Tasada birlik

Doğanın yasaları acımasızca sürdürüyor hükmünü.

Yerin yedi kat dibinde 15 milyon yıldır sürüp giden o menhus sıkışma sonucu biriken büyük enerji bir kez daha patladı yeryüzünde ve ayaklarımızın altındaki toprağı bir kez daha yırttı. Van ve Erciş bu yırtılmanın şiddetiyle sarsıldı.

Yine yüzlerce ölü… Yine binlerce yaralı… Yine bütün Türkiye’de acı ve gözyaşı…

Ama farklı olan şeyler de var.

x x x

17 Ağustos’tan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak demiştik hep.

Gerçekten de bu defa hiçbir şey eskisi gibi görünmüyor.

Ekranlar yine acıdan kavrulan insanların görüntüleriyle dolup taşıyor. İnsanlar yine enkaz başında çırpınıyor, yine insan enkazları çıkıyor bina enkazlarının altından.

Ama Van’dan ulaşan haberler 17 Ağustos felaketinden herkesin belli bir ders çıkardığını ortaya koyuyor.

Artık daha tecrübeliyiz.

Geçen defa ilk iki gün ortada görünmeyen devlet, bu kez depremden birkaç saat sonra ulaştı bölgeye.

17 Ağustos’ta esamesi okunmayan, depremin üçüncü gününde bile hâlâ “tatilden dönemeyen” sivil savunma ekipleri çoktan işbaşı yaptılar.

Askerler daha ilk andan itibaren yola koyuldu. Depremin üstünden birkaç saat geçmemişti ki, deprem bölgesinin üzerinde askeri helikopterler uçuyor, Mehmetçikler enkaz altında bekleşenleri gün ışığına çıkarmak için uğraşıyor, askeri araç konvoyları, ambülanslar Van yolunda ilerliyordu.

Van devlet hastanesi anında toparlanıp yaraları sarmaya başlamıştı.

Türkiye’nin dört bir yanından kurtarma ekipleri depremin üstünden birkaç saat geçmeden uçaklara atladılar. Sivil Koordinasyon Merkezi yardım bekleyenlerle yardım etmek isteyenleri buluşturmak için hiç vakit kaybetmeden harekete geçti. Sivil toplum örgütleri de geçen defadan çok daha tecrübeli ve bilinçli.

AKUT bu defa daha geniş imkânlar ve daha büyük bir kadroyla kolları sıvadı.

Kızılay bile başka bir Kızılay bu defa. Daha ilk geceden, delik deşik çadırlar yerine kış çadırlarını kurmaya başladı, depremzedelerin karnını doyurmayı başardı. Evet, çadır sayısının yetersizliği konusunda yine şikâyetler var ama tablo 1999’un Kızılay’ı ile kıyaslanabilir gibi değil.

Açıkça görülüyor ki, şu anda Van’da enkaz altında hayata dönmeyi bekleyenler, 17 Ağustos’un kurbanlarından çok daha şanslı.

x x x

Hatırlar mısınız?

17 Ağustos depreminden sonra şunu fark etmiştik hep birlikte. Türkiye’nin deprem felaketini iliğinde kemiğinde hissetmesi için, demek ki İstanbul’da deprem olması gerekiyormuş demiştik. O zamana kadar Anadolu’yu yıkan, Anadolu halkını acıyla kavuran depremler “uzaklarda bir yerlerde” yaşanan felaketlerdi. Acı bize değmiş geçmiş, ama asla bizimle özdeşleşememişti.

Ama bu defa farklı bir ruh hali var bütün Türkiye’de. Belki de ilk defa, “uzaklarda yaşanan” o felaketi içimizde hissetmeyi, enkaz altında kurtarılmayı bekleyen o insanlarla özleşmeyi, onların acılarını ortak acı ve ortak kader haline getirmeyi becerebiliyoruz. Bugün Vanlı kardeşlerimizle birlikte enkazların başında nöbet tutuyor; milletçe televizyon başında Van’ın hava raporlarını izliyor; onlar üşüdükleri zaman biz de sıcak yataklarımızda ısınamıyor; Azra bebeğin kurtuluşuna hep birlikte sevinç gözyaşları döküyoruz.

Sanırım, 1999’dan bu yana yaşadığımız en büyük değişiklik de bu…

Bu, gerçek anlamda “toplum” olmayı başarabilmektir.

Bugün tasada böyle yürekten birlik olabilenler, yarın sevinçte, kıvançta da birlik olabilirler, olacaklar da…

 

Bugün, 26.10.2011

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et