Suriye’de üçüncü seçenek

SURIYE krizi, dış politikayı gündemde tutuyor. Türkiye sınırlarını ısrarla ihlal eden Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi, meselenin ehemmiyetini bir kez daha vurguladı. Rusya’nın Gürcistan’da başlayıp Ukrayna’da devam ettiği “hibrit savaş” anlayışı, ABD’nin Ortadoğu’da bıraktığı boşluk ve İran’ın teşvikleriyle Suriye’ye taşındı.

Rusya Nerede Duracak?

Rusya konvansiyonel ordu ve savaş anlayışını terk ederek hava kuvvetleri, istihbarat, özel kuvvetler ve milislerin bileşimiyle siyasi amaçları, resmen savaş ilan etmeden zorla hayata geçirmeyi hedefliyor. Rusya Suriye’de de bu yöntemle sonuç almayı deniyor. Şimdiye kadar küresel ve bölgesel hiçbir güç Rusya’nın karşısına çıkmamıştı. Elbette bu stratejinin gelip dayanacağı bir sınır olacaktı. Suriye, bu sınır olabilir. Çünkü Rusya, Suriye ile Sovyet arka bahçesinin dışına çıkmış oluyor. Peki Rusya ve İran, Suriye konusunda neden bu kadar ısrarlı? Sadece jeopolitik çıkarlar dolayısıyla mı? Galiba meselenin jeopolitiği aşan boyutları var. Rusya ve İran, çok da uzak olmayan tarihlerde rejim değiştirmiş ülkeler. Rejim değişikliklerini takiben tarihi jeopolitik anlayışlarına geri döndüler. Ancak her iki ülkedeki rejim değişikliğinin tamamlandığı söylenemez. Bu itibarla bölgedeki her türlü rejim değişikliği her iki ülkede de, kendilerini etkileyebilecekleri endişesiyle reaksiyon yaratıyor. Arap Baharı ile başlayan değişim dalgası, Rusya ve İran’da bu bakımdan da ciddi endişe doğurmuştu.

Türkiye, Batıyı Zorluyor…

Türkiye, soğuk savaşın dış politikadaki vesayetinin dışına çıkarak ve risk alarak Rusya ve İran’la yakın ilişkiler kurmak için olağanüstü gayret sarf etti. Hatta bu yüzden Türkiye, Batı dünyasından kopuyor, eksen kayması içinde şeklinde kampanyalara maruz kaldı. Türkiye ve AK Parti bu kampanyalara rağmen, Rusya ve İran ile ilişkilerini geliştirmeye devam etti. Ortaya çıkan problemlerin ilişkileri bozmasına izin vermeyecek bir esneklik gösterdi. Rusya ve İran’la Türkiye’nin karşı karşıya gelmesi bu bağlamda anlam kazanmaktadır. ABD’nin Pasifik’e öncelik vererek Ortadoğu’dan hızlı ve iyi hesaplamadan çekilmesi, bölgede ciddi bir güç boşluğu doğurdu. Bu boşluk Irak ve Suriye devletlerinin çöküşüyle büyük bir girdap yarattı. Bu girdap, bölgesel aktörlerin arasındaki rekabeti vekalet savaşları boyutuna taşıdı. Türkiye, baştan beri bu rekabetin bölgesel işbirliği ve dayanışma içinde çözülmesi için çalıştı. Türkiye’nin küresel müttefikleri de ne yazık ki, bu konuda Türkiye’ye ve bölgeye yardımcı olmadılar. Hatta bazı tercihleriyle bölgede acaba kaos mu istiyorlar sorusunun sorulmasına yol açtılar.

Zaten küresel aktörler istese dahi bölgenin birbirinden çok farklı rejimlerinden bir akort tutturmak çok zordu. Türkiye, bütün bu süreç boyunca “yumuşak güç” kullanarak bir şeyler yapmaya çalıştı. Artan çatışmalar karşısında bunun yeterli olmayacağı ortadaydı. Bu dönem zarfında Türkiye vesayetçi yapılarla, Gezi, 17-25 Aralık, PKK’nın terörüyle uğraştı. Türkiye bu problemlere, kara propaganda ve tehditlere rağmen Ortadoğu ve Suriye denkleminden çıkmayı reddetti. Türkiye’nin denklemde kalması, Esed rejimi veya benzeri bir diktatörlükle DAİŞ terör örgütü arasında bir tercih yapılmasını zorlayan ikili mantık karşısında Suriye demokratik muhalefeti veya ılımlı muhalefet seçeneğinin de denkleme girebilmesi anlamına geliyordu. 1 Kasım genel seçimleri, Türkiye’de bu seçeneğe güç veren bir siyasi irade ortaya çıkardı. Türkiye şimdi üçüncü seçenek ile kendi milli menfaatlerini telif eden bir Suriye politikası yürütüyor. Rusya ve İran’ın rahatsız olduğu Türkiye’nin politikası, Batıyı bir tercih yapamaya zorluyor.

Yeni Yüzyıl, 26.11.2015

http://xn--yeniyzyl-b6a64c.com.tr/makale/suriyede-ucuncu-secenek-218

Bu Yazıyı Paylaşın

BU YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZAR PROFİLİ

SON YAZILAR

bizi takip edin
sosyal medya hesaplarımız

0BeğenenlerBeğen
0TakipçilerTakip Et
1,714TakipçilerTakip Et