Demokrasinin kusursuz bir yönetim biçimi olduğu inancı pek yaygın. O kadar ki demokrasi bir tür kutsallık kazanmış durumda. Oysa demokrasinin de kusurları var. Demokratik siyaset de bazen toplumlara zarar verebilir. Bu hakikatin birçok önemli örneği mevcut. Yakın geçmişte karşımıza çıkan güncel bir örnek büyük şehirlerde su fiyatlarında indirim yapılması. İzmir’de su fiyatları indirildi. Ankara’da da. İstanbul’da bu yönde vaatler vardı. Her iki aday da su fiyatlarında indirim yapma vaadiyle oy toplamaya çalıştı. Gel gör ki akıl, mantık ve realite su fiyatlarının indirilmesini değil artırılmasını gerektiriyor. Durun, hemen kızmayın, önce yazıyı okuyun, sonra kızacaksanız kızın.
“Suya ulaşmak bir insan hakkıdır” , “herkesin temiz ve yeterli suya ulaşma hakkı vardır” gibi iddialı laflar, ancak negatif hak kavramı bağlamında bir anlam ve değer taşır. Bu, şu demektir: Suya ulaşmak isteyen insanlar başka insanlar tarafından keyfî ve haksız biçimde bunu yapmaktan engellenmemelidir. Yani, kısaca, su hakkı, o hakka sahip olan kişinin o hak için veya o hak çerçevesinde yapmak istediğini yapmasına mani olunmamasıdır. Bu, mani olabilecek kimseleri, bunu yapmama negatif yükümlülüğü altına sokar. Oysa yukardaki sözlerle ima edilen şey, insanlara suyun onlar dışındaki birileri tarafından sağlanmasıdır. Başka bir deyişle burada negatif bir hak değil, yanlış ve saçma bir adlandırmayla bir pozitif hak yani hak sahibi öznenin suya (aslında suyun ona) ulaşması için başka öznelerin bir pozitif yükümlülük altına girmesi söz konusudur.
Su, ‘sudan bir mesele’ değil. Bu gidişle ‘sudan bir mesele’ tabiri de ortadan kalkacak. Aslında su her zaman önemliydi ama gelecekte daha önemli olacak. Bunun nüfus artışı, iklim değişikliğinin suyun likit değil gaz hâlinde bulunacak miktarını artıracak olması, tabiatta kendiliğinden veya insan marifetleriyle su kirlenmesinin artması gibi nedenleri var. Ayrıca, mesele sanıldığından çok daha karmaşık. Meselâ, yer altı sularının nasıl paylaşılacağı, suyun özel bir emtia muamelesine tabi tutulup tutulamayacağı gibi birçok zor konu bize göz kırpıyor. Son olarak, iktisattan habersiz biri ile su hakkında konuşmak abesle iştigalden öteye geçmeyebilir.
Su olağan şartlarda üretilen bir mal değil. Tabiatın varlıklarından biri. Miktarı sabit, ne artıyor ne de azalıyor. Ama hep sıvı hâlinde olmadığı gibi, her zaman insan cinsinin kolayca erişebileceği yerlerde de bulunmuyor. Esas olarak gökten iniyor. Toprağın altına geçiyor veya nehirlerle denizlere, okyanuslara akıyor. Çok yağmur alan bir yerde haneler ev çatılarına kuracakları düzeneklerle yağan suyu toplayıp kullanabilir. İlk bulan (su tarafından bulunan) onlar olduğu için su da onların olur. Keza küçük kırsal yerleşim yerlerinin sakinleri etraftaki su birikintilerinden yararlanabilir, tarihte uzun zamandır olduğu gibi kolay çıkartılabilir, yer altı sularını kullanabilir. Bir su kaynağına yakın bir yerde yaşayan hane için su kendisine beşeri dünya dışından ihsan edilen bir nimettir. Ancak, büyük ve daha da büyüyen şehirlerde bu düşünülemez. Bir nimet olan suyun bir hizmetle insanlara ulaştırılması gerekir. Bu hizmet suyun toplanması, damıtılması, dağıtılması, atık suyun tekrar toplanması ve arıtılması gibi birçok işlemi içinde toplayan bir zincirdir. Gökten inen su bedava verilen nimet olabilir ama onun hizmete dönüştürülmesi bir imalattır (üretimdir). Her adımı iktisadi yatırım ve iktisadi işletmecilik gerektirir. Evlerimizde musluk suyu bulunmasının, sadece suyun kendisinin fiyatlandırılmasından oluşmayan bir maliyeti vardır ve bu maliyetin bir şekilde karşılanması gerekir. Kim tarafından? İki yolla: Ya suyu tüketenler (tüketiciler) ya da başkaları (yan komşum, beni sevdiği için Sabancı holding, yaşadığım mahallenin muhtarı, belediyesi, su bakanı, Başbakan veya Cumhurbaşkanı) tarafından. Başka bir yol, bu fani dünyada mevcut değil. Adalet, hakkaniyet ve iktisadi mantık, suyun bedelinin suyu kullananlar tarafından karşılanmasını gerektirir. Su kullanımında ve dolayısıyla su sunma hizmetinde etkinlik ancak böyle sağlanabilir. Ne var ki Türkiye’nin devletperest siyaset ortamında o çizgi de bu çizgi de bu iktisadi realiteyi ortadan kaldırma peşinde. Bunu da insanlara iyilik sanıyorlar. Bu yüzden su fiyatlarının artırılması gerekirken, indiriyorlar, indirmeyi vaat ediyorlar. Bunun insanlara faydası olabilir mi? Belki bir miktar ve kısa vadede. Ama orta ve uzun vadede çok zarar verir. Su fiyatı ile benzin fiyatı arasında bir fark yoktur. Kıt olan ve talebi arzını aşan her şeyin fiyatı yüksek olacaktır. Daha az tüketilmesi istenen her şeyin de fiyatı artırılmak zorundadır. Ben dediğim için değil, Tanrısal bir irade olduğu için. Evet, yanlış okumadınız, bu kadar iddialıyım.
Su fiyatları artırılsın deyince birilerinin hayretten kafasını tavana vuracağının farkındayım. Zaten biraz da böyle olması için bu kadar açık ve net yazıyorum.
Evet, su bir emtiadır. Fiyatlandırılabilir, kim tarafından ne kadar kullanıldığı tespit edilebilir ve bedeli kullanana ödettirilebilir. Bu bakımdan meselâ, havadan farklıdır. (Kaldı ki havada da aynı noktaya doğru gidiyoruz) Su kıt maldır. Herkes her an istediği miktarda suya sahip olamaz. Bedelsiz hiç olamaz. Suyun meskenlerde yaşayan insanlara ulaştırılması da bir iktisadi hizmettir. O da fiyatlandırılmak zorundadır. Fiyatı ödenmezse sunulamaz. Su da her kıt mal gibi piyasa emtiasıdır. Bu yüzden özelleştirilebilir. Zaten her yerde kısmen özelleştirilmiştir de. “Hamidiye deyince herkes susar” ama İBB işletmesi olan Hamidiye suları nedense her hafta benim evime ücretsiz 3 damacana su teslim etmiyor. Ev musluğundan akan su da bedava akmıyor. Her ay herkes gibi bir su faturası ödüyorum. Yani aslında su satılıyor, bir fiyatı var, satış kısmen özel sektör daha ziyade belediyeler tarafından yapılıyor. Seçim vesilesiyle adaylar musluk sularının fiyatını indirmeyi vaat ediyor. Gerekçe halka, daha çok da fakirlere hizmet.
Gerçekte olan ise, uzun vadede tüm halka zarar vermek ve kısa vadede ise fakirlere değil zenginlere ‘kıyak’ geçmek. Nasıl mı? Şöyle: İnsanların gelir seviyesi ile su tüketimi arasında bir ilişki var. Zengin daha fazla, fakir daha az su tüketiyor. Su fiyatı düşünce, muhtemelen fiyatı ne olursa olsun aynı miktarda su tüketecek olan zenginlerin tükettiği suya daha az para ödemesi sağlanıyor. Yani asıl hizmet zengine. Biraz iktisat mantığı takip edilse, hiç olmazsa kademeli fiyat uygulanabilir. Örneğin 10 metreküpe kadar kullanımda her metreküpe x fiyatı uygulanırken miktar ikiye, üçe katlandıkça fiyat 2x, 3x olabilir. Bu durumda zenginler bir taraftan tüketimi azaltabilir, öbür taraftan azaltmasa bile kıtlığı artırılan bir mala daha yerinde bir ücret öder. Ne yazık ki devletperest siyaset kafası bunu görmeyi engelliyor.
Evet, su meselesi ciddî bir meseledir. Popülizme ve, affedersiniz, işkembeden atmaya gelmez. Doğru olanı yapmazsak fakir-zengin herkese, hepimize, hatta tüm insanlığa ağır bedel ödetir. İktisadî miyoplar görmese de, göremese de bu böyle.