Ünlü kurbağa deneyini bilirsiniz. “Laikçiler” o kadar sever ve o kadar çok anlatır ki, mutlaka siz de duymuşsunuzdur.
Hani şu, şeriatın kimseyi uyandırmadan, yavaş yavaş geldiğini, insanların onun geldiğini ancak iş işten geçtikten sonra fark ettiğini anlatmak için örnek verilen deney…
Kurbağa sıcak suya atıldığında refleksif bir hareketle zıplayıp çıkıyor sudan. Ama ılık su dolu bir kaba konup su yavaş yavaş ısıtıldığında kurbağada hiçbir hareket görülmüyor. Refleksleri köreliyor ve fark etmeden haşlanıyor.
Bu örnek, şeriata geçiş süreci yaşayan ülkelere uyuyor mu, uymuyor mu bilemem. Hiç öyle bir ülkede yaşamadım.
Ama bir başka sürece çok uyuyor: Şu anda yaşamakta olduğumuz demokrasiye geçiş sürecine…
Her gün bir değişiklik oluyor
Türkiye’de son on yıldır demokrasinin yavaş yavaş ısıttığı suların statükoyu haşladığı bir süreç yaşıyoruz. Evet, ağır ağır, irili ufaklı ama her gün bir değişiklik oluyor hayatımızda. Dün olmaz dediğimiz şey bugün oluyor ve ertesi gün, sanki hep öyleymiş, hep öyle yaşamışız gibi alışıveriyoruz. Derken bir başka adım ve hemen ardından onun hızla içselleşmesi… Öyle ki, nereden başladığımızı unuttuk bile.
Ne MGK toplantı günlerini elimiz yüreğimizde bekleyişimizi hatırlıyoruz artık ne Kırmızı Kitap diye bir şey var hayatımızda… Muğlalı Kışlası tarih oldu; yarın öbür gün İzmir Buca’daki Çevik Bir Meydanı da tarihe karışacak ve birkaç yıl sonra eski adını kimse hatırlamayacak. On yıl önce Kürtçe şarkı söyleyen şarkıcılar hain ilan edilip aforoz edilirken şimdi Devlet Tiyatroları Kürtçeoyun sahneye koymaya hazırlanıyor ve bu haber gazetelerde ancak tek sütun haber oluyor. Dün üniversite kapılarından giremeyen başörtülüler bugün üniversitelerde, devlet dairelerinde ve siyasette özgürce yerini alıyor.
Su gittikçe ısınıyor ve kaybettiği her alanla birlikte statüko kendini koruma reflekslerini biraz daha kaybediyor.
1925’ten beri süren militer vesayetin, on yılda bir gelen darbelerin, sıkıyönetimlerin, sürekli hale gelen olağanüstü hallerin, 30 yıldır süren kirli savaşın yol açtığı buz gibi iklimin sürekli diri tuttuğu statüko, demokrasinin yavaş yavaş ısıttığı suda fark etmeden haşlanıyor.
Rejimin zinde güçlerinin ne muhtıra verecek ne ültimatom çekecek ne de bir hamle yapıp kendini sıcak sulardan kurtarıp buzul çağını geri getirecek gücü kaldı.
Bayram bayram bu kurbağa haşlama hikayesi de nereden aklına geldi diyecek olursanız…
Farkındaysanız, bu Kurban Bayramı’nda, statükonun 85 yıllık bir imtiyazını kaybedişine tanık oluyoruz.
Kısa bir süre sonra, çocuklarımız şöyle konuşacak aralarında: “Biliyor musun, bir zamanlar insanlar kurban derilerini Türk Hava Kurumu’na vermezse 3 ila 6 ay arasında hapse mahkûm olurmuş.”
Bayramınız kutlu, nihayet sahiplenebildiğiniz kurban deriniz hayırlı olsun.
Bu yazı Bugün Gazetesi’nde yayınlanmıştır.