SAVAŞLAR, çatışmalar, baskı, zulüm ve ekonomik sorunlar, milyonlarca insanı ülkelerini terk etmeye ve sığınacak, güvenli bir yer aramaya itiyor. Birleşmiş Milletler Küresel Eğilimler Raporu’na göre 2014 yılı sonunda zorla yerinden edilmiş insan sayısı, tam 59,5 milyon kişi. Bu şimdiye kadar dünyada kaydedilmiş en yüksek düzey. Yerkürede yaşayan her 122 kişiden biri mülteci, yerinden edilmiş ya da sığınmacı durumunda. Bu bir ülkenin nüfusu olsaydı, dünyanın en büyük 24’üncü ülkesi olacaktı. Suriye’deki savaş dolayısıyla Türkiye’ye gelen mülteciler, hayatımızın bir parçası oldular.
Ancak mülteciler konusunda diğer alanlarda olduğu gibi ekonomi alanında da kamuoyunda genel bir endişe ve hoşnutsuzluk hali hâkim. Türkiye 2,2 milyon Suriyeli mülteciye geldiklerinden bugüne Dünya Bankası hesaplamalarına göre 5,37 milyar euro harcadı. Kendi sınıfındaki hiçbir ülkenin göze alamayacağı bir mali yükün altına tek başına girdi. Bu çok büyük bir miktar olmasına rağmen Türkiye’nin mali sürdürülebilirliği ve mali disiplininde bir bozulma gerçekleştirmedi. Türkiye’nin mülteciler için harcadığı yıllık 1,5 milyar dolar, kabaca, 800 milyar dolarlık GSMH’sının yüzde 0,2’sine denk gelmektedir.
Yani Yeni Türkiye mali kriz yaşamadan bu yükün altından kalkabilmiştir. Gerçekten bu insanlar Türkiye ekonomisi için bir tehdit mi? Dünya ekonomisinin 2008 sonrası Büyük Durgunluk’u tam olarak atlatamadığı, üzerine Yunanistan ve AB krizi yaşadığı, son iki yılda ise Çin ekonomisinin yavaşlamaya girdiği bir dönemde Türk ekonomisi 2013 yılında yüzde 4,3, 2014 yılında ise yüzde 2,9 büyümeye devam etti. Bu büyüme oranlarına ulaşılmasında mültecilerin de payı olmuştur. Şu genel kabul gören bir yaklaşımdır ki göçmenler var olma mücadelesi veren, riskten çekinmeyen, hırslı, mücadeleci ve girişimci insanlardır. Suriyeli mülteciler arasında da eğitimli, beceri sahibi ve girişimci insanlar mevcut. TOBB’un verilerine göre Suriyeliler, son 2,5 yılda 2 bin 500’ün üzerinde şirket kurmuş durumdalar. Başta gayrimenkul sektörü olmak üzere, toptan ticaret, tekstil atölyesi, lokanta, pastane ve market yatırımlarına imza atan Suriyeliler şimdiden ekonomik büyümeye ve istihdama destek veriyorlar. Halep gibi ekonomisi canlı şehirlerden birçok Suriyeli tüccar, ticari faaliyetlerini Türkiye’nin güneyindeki şehirlere taşımış ve bölgeyle sınır ötesi ticareti arttırmışlardır. Orta ve uzun dönemde tüccar Suriyeliler, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri ile ekonomik ilişkilerimizin gelişiminde önemli rol oynayabileceklerdir.
Mültecilerin yoğun bulunduğu şehirlerde, Türk işçiler Suriyelilerin işlerini ellerinden aldığını ifade ediyor. Ancak bu çoğu durumda geçerli değil. Çünkü araştırmalara göre, Suriyeliler, genelde yöre halkının çalışmak istemediği işlerde çalışıyor ve böylece yörenin vasıfsız işgücü talebini karşılıyorlar ya da kendi işlerini kuruyorlar. Suriyelilerin düşük ücretli ve vasıfsız işgücü gerektiren sektörlerde istihdamı, diğer taraftan, yerel halkın bir kısmının daha üst gelir düzeyindeki işlerde istihdamının önünü açmış durumda. ABD gibi ülkeler göçü, ülkelerindeki iş olanaklarını arttıran yollardan biri olarak görürler.
Göçmenler, bunu öncelikle girişimci olarak kendi işlerini açma vasıtasıyla gerçekleştirirler. İlave olarak, mülteciler işçi oldukları gibi aynı zamanda da “tüketici” dirler. Kazançlarını istifleyip ülkelerine kaçırmaktan ziyade mal ve hizmet satın alarak ekonomide para döngüsünü arttırmakta, ekonomiyi desteklemektedirler. Tüketim artışı, işletmeleri daha karlı hale dönüştürerek yeni yatırım ve istihdam imkânları yaratabilmektedir. Suriyeli mültecileri sadece bir yük, bir sorun olarak görmeyi bırakıp, orta ve uzun vadeli bir stratejik bakışla onların potansiyellerine odaklanmalıyız. Bu insanlar Bölgesel Üs olma hedefine sahip Türkiye’ye ve Türk ekonomisine ciddi katkılarda bulunabilirler. Dünyanın en büyük ekonomisinin bir göçmen ülkesi olması çok da sürpriz değil. Aslında Türkiye’de bir göçmenler ülkesi değil midir? Çoğumuzun ataları imparatorluğun farklı coğrafyalarından Anadolu’ya göç etmedi mi?
Yeni Yüzyıl, 26.11.2015