluk alanında olan bir konu mu? En basit yoldan örneklendirecek olursak asgarî ücret uygulaması bunun bir örneği. Ve ne yazık ki sıkı bir asgarî ücret savunucusuysanız aynı zamanda tembel toplumun da sıkı bir taraftarısınız demektir. Piyasa içerisinde pek çok farklı maddi miktara çalışacak insan varken asgarî bir ücret belirleyip önemli sayıda insanın işsiz kalmasını göz yummak tam da tembel toplumların gösterebileceği türden bir çözüm önerisi. Bu aynı zamanda “sorunlarımızın çözücüsü devlet” fikrinin temelini atarken bir yandan da size vergilendirme yoluyla önemli bir külfet de demektir. Yakın zamanda yine bir problemimizin çözümü olarak siyasal otoriteyi gördük ya da siyasal otorite “açılın ben devletim” dedi ve tanzim satış noktalarını kurdu. Peki sonuç: ucuza aldığımızı sanmamızı istedikleri ürünler için normal satışlarda maliyete eklenen kalemler eklenmedi. Yakıt, eleman ücreti, kira gibi bedelleri ödeyen manavlardan daha ucuza mı aldık, hayır. Bu kalemlerin her birini vergi yoluyla ödedik. Aslında anlamamız gereken gayet basit, bedava diye bir şey yoktur ve elbette devletten talepte bulunduğunuz her türlü hizmet için de bir bedel ödersiniz. Devletin büyümesinden sonra bize attığı en büyük yalanlardan birisi “bedava” kelimesidir. Bu kelimenin anlamının gerçekte bir karşılığı yoktur. Aslında unutmamanız gereken şey ise bize her imkânı sunabilecek kadar büyük bir devletin hepsini geri alabilecek kadar da büyük olduğudur. Tembellik göstermeyip sorumluluklarının farkında olan bir toplum asgarî ücret ve yüksek fiyattaki gıda ihtiyaçlarının çözümünü toplumsal bir reaksiyonla çözerdi. Ancak tembel toplumlar bu sorunları çözümünü devlete bırakır ve çözüldüğünü zannederek gözünü kapatır.

Etik yozlaşma da büyük bir devlet –şüphesiz devlet hep büyük olmak ister ama bunda toplumun tembelliğinin de katkısı vardır- ve tembel toplumda -şüphesiz toplumun tembelleşmesi için de büyük bir devlete ihtiyaç vardır- kendini gösterir. Sorumluluklarını görmezden gelen bireyler, ufacık sorunların çözümü için bile o konuda bir var olan bir otoriteye, otorite yoksa da derhal oluşmasına ihtiyaç duyar. Yollarda gördükleri çöpleri çöpe atmayan bireyler tembel toplum tarafından ahlâkî bir yozlaşmaya uğrayan bireylerdir. Onların algoritmaları şu şekilde çalışmaktadır: “çöplerin toplanması için x kurumuna vergi vermekteyim, o halde çöplerin toplanması x kurumunun işidir, çöplerin toplanması x kurumunun işi ise benim işim değildir.”

Esasında burada mantıksal bir hata yoktur ve haklısınızdır da. Ama çileli ve pis bir yol vardır. Her gün o çöpleri görmenize rağmen bu işin o kurumun işi olduğuna dair kendinizi ikna etmekten başka bir şey yapmazsınız. Aslında bu kurum devlet olmasa ortada bir problem kalmaz. Çünkü o size bu işi çok düşük miktara ve sizin iyiliğiniz için yaptığına inanmanızı ister ve işini yapmadığı takdirde akdinizi sonlandırmanıza imkân tanımaz. Ne yazık ki ahlâkî yozlaşma farklı alanlarda kendini gösteriyor ve bazen yozlaşan çok müreffeh toprakların çok müreffeh insanları olabiliyor. Aynı örneği şiddet üzerinden de verebiliriz. Pek çok habere konu olan şiddet videolarında birine şiddet gösteren zorbayı izleyen insanlar görürsünüz. Ve onlara üzerlerine düşen ahlâkî sorumluluğu yerine getirmedikleri için kızarsınız. Ancak yanılıyorsunuz. Onlar vergi vererek bu sorumluluklarını yerine getirdiklerinden oldukça emindir. Bu işe karışmazlar ve onların yerine bu işe karışacağını söyleyen devleti beklerken de kavganın seyrinin tadını çıkarırlar.

Devletin etkisinin az olduğu yerler gelişmiş ülkelerdir. Ancak ahlâkî yozlaşma devletin etkisinin az olmasıyla ortadan kalkarken her gelişmiş memlekette yoktur denemez. O, devletin etkisiyle alakalıdır. Bir köyde devletin varlığı çok fazla hissedilmeyeceği için, bir çöp yığınına ya da bir şiddet eylemine ahlâkî bir tepki görmek çok daha mümkündür. Onlar sorumluluklarının farkındadır ve bunları yapmak için bir otoriteye ihtiyaç duymazlar. Bunu yapmak için okul okumazlar. Yalnızca devlet tarafından aldatılmış ve tembelleşmeye mahkum edilmiş bireyler değildirler. Hatta aralarından okul okuyanları devletle çok fazla tanıştığı için, geldiği yerlerden farklı bir biçimde devlet tarafından atanmak isterler ve bunun için hile yapar, torpil bulurlar. O kadar ki bazıları bir bakanın çocuğuyla beraber, vatandaşlarının bayramlarını kutladığı sosyal medya gönderilerinin altına, atanmak istediğini yazan yüz binlere dönüşüverirler. Tembelliğe meydan okuyan toplumlara yakın tarihten örnek verebiliriz. 2016 yılında ağzımızı açık bırakan bir dış haberle karşılaşmıştık. İsviçre’de emeklisi, işsizi, okuyanı, çalışanı herkese temel gelir ödemesi olarak 2200 euro aylık gelir referandumla oylanmıştı. Aradan belli bir süre geçmesine rağmen hala sohbetlere konu olan bu referandumda çıkan sonuç vatandaşımız için çok daha şaşırtıcı olmuştur. %78 ile hayır çıkan sonuçlarda İsviçre bu alanda tembel bir toplum olmadığını göstermişti. Darısı bütün vatandaşlarımızın zihnine.

Naftalin Dergisi, 24 Ağustos 2019

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et