Ülkemizin içinden geçtiği döviz sorununun sıklıkla dolar üzerinden ifade edildiğini görüyorum. Bu da ekonomiye ilişkin konularda ülkenin genel kültür seviyesinin ne kadar düşük olduğunu ifşa ediyor. Bu yazımda bu söylemin sorunlu yönlerine değinip gerçek sorunun ne olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Mevcut kur problemini dolar üzerinden ifade etmek bir söylem saptırmasıdır. Nitekim dolar için geçerli olan şey pekala avro, pound, altın, vb. tüm yabancı (TL dışı) varlıklar için de geçerlidir. Bu da gayet normaldir çünkü gerçek sorun dolar değildir. Gerçek sorun Türk lirasının, kötü para politikası sonucunda hızla değer kaybetmesidir.
Olan biteni yalnızca dolar üzerinden konuşmak, bilinçli ya da bilinçsiz şekilde zihinlerimizde bu sorunu dolar, Amerika, Trump, dış güçler, yabancı yatırımcılar, vb. aktörlerle ilişkilendirmemize yol açıyor. Bu oldukça yanıltıcı bir söylem ve sorunun gerçek kaynağının gözden kaçmasına/kaçırılmasına neden oluyor.
Önümüzdeki gerçek sorun Türk lirasının değer kaybetmesi sorunudur. Değer kaybeden bir para, her şey karşısında değer kaybeder. Döviz de yükselir, altın da yükselir, tüm mal ve hizmetlerin o para cinsinden fiyatları da yükselir (enflasyon). Sorunu doğru bir şekilde ifade etmemiz, çözüm merciinin dışarılarda bir yerlerde olmadığını anlamamız açısından son derece önemlidir. Sorun doların veya başka şeylerin fiyatlarının artması değil, TL’nin değer kaybetmesidir. Doların ve başka şeylerin fiyatlarının yükselmesi esasen TL’nin değer kaybetmesinin sonucu ve göstergesidir.
Pekiyi çözüm mercii kim?
Soru: Bu ülkede, ana misyonunu resmi olarak “fiyat istikrarını sağlamak” şeklinde beyan eden kurum hangisidir?
Fiyat istikrarını sağlamak demek, her şeyin yerli para cinsinden fiyatını mümkün olduğu kadar kararlı (sabit veya sabite yakın) tutmak demektir. Bunun başka bir ifadesi de yerli paranın “değerini” korumaktır. Ülkemizde bu işi yapmakla görevlendirilmiş kurum, tıpkı diğer pek çok ülkede olduğu gibi Merkez Bankası’dır. Dolayısıyla bir ülkede yerli paraya her ne oluyorsa onun baş sorumlusu Merkez Bankası’ndan başkası değildir.
Bu konuda anlaştıysak bir sonraki aşamaya geçiyorum.
İktisadın temel kurallarından biri şudur: Kıt olan şey değerlidir, bol olan şey değersizdir.
Adam Smith bu kuralı su ve elmas mukayesesi yaparak izah eder ve şu soruyu sorar: Nasıl oluyor da bizim için hayati önemi olan su, bizim için neredeyse hiçbir önemi olmayan elmas gibi bir taş parçası karşısında bu kadar değersiz oluyor? Cevap, elmasın çok kıt olması, suyun ise bol olmasından başka bir şey değildir. Dolayısıyla kıt olan şeyler değerli, bol olan şeyler de değersizdir.
Merkez Bankası yerli parayı yoktan üretme kabiliyetine sahip olan yegâne kurumdur. Dolayısıyla ülke ekonomisinde tedavül eden “yerli para miktarını” da doğal olarak Merkez Bankası belirlemiş olur.
Soru: Yerli para miktarı, diğer varlıklar (döviz, mal ve hizmetler, vb.) karşısında çok hızlı bir şekilde artırılırsa ne olur?
Tabii ki değeri azalır. Yerli paranın değerinin azaldığının göstergesi, diğer her şeyin o para cinsinden değerinin (fiyat) artmasıdır. Yani fazla para üretirseniz o paranın değerini diğer her şey karşısında azaltır ve enflasyona neden olursunuz. Döviz, fiyatı artan şeylerden yalnızca biridir.
Bu ülkede uzunca bir süredir düşük faiz, genişlemeci para politikası yürütülüyordu. Yani ticari bankalar merkez bankasından ucuz kredi almaya ve onu yine ucuz fiyattan piyasaya sunmaya teşvik ediliyordu. Bu da para arzını hızlı şekilde artırdı ve arzı TL kadar hızlı artmayan diğer her şey TL karşısında değer kazandı. Bunu önlemenin tek yolu para arzını eski seviyesine çekmek için sıkı para politikası uygulamaktır. Bu süreçte de istihdam zorunlu olarak azalır, büyüme oranı negatif düzeye iner (ekonomi küçülür), ucuz krediye bel bağlayarak hayatta kalan (aslında hiç var olmamış olması gereken) ne kadar işletme varsa daralma, küçülme ve hatta tasfiyeye gider. İşsizlik artar ve suni büyüyen bir ekonomiye alışmış olan herkes şikayet etmeye başlar. Bu durum doğal olarak hiçbir politikacının istemeyeceği ve ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışacağı bir durumdur. Ne var ki bu engellenemez, ancak bir süre ertelenebilir. Fakat ertelendikçe de ekonomiyi bekleyen daralmanın şiddeti giderek artar.
Sonuç olarak döviz de tüm diğer fiyatlar gibi yükselmeye devam edecektir. Bunun filanca noktada karar kılacağını veya geri döneceğini söyleyen hiç kimseye inanmayınız. Zira “aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ahmaklıktır.” (A. Einstein)
Çözüm sıkı para politikası, onun mercii de Merkez Bankası’dır. Fakat bunun getireceği sıkıntıları hiç kimse kendi ömründe yaşamak istemeyeceği için bu sürekli ertelenecektir. Merkez Bankası politikasını değiştirmediği sürece döviz de dahil olmak üzere her şeyin fiyatının yükselmeye devam etmesini bekleyiniz ve alabiliyorsanız tedbir alınız. Başka da yapacak bir şey yoktur.